Ekonomi ne zaman krize girse iktidar yeni bir saldırı programıyla emekçilerin karşısına çıkıyor. Bu programlardan en çok etkilenenlerin başında ise emekliler yer alıyor. Milyonlarca emekli açlık sınırının çok altında bir maaşla geçinmeye çalışıyor. İktidarın ekonomi politikaları ise emeklileri daha derin bir sefalete mahkum etti. AKP’nin emeklilik formülü basit; daha çok prim, daha geç emeklilik, daha az maaş… Sefalet koşulları ağırlaştıkça emeklilerin insanca bir yaşam sürme talepleri de artıyor.
Orta Vadeli Program’ın (OVP) açıklanmasından sonra pek çok manipülatif tartışma yapıldı. İktidar tarafından güzellemelerle sunulan esnek çalışma modelinin yanı sıra emekliliğe ilişkin düzenlemeler de çok konuşuluyor. Emekli aylıkları sosyal güvenlik kurumları tarafından ödeniyor. Sosyal güvenlik kurumlarının gelirleri prim ödemeleri ve kamu katkısından oluşuyor. Emeklilik sisteminin kendisi de çalışma koşullarından bağımsız değil. Türkiye’de işçi, memur ve esnaf olmak üzere toplamda 16 milyonu aşkın emekli var. Bunların dörtte biri hala çalışıyor.
OVP’de 2025’in ikinci çeyreğinde uygulanacak “önlemler” kapsamında emekliliğe ilişkin önemli düzenlemelerin de yer alacağı ifade ediliyor. Tartışılan modelde emekli maaşı alarak çalışmaya devam edenlerden de belli bir yaşa kadar Genel Sağlık Sigortası primi alınması öngörülüyor.
90’lı yıllarda neoliberal politikalar kapsamında sağlık ve emeklilik gibi haklar başta olmak üzere, sosyal güvenlik sistemlerinin kapsamlarının daraltılması öngörülüyordu. Bu, kazanılmış hakların budanması ve kamu hizmetlerinin alınıp-satılan mal haline getirilmesi anlamına geliyordu. Nitekim Dünya Bankası ve IMF politikalarına uyum sağlanması kapsamında saldırılar başlatıldı. 1999 yılında “sosyal güvenlik destek pirimi” adı altında Bağ-Kur emeklilerinden, eğer bir yerde çalışır ya da iş yeri açarlarsa yüzde 10 sosyal güvenlik destek pirimi kesinti yapılması kararı alındı. 2003 yılında bu kapsam Bağ Kur dışında emekli olanları da kapsayacak şekilde genişletildi ve kesinti emekli olup da çalışanların hepsinden yapıldı. 2008 yılında ise bu kesinti oranı yüzde 12’ye, sonrasında ise bir puan arttırılarak her yıl alındı. 2015 yılında yüzde 15 olan kesinti yüzde 10’a düşürüldü, 29 Şubat 2016’da ise yasal değişiklik yapılarak kaldırıldı.
Şimdi krizin faturasını emekçilere ödetmek isteyen iktidar “kaynak yok”, “emekliler yük” gibi söylemlerle saldırı yasalarını peş peşe uygulamaya hazırlanıyor. OVP kapsamında yapılacak değişiklerle çalışan ya da iş yeri sahibi olan emeklilerden tekrar GSS primi kesileceği ve bunun oranının yüzde 12,5 olacağı iddia ediliyor. Net bir şey açıklanmamasına rağmen değişiklikler içerisinde 55-60 yaş gibi bir kriterin getirilebileceği belirtiliyor. AKP Grup Başkanı Abdullah Güler ise emeklilik yaşının 70’e çıkarılması gerektiğini, bununla ilgili yeni çalışmalar yaptıklarını söylemişti.
Kapitalistlerin milyarlık vergi borçlarına ikide bir af getiren AKP-MHP rejimi, gözü dönmüş bir hırsla emeklinin üç kuruşuna göz dikiyor. Türkiye’de en yüksek geliri elde eden yüzde 1’lik kesim, toplam gelirin yüzde 23’üne el koyuyor. Türkiye’nin ürettiği 4 birim gelirin 1’ini tepedeki en zengin yüzde 1’lik kesim, yani yaklaşık 1 milyon kişi alıyor. Gelir uçurumunun derinliğine rağmen Aralık 2023’te Türkiye’de işçilerin kapitalistlerden yüzde 322 kat daha fazla vergi ödediği ortaya çıktı. Vergi Uzlaşma Komisyonu ve Vergi Daireleri Koordinasyon Uzlaşma Komisyonu’nca 2013 ila 2023 yıllarını kapsayan 10 yıllık dönemde 2 milyar 587 milyon 72 bin 443 TL’lik vergi borcu ile 4 milyar 919 milyon 306 bin 144 TL’lik ceza borcunun silindiği öğrenildi.
Sermayeye uşaklık bu sınırlarda kalmıyor. Yanı sıra, adrese teslim ihalelerle zenginliğini katlayan şirketlerin bir kısmı neredeyse hiç vergi ödemiyor. Taş Yapı, Rönesans, Özgün İnşaat, Söğüt İnşaat, Limak, Gediz gibi Saraya yakın şirketler 2023 yılında neredeyse hiç vergi ödememiş. Bu şirketlere verilen ihaleler ise hem Hazine garantili hem ödemeleri dolara endeksli oluyor. Vergi ödemiyorlar, Hazine’den dövize endeksli garanti ödemeleri alıyor, borçlarını TL üzerinden ödüyorlar. Tüm bunlar, adı geçen şirketlerin devlet eliyle vurgun yaptığının ispatıdır.
“Cebimizden bir kuruş çıkmadı” denilerek reklamı yapılan tüm soygun ihalelerinin parası emekçiler daha çok sefalete itilerek çıkarıldı/çıkarılıyor. Yolcu, hasta, araç geçiş garantisiyle yapılan hava limanlarının, hastanelerin ve köprülerin giderleri Hazine’den karşılanıyor. Sermayeye verilen teşvikler artarken emekçilerin cebinden vergiler, ödemeler adı altında yapılan soygun da büyüyor.
Emekçilerin üç kuruşuna gözünü diken iktidar, kapitalistlere ödeme garantili projeler, vergi afları, teşvikler, silinen borçlar, özelleştirmeler vb. icraatlarla pervasızca hizmet ediyor.
AKP-MHP rejimi her icraatıyla sermaye sınıfının demir yumruğu olduğunu hatırlatıyor. Emekçilerin bu kaba saldırganlığa karşı sessiz kalmaları hem rejimi hem de kapitalistleri daha da azgınlaştırıyor. Dayatılan bu “makus talih” kırılabilir elbet. Ancak bunun için işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü mücadeleyi yükseltmeleri şarttır.