Psem Yipe Nape*

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • 26 Mayıs 2012
  • 11:20

“Bütün gece yıldızları sayıyorum

Saçlarımızın sayısınca insan kaybettik

Bize verilen ad “İstanbul Yolcuları”

Gideceğimiz yeri bilmeden yola koyulduk”

Bir Çerkes ağıdıdır yukarıda geçen. Rusya halklar hapishanesinin belki de en ağır yaralarını taşıyan halkı. Topraklarından binlerce kilometre öteye sürülen bir halkın acılarını kaç ağıt anlatır ki?

Tarih: 21 Mayıs 1864

80 yıl süren Kafkas-Rus savaşı sonunda nihai zafer için toprakların üstünü kanla yıkaması yetmemişti Rus Çarı I. Nikolay’a. Çerkesler, kökleri topraktan sökülüp yollandılar, sürgün için yeni ikematgahsa Yistambıkakue...

İsim tanıdık çünkü İstanbul’a düştü yolları. Ama İstanbul da kucak açmadı onlara. Ezilen bir halkın kaderi burada da misafir olarak yani “ötekiler” olarak yaşamaktı. Kültürlerini korumak için aile içinde ne varsa dilden dile, kuşaktan kuşağa taşındı. Katledilen binleri, sürgünü yüreklerinde taşıdılar unutmamak için. Zira bilinir ki yürek bilinçten daha çok saklar geçmişi. Tarih yazıcılar karalasa da geçmişin izlerini Çerkes sürgününü yüreklerinde aydınlık yarın için taşıdılar.

Özgürlük kızıl bayrak altında hatırlandı

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin kuruluşuna kadar devam etti Rusya’daki halkların tutsaklığı. İşçi sınıfının prangalarını parçalayan Ekim Devrimi halklara da vaat edilmemiş özgürlüklerin kapısını açtı. Halklar hapishanesinden halklar mozaiğine dönen topraklar tarihin tanıklık etmediği bir kardeşliği ve yoldaşlığı yaşadı. Hiçbir kitap hangi halktan olduğundan bağımsız kızıl bayrak altında tekleşildiğini daha önce yazmadı. Halkların sadece ekonomik değil sosyal-kültürel ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü Halk Temsilcileri Sovyetleri eliyle yönetilen emekçi halkın refahı ve sosyalist demokrasinin bu yegane örneği geleceğe de ışık tutuyor.

SSCB Yüksek Sovyeti’ni, 15 Birlik Cumhuriyeti’nin Yüksek Sovyetleri’ni, 20 Özerk Cumhuriyeti ve 59.991 yerel Sovyeti kapsardı. Milyonları tek bir çatı altında birleştiren, özgürlüğün yanında eşitliği var eden sosyalizm Çerkesler gibi birçok halkın umudunu simgelemeye devam ediyor.

‘Dağlılar’ rüzgar esintisinden kopartıldığında...

“Şimdi Kuban Oblastı’nın dağlarında sadece ayıya, kurda rastlanabilir ama Dağlı’ya değil... Sayıca az olmalarına rağmen onlarca yıl muazzam bir güçle mücadele eden ve en küçük bir yakınmada bulunmadan canını veren düşmana da insan ister istemez saygı duyuyor.”

Dağlı dediler onlara aşağılamak, hor görmek için ama bilmedikleri “Dağlı” olmanın esintiye eşlik eden özgürlüğü simgelediğini... Ve bundandır tüm dünyada “Dağlı” olarak hor görülenin isyan için dağları olduğu gerçeği binlerce kez çarptı işgalcilerin yüzüne.

Çerkes sürgünü ezilen bir halkın kanayan çığlığı olduğu kadar eli kanlı ezenlerin de alkışlarına sahne olmuş bir soykırım politikasının doğuşudur. Dünya üzerinde savaşların kaçınılmaz yenilgileriyle halkların ezilmesine alışık olan krallıklar çağında Rus Çarı bir adım ileri çıktı sürgün kararıyla. Onun izinden gidecek birçok kral ve iktidar olacaktı ama o ilkti.

Rus Çarı’nın katliamcı kimliğinden öğrenen Osmanlı padişahlarının himayesinde yerleştikleri topraklar dar geldi Çerkesler’e. Unutmadılar vatanlarını. Yok ne gökyüzünün mavisi ne de dağları farklı değildi. Ama ezilmişliğin üstüne gelen sürgün ikinci kıyımdı.

“Göçmenler arasında ölüm oranı hakkında şu olay bir fikir verebilir: Gemiyle gelen 600 Çerkes’ten, üç veya dört günlük yolculuktan sonra 370’i karaya ulaşabildi. Fırtınalı havada Karadeniz’de yolculuğun bütün sıkıntılarına katlanan çocuklu kadınların en temel ihtiyaç maddeleri bile yok; bebeklerini elbiselerinden kopardıkları parçalara sarıyorlar. Güverteler ölüler ve can çekişenlerle dolu. İşte Karadeniz sularında her gün yaşanan manzara bu.”**

Anneleri ölmüş bebeklerin süt için memelere sarıldığı anlatılır. Bir Rus komutan neden İstanbul’a göç etmediklerini sorar. Çerkes kadınının cevabı şöyledir: “Biz göç etmiyoruz. Her şeyimiz, ekinlerimiz burada gidersek kaybedeceğiz.”

Komutana bir de istek iletir Çerkez kadını, kopsa da yurdundan “ormanı kesmeyin” der. Ama dinletemez. Bir halkı koparıp atanlar ağaçlara da düşmandır. Kesilir orman Çerkesler’e dair ne varsa unutturulmak istercesine...

“Ismarlama silah yapanlar, eskiden beri en çok Çerkesya’da ve Balkanlar’da yetişen kestane ağacının odununu tercih ediyorlardı. Çerkes kestane ağacının güzel bir renk kontrastı vardır ve damarlıdır.”***

Hafif silahların yapımı için çok uygun olması ile tanınır. Çerkes soykırımından sonraki 20 yıl daha az odun gelir oldu. Çerkesler’in gurur duyarak anlattığı kestane ağaçları da soykırımdan nasibini aldı.

“Her devrik cümle kendi içinde ironi taşır!”

Bir ustadan alıntımız bu sefer ezilen Çerkez halkını betimlemekte.

Onlara kucak açmadığı gibi sürgüne geldikleri topraklar, başka bir halklar hapishanesiydi birçok halkı tutsak eden, katleden. Belki de budur halkların birbirinden çok uzak kültür ve dillerine rağmen onları bir arada tutup yakınlaştıran.

Herkes kendi acısına ortak ararken yaraları birlikte kabuk bağlıyor. 21 Mayıs Çerkes sürgünüyle büyük Ermeni soykırımını ayırabilir misiniz? 28 isyanı üzerine 29. kez serhildan diyenlerin sesini hepsi kendi dillerinde duymaz mı?

Sürgün de acı da ezilmişlik de devam ediyor!

2014 tarihsel olarak sürgünün 150. yılı olmaktan çok daha büyük bir anlam taşıyor Çerkezler için. Çünkü 2014 Kış Olimpiyatları Soçi’de yapılacak. Çerkes halkının son başkentinin bu organizasyonla tekrar gündeme gelmesi üzerine Çerkesler asimilasyon ve inkar politikaları üzerine kurulu katliamcı iktidarlara karşı sesini duyurmak, kan üzerine kurulan yeni Soçi’nin geçmişini unutturmamak için mücadele ediyorlar. NoSochi 2014 çağrısı bir halkın özgürlük sevdasının şiarıdır.

* Candan önce onur! - Bir Çerkes Atasözü

*** Vatanından Uzaklara Çerkesler - Chivi Yazıları, 2004

**** Roy F. Dunlap’ın 1950 tarihinde basılan Gunsmithing kitabından

T. Kor