Nâzım’dan Fazıl’a... - Can Dündar

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 18 Ekim 2012
  • 03:41

Türkiye’den kilometrelerce uzakta, bir üniversitenin, Fiyord Denizi’ne bakan salonunda, hiç bilmediğim bir dilde, bildiğim şiirleri dinliyorum.
Gür bir erkek sesi, şiir değil, şarkı okuyor sanki...

Önümdeki metinden izlemeye çalışıyorum:

“Yazılarım otuz kırk dilde basılır/ Türkiye’mde Türkçemle yasak” diyor.
“Sana söylemek istediğim en güzel söz/ henüz söylememiş olduğum sözdür” diyor.
“İman tahtamın üstündeki baskıya rağmen/ kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor” diyor.

Nâzım okuyor.

Ama Norveççe...

Bir kelimesini bile anlamıyorum; ama öyle tanıdık, öyle şairane, öyle melodik ki...

* * *

Norveç’teki Türk sefareti, alkışlanacak bir iş yaptı; Oslo Üniversitesi’nin Türkoloji Bölümü’yle birlikte, bir “Nâzım Hikmet etkinliği” düzenledi.

Oslo’daki yeni elçimiz Şanıvar Olgun’un, THY’nin sponsorluğunda Orhan Pamuk kitaplarını Norveççeye çeviren Bernt Brendemoen’le birlikte önayak olduğu etkinlikte, ben de konuşmacıydım. Ertesinde de “Nâzım” belgeselimizin elçilikteki gösterimine katıldım.

Zamanında devletten kaçmış Türkler, elçiliğin kapısından girmemiş mülteciler, biraz hayretle geldiler.

Çok değil, çeyrek asır önce Nâzım’ın yasaklandığı, kitaplarının yakıldığı ülkenin elçiliğinin şimdi onu sahiplenmesi, tarihi olduğu kadar ibretlik bir olay...
Nâzım olsa, “Gördüm şükür” derdi:
“Bugünü de gördüm şükür...”

* * *

Hiçbir iktidar, iyi bir şiirden güçlü değil.

Hiçbir yasak, iyi bir şair kadar uzun ömürlü değil.

Nitekim Nâzım’ı yasaklayanlar tarihe karışırken, o, 70 yıl önce yazdığı şiirle ayaktaydı Norveç’te...

Bir “vatan haini”nin devlet gözünde nasıl bir “vatan sevdalısı”na dönüştüğünden söz ettim konuşmamda...

“Berlin duvarı çöktü; eski tabular da altında kaldı” dedim.

“Ama tabular bitmedi; sadece eskilerin yerine yenileri geldi” diye ekledim.
Belgeseli izlerken, Fazıl Say’ın “Nâzım” belgeselimiz için yaptığı müzik çalıyordu fonda...

Nâzım’ın hapishane şiirlerini, Fazıl’ın bugünkü mahkemesi arifesinde dinlemek, kurduğum cümlelerin kanıtı gibi oldu.

* * *

Devirler geçiyor, duvarlar çöküyor, tabular yok olmuyor; sadece isim değiştiriyor.
“Milliyetçi bir nesil” isteyenlerin yerini “dindar bir nesil” isteyenler alınca “komünizm tehdidi” de yerini “ateizm korkusu”na bırakıyor. Ama yaratıcı insanların, sanatçıların, düşünürlerin ensesinden “Akıllı ol” tokadı hiç eksilmiyor.
40’larda Nâzım cezalandırılmıştı, bugün Fazıl cezalandırılmaya çalışılıyor.
50’lerde Nâzım için imza toplanmıştı; bugün Fazıl için toplanıyor.
O zaman Nâzım gitmeye zorlanmıştı; bugün Fazıl bavul topluyor.
Nâzım’ı biz lanetlerken dünya alkışlamıştı, Fazıl’ın da “Bestelerim kırk ülkede çalınır, Türkiye’de yasak” demesi bekleniyor. Yıllar sonra onun adına da pişmanlık duyacağımız bir mahkeme süreci başlıyor.

Ancak dünyanın çatısından, Oslo’dan, Fiyord Denizi’ne bakan bir salonun penceresinden haykırarak tanıklık ederim ki, olmuyor.

Hiçbir yasa, güzel bir notadan güçlü değil çünkü... Hiçbir iktidar, iyi bir sanatçı kadar uzun ömürlü değil.

Milliyet / 18.10.12