Kız Kulesi'nin yerine Atatürk heykeli! - Ezgi Başaran

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 08 Temmuz 2012
  • 04:28

MÜ Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Selçuk Mülayim, Çamlıca'ya cami projesini değerlendirirken Kız Kulesi'nin yerine Atatürk heykeli isteyenleri 'andı'.

Çamlıca’ya cami yapılması fikri size nasıl geliyor?
Öncelikle Çamlıca Tepesi herhangi bir yer değildir. Antikçağdan beri bu şehirdeki en büyük yükseltidir. Bizans’tan Osmanlı’ya kadar içilebilir tatlı su kaynakları olan, yeşil alanı bol bir mesiredir. Karşı yakada Çamlıca’nın bir benzeri yoktur. Çok önemli ve tarihi bir doğa parçası.

Tarihi doğa parçasına cami yapılamaz mı?
Teknik olarak her yere her şey yapılır yapılmasına. Ama bu doğru mudur? Çamlıca bir ‘her yer’ olmadığı gibi, İstanbul da herhangi bir şehir değildir. Bugün Çamlıca’ya cami tartışmaları yapılıyor ama geçen 20-30 yıl içerisinde köprü tartışmaları yapılmıştı. Ben Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerine de karşıyım. Ulaşım için yeraltından köprüler yapılabilirdi çünkü orası Boğaziçi. Demir direk dikemezsiniz, kafes koyamazsınız. Burası bir San Francisco, bir New York, bir Kobe değil. Burası İstanbul. Tarihin oluşturduğu şehir.

Hiç mi bir şey yapmayacağız, 100 yıl sonra insanlar şehre bakıp yaşadığımız döneme ait hiç mi mimari yapı bulmasın?
Bulacak da bulması da şart değil. Hiçbir şey yapmadınız diye ayıplanmazsınız. Aksine şehri olması gereken haliyle korumayı başarırsanız takdir edilirsiniz sonraki nesiller tarafından. Sırf yapmış olmak için mevcut yapıyı büyük ölçeklerde değiştirmek yanlıştır. Eğer şehre gerçekten yararlı bir ekleme yapıyorsanız, eserdir. Her yeni şey de eser değildir.

İstanbul’daki en büyük camiyi yapmak yeni bir şey olmaz mı?
En büyük olması onun çevreye yenilik katacağı anlamına gelmez ki. Hele de konuşlandığı çevreden bir şeyler alıp götürüyorsa yeni olmak bir yana, geridir.

Güçlü bir liderin İstanbul’a imza atmak istemesi normal değil mi?
İstemesi normal, her patron imza atmak ister. Eski imzalara bakalım isterseniz. Mesela Suriçi’ne. Bizans’tan Osmanlı’ya o yapıların nasıl doğru biçimde sıralandığını, bir zahmet, inceleyelim. Birbirini kesmeyen müthiş güzel yükseltilerdir. Onlar da Jüstinyen’in, Kanuni’nin, III. Osman’ın imzalarıdır. Şimdi Başbakan da gücünü böyle sonsuz kılmak istiyor, anlıyorum. Yalnız Osmanlı’da, hatta ortaçağda, bir yapı yapılacağı zaman esaslı bir arazi incelemesi yapılırdı. Ne nereye konur, neyin yanında iyi durur, görsel mesafe nedir, ana yollara uzaklık ne kadardır, yapılacak külliyenin yaratacağı nüfus yoğunluğu nedir?.. Yani sultan bu tür hesaplamalarla uyuşmayan biçimde ‘Şuraya şöyle bir bina kondurun’ deme lüksüne sahip değildi. Yoksa herkesin gönlünden geçer. Ki İstanbul bu manada neler gördü.

Neler gördü?
1920’lerin sonlarında çıkan belli dergilerde şöyle bir tartışmaya rastlarsınız: Bir grup aklıevvel Kız Kulesi’ni yıkalım, yerine Atatürk heykeli yapalım şeklinde bir fikir ortaya atıyor. New York’taki Özgürlük Heykeli’nin bir benzerini yaratmak hesabındalar. Ve Kız Kulesi’ni yıkmayı ciddi ciddi tartışıyorlar. Bir şekilde yapılması engelleniyor.
Sonra İbrahim Çallı’nın bir önerisinden bahsetmek isterim: Sultanahmet’in bir kubbesini açalım, oraya resim galerisi yapalım diyor. Sonraki yıllarda ortaya atılan başka bir parlak fikrin sahibi de Süreyya İlmen. Kendisi aydın bir kişiydi ama şöyle demişti: Nasıl olsa savunma açısından bir manası kalmadı; Surları, Sarayburnu’ndan Yedikule’ye kadar yıkalım, Topkapı’ya kadar yeşil alan olsun! O yüzden ben Çamlıca tartışmasına hiç şaşırmam. İstanbul bunları gördü. Tabii o devirlerde bu tartışmaların tartışma olarak kalmasını sağlayan bir sağduyu direnci vardı.

Devasa bir yapı dikilmeden önce halkın fikrini almak diye bir şey var mı?
Bu konuda referandumu akla yakın bulmuyorum. Ama şehir plancıları, mimarlar, sanat tarihçileri ve tarihçilerden oluşan kapsamlı bir heyetin görüşleri dikkate alınmalı. Daha da önemlisi bir yarışma açılmalı. Bu tür bir yarışma açılması ve sonuçlanması en az 1-2 yıl sürer. Böyle şeyler hemen oldubitti şeklinde yapılamaz. Örneğin Mimar Sinan, Süleymaniye Camii’ni yapmadan önce yapının Haliç ve Galata’dan nasıl, Marmara’dan nasıl görüneceğine kadar hesaplayıp proje çizdi.

Cumhuriyet dönemini yansıtacak bir cami yapılmadı deniyor, öyle mi?
Cumhuriyet dönemini yansıtmak üzere değil ama bu dönemde yapılmış birçok cami var. Zaten dönemi yansıtsın diye bina dikmezsiniz. İhtiyaç vardır, yaparsınız ve o döneme ait olur. Çamlıca’nın böyle bir camiye ihtiyacı var mı, bilemiyorum. Eğer yöneticiler bu noktada ihtiyacı önemli bir kriter saymayıp yine de yapacağız derse, sonuç ne çıkar onu da kestiremiyorum. Çünkü bugüne kadar hiç böyle bir konuma cami yapılmadı. Suriçi’ndeki yapılar bu kadar yüksekten başlamıyor ve genellikle kent dokusu içerisinden çıkıyor. Çamlıca’da devasa bir yapı, Taj Mahal gibi tepenin zirvesinden şehre hâkim olur. Bırakın devasa bir yapıyı, Çamlıca Tepesi’ne kimi koysanız her yerden görülür. Öyle bir seçkin tepe.

Sultan yok ki!
O seçkin tepeye dünyanın en yüksek minareli, en geniş kubbeli, selatin tarzı cami yapılmak isteniyor…
Ha bir de selatin tarzı. Selatin, yani sultanların camisi. Sultan yok ki ortada, niye selatin camii yapıyorsunuz? Bakın o yüzden bu tür yapıları kimin nasıl yapacağı müsabakayla belirlenir. Bir müsabaka için de en az iki kişi gereklidir, biliyorsunuz. Burada sanıyorum kendiyle yarışan bir şehir plancısının yapıtını izliyor olacağız. Dünya kamuya açık, gösteri amaçlı yapıların yarışmasız inşasına başlanmasına hoş bakmıyor uzun süredir, onu söyleyeyim.

Radikal / 08.07.12