Katliamcılık sermaye devletinin mayasında var!

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • Devlet terörü
  • |
  • 27 Mayıs 2012
  • 10:47

Katliamların hesabını işçi ve emekçiler soracak!

(27.05.12) - Kuruluş sürecinde komünistleri katlederek Osmanlı'dan devraldığı katliamcılığı ortaya koyan Türk sermaye devleti, onyıllardır bu kimliğe sahip çıkmış, yeni örneklerle bu kimliği daha da pekiştirmiştir. Devrimcilere, Kürtler'e, Aleviler'e, Ermeniler'e, yani “tek dil, tek din, tek bayrak” sınırlarının dışında kalan tüm kesimlere yönelik nice katliamlara imza atmıştır.

Defalarca toplu kıyım ve katliama imza atan sermaye devleti, işçi sınıfını da katletmekte, hemen hergün yaşanan iş cinayetlerinde işçilerin kanı ile beslendiğini göstermektedir.

Geride kalan hafta boyunca sermaye devletinin bu kimliğinin, yani katliamcılığının yankıları gündemde geniş yer tuttu. 28 Aralık'ta yaşanan Roboski katliamı 150. günü vesilesiyle hemen tüm kesimlerin gündemini meşgul ederken, 19 Aralık katliamı davası üzerinden ortaya saçılan gerçekler de devletin katliamcılığına ayna tuttu. Öte yandan, iş cinayetlerinde ölenlerin ailelerinin başlattığı ve bugün ikincisi yapılan “vicdan nöbeti” ile işçi sınıfına yönelik katliamlar bir kez daha gündeme getirildi.

Sermaye devleti Roboski katliamını sahiplendi

Roboski'de 34 Kürt köylüsünün TSK'ya ait savaş uçakları ile bombalanarak katledilmesinin ardından 150 günü aşkın bir süre geçmesine rağmen sorumlularının hala ortaya çıkarılmamış olması, hatta tek bir kişinin bile ifadeye dahi çağırılmamış olması sermaye devletinin katliamı sahiplenmesinin açık bir göstergesi olarak sayılabilirdi. Ancak sermaye devleti ve hükümeti katliamı daha ileriden sahiplenme yoluna giderek bombalamayı meşrulaştırmaya çalıştılar. Her defasında dudaklarından faşist kudurganlık dökülen İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in açıklamaları ve şefi Tayyip Erdoğan'ın bu sadık müridini sahiplenmesi pervasızlığın vardığı son nokta oldu. Hemen öncesinde, Roboski istihbaratının ABD'den geldiğini yalanlayarak katliamı sahiplenme pişkinliği gösteren sermmaye hükümeti, bakanı ve şefi ağzından yapılan pervasız açıklamalarla bu durumu iyici pekiştirdi.

Öte yandan, katliamın emrini verenlere ya da uygulayanlara göstermelik dahi olsa soruşturma açmayan devlet, katliamda ölenlerin yakınlarına kaymakama gösterdikleri tepkiden dolayı “kasten adam öldürmeye teşebbüs” iddiasıyla dava açtı. Bırakalım katliamın siyasi sorumlularını, bombalama için düğmeye basanlar bile bu somut durum üzerinden yargılanmazken, katliamda kardeşini kaybeden Ferhat Öncü söz konusu dava gerekçe gösterilerek gözaltına alındı.

19 Aralık katliamı yargılan(m)ıyor

Sermaye devletinin cezaevlerine yönelik en kanlı saldırısı olan 19 Aralık katliamı üzerine açılan davanın son duruşmasından yansıyanlar, devlet cephesinden ortaya konan katliam “kararlılığını” ve sahiplenmesini bir kez daha gün yüzüne çıkardı.

Davanın 25 Mayıs'ta görülen duruşmasında katliamın cezaevlerinde süren direnişi bitirmeyi amaçladığı, bunu da özel bir hazırlık ile yaptığı gerçeği bir kez daha görüldü. Dönemin Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici tarafından yapılan açıklamalar bile bunu gösterdi. Asıl olarak devletin katliamdaki rolünü gizlemeye ve katliamı meşrulaştırmaya çalışan soysuzluk katliamın vahşeti karşısında çaresiz kalarak gerçekleri dışa vurmak zorunda kaldı.

Devrim cephesinin emsaline az rastlanır bir direniş ile karşıladığı katliam için devletin özel bir hazırlık yaptığı, EMASYA bünyesindeki özel silahların katliamda kullanılması için cezaevi jandarmasına gönderildiği ve özel bir tugayın katliam için görevlendirildiği son duruşmada itiraf edildi. Adalet, Sağlık ve İçişleri Bakanlığı'nın imzaladıkları “üçlü protokolün” katliamdaki yeri de bizzat katliamcılar tarafından teyit edilmiş oldu.

Ortaya saçılan tüm bu gerçeklere rağmen, duruşmalarda adları geçen katillerden hesap sorulmuyor olması sermaye devletinin katliamı sahiplendiğinin ve katliamda kullandığı tetikçilerini koruduğunun açık bir kanıtı oldu.

Katil devletin 'seri iş cinayetleri'

Katliamcılığını sınıf mücadelesinin en ileri unsurları üzerinde sıkça gösteren sermaye devleti fabrikalarda, şantiyelerde, kısacası işçilerin çalıştığı her yerde seri halinde cinayetler işlemeye devam ediyor. Devletin katliamcılığı işçi sınıfı üzerinde “seri iş cinayetleri” ile kendisini gösteriyor.

Ancak bu işçi sınıfında ve ailelerinde bir öfke birikmesi yaşanmasına da neden oluyor. Bir süredir yaptıkları eylem ve etkinliklerle öfkelerini dışa vuran aileler, gelinen yerde bunu daha sistematik bir hale büründürmüş bulunuyorlar. İş cinayetlerinde ölenlerin yakınları etkinliklerin ardından alanlarda da ellerinin devletin yakasında olacağını haykırıyorlar. 1 Mayıs alanında yerlerini alarak “iş kazası” adı altında hayata geçen katliamları unutturmayacaklarını vurgulayan aileler, her pazar yapılan “vicdan nöbetleri” ile katliamların hesabının sorulmasını istiyorlar.

Katil devlet hesap verecek

Tüm bu katliamların sorumluların yanına kalmayacak elbette. Bugün büyük pişkinlik ve pervasızlık ile katliamları sahiplenenler, üzerini örtmeye çalışanlar işçi sınıfına, ezilen halklara ve devrimcilere ödettikleri bedellerin hesabını verecekler.

Bugüne kadar yaşanan tüm deneyimler sözünü ettiğimiz hesaplaşmanın mahkeme salonlarında mümkün olmadığını tekrar tekrar gösterdi. Sermaye devletinin bugüne kadar yaptığı tüm katliamların hesabı proletaryanın iktidar mücadelesi ile sorulacak, “Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz!” haykırışı sosyalist devrimde en somut karşılığını bulacaktır.