Irkçı-inkarcı devletin Kürt sorunundaki açmazı derinleşiyor / KB

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 30 Haziran 2012
  • 10:33

Kürt sorunu konusundaki açmazı derinleştikçe saldırganlaşan, saldırganlaştıkça açmazdan kurtulma şansını yitiren Türk sermaye devleti/AKP iktidarı, geleneksel ırkçı/inkarcı çizgiyi icra etmek dışında kayda değer bir şey yapmıyor ya da yapamıyor. Dinci-gerici koalisyonun diğerlerinden bir farkı varsa, o da “Kürt açılımı” safsatasını gündeme getirip, Kürt hareketi ve bazı çevrelerde temelden yoksun beklentiler yaratabilmesidir.

Temelden yoksun söylemlerle Kürt hareketinde beklentiler yaratan dinci-Amerikancı koalisyon, bu sayede referandum ve seçimlerde başarı oranını arttırabildi. Ancak hileye başvurarak kazanılan seçim başarısının Kürt sorununun çözümüyle bir ilgisi yoktur. Tersine, emperyalistlerin ve sermayenin tam desteği ile aldıkları yüksek oy oranı, dinci-gericileri iyice küstahlaştırdı. Saldırganlık dozunu arttıran iktidarın şefi Tayyip Erdoğan, İmralı’da yapılan görüşmelerde devletin Abdullah Öcalan’a verdiği hiçbir vaadi yerine getirmeyeceklerini, seçimlerden kısa süre sonra ilan etmişti.

Öcalan’la protokoller imzalayarak ateşkes sürecini seçim sonrasına uzattırmayı başaran AKP iktidarı, seçimlerin hemen ardından yüzündeki maskeyi söküp attı. AKP şefinin “protokolleri tanımıyorum” vaazından sonra kirli savaş yöntemlerine ağırlık veren Amerikancı iktidar, Kürt hareketini tasfiye etmeye odaklı bir strateji izlemeye başladı. Askeri saldırıları yoğunlaştıran gerici rejim, BDP kadrolarına karşı tam bir sürek avı başlattı, Öcalan’ı tecride aldı, Kürt hareketinin binlerce kadrosunu zindanlara kapattı. Zıvanadan çıkan saldırganlıkla Kürt hareketini tasfiye edebileceğini hesaplayan dinci-Amerikancı iktidar, bir yıllık aradan sonra da aynı açmazın içinde debelenmektedir.

Askeri, siyasi, sosyal, psikolojik ve diğer alanlarda Kürt halkına ve hareketine karşı saldırılarını sürdüren AKP iktidarının tetikçileri son olarak KESK ve bağlı sendikaları hedef aldılar. Sürek avını “sıradanlaştırma” hevesi içinde olan iktidar ve organik gazetecileri, aynı anda “barışın arifesindeyiz” havası yaratmaya çalışıyorlar. PKK’nin Dağlıca eylemini “barışa indirilmiş darbe” diye pazarlama yarışına giren bu aynı uğursuz koalisyon, utanmadan “barışçı” maskesi takıyor.

Devlet savaşı tırmandırırken, CHP şefi Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununun çözümü yönünde başlattığı tartışma ve dinci-gericiliğin ağına düşürülen Leyla Zana’nın, AKP şefinin Kürt sorununu çözeceği yönündeki açıklamaları, iktidar ve organik gazeteciler tarafından “barışın öngünlerindeyiz” havası estirmenin dayanağı yapıldı. Oysa hangi hava estirilse estirilsin, Kürt sorunu tüm kapsamıyla çözülmeden yerli yerinde duruyor.

Bu atmosferde PKK tarafından gerçekleştirilen Dağlıca eylemi, hamasi nutuklar atmayı marifet sayan zevat için şaşırtıcı olmamalıydı. Zira savaşın olduğu yerde kayıpların olması da kaçınılmazdır. Ancak kan dökerek siyaset yapmaya alışık olan dinci-Amerikancı iktidar, PKK’yi “barışa darbe vurmak”la suçlayarak, savaşı tırmandırdığı ve hem gerillaların hem askerlerin ölümünden sorumlu olduğu gerçeğinin üstünü örtmeyi denedi.

Ancak nafile…

Organik gazeteci ordusunun tüm çırpınmalarına rağmen, AKP hükümetinin savaşı tırmandıran taraf olduğu gerçeğinin üstünü örtmeyi başaramadılar. Zihniyeti ırkçılıkla malul iktidar, genelde saldırı dozunu arttırarak, özelde ise sınır ötesi saldırıları yoğunlaştırarak ne kadar “barışçı” olduğunu bir kez daha gösterdi.

Her fırsatta Kürt hareketine ve Kürt halkına kin kusan AKP şefiyle müritlerinin savaşı tırmandırırken “çözüme az kaldı” demagojisini yaymaları, içinde bulundukları aczin boyutunu gözler önüne seriyor. Hal böyleyken emperyalist/Siyonist güçler adına rahat bir şekilde “aktif tetikçilik” yapmak için Kürt sorunundan kurtulmak isteyen Ankara’daki Amerikancılar, ırkçı-inkarcı politikada ısrar ederek, kendi ayaklarına pranga takmaktan kurtulamıyorlar. Leyla Zana’nın dinci-gerici ağa takılmasını Kürt hareketinin tasfiye için “büyük fırsat” sanan bu zevat, içine yuvarlandığı kısırdöngüden çıkamıyor.

Açmaz içinde debelenen iktidar, buna karşın ırkçı-inkarcı savaş çizgisini sürdürebiliyor. Bu noktada, Kürt hareketinin ne pahasına olursa olsun düzenle anlaşmaya odaklı bir çizgi izlemesi, açmaz içinde olsa da, Amerikancı iktidarın elini bir nebze olsun rahatlatıyor. Belirtelim ki Kürt hareketi, tam da bu noktada kendisi de açmaza düşüyor. Zira rejimin açmazını kronikleştirirken, düzeni aşabilen devrimci bir yol geliştiremeyen Kürt hareketi de, düzeni aşabilecek bir güç ortaya çıkaramıyor. Kuşkusuz ki, bu durum, Kürt hareketinin mücadelesinin haklı ve meşru olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Ancak bu, Kürt sorununa çözüm üretmenin mümkün olmadığını da döne döne gösteriyor.

Türk burjuvazisi ile Kürt burjuvazisinin, teorik olarak düzen içi iğreti bir çözüme ulaşmaları mümkündür. Buna karşın tarafların içine düştüğü açmazın derinleşmesi, bunun da pek kolay olmadığına işaret ediyor.

Kürt işçi ve emekçilerinin ise, Türk burjuvazisiyle herhangi bir konuda anlaşmaları olası değil. İşçi ve emekçiler açısından sınıfsal ve ulusal sorunların iç içe geçtiği, ikincisinin birincisinden kaynaklandığı dikkate alındığında, gerçek çözüm, işçilerin birliği halkların kardeşliği ekseninde geliştirilecek birleşik, meşru/militan mücadele ile özgürlük, eşitlik ve gönüllü birliğin sağlanmasıyla mümkün olabilir ancak. Bu ise kurulu burjuva sistemle anlaşarak değil, ona karşı demokratik ve sosyal talepler için olduğu kadar, devrim ve sosyalizm mücadelesinin de bugünden yükseltilmesini zorunlu kılıyor.

(Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak, 29 Haziran 2012, Sayı 26)