Hayat, biz başkaldırdıkça değişir!

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • 30 Haziran 2012
  • 11:37

Bir cümle…

İstanbul’da E-5 hattını kullananların her gün karşılaştığı bir cümle…

Bir reklam panosunda yer alan devasa büyüklükteki bu cümle, bir giyim firması tarafından, “erişilmez” ve “kusursuz” nitelikteki bir “erkek güzeli”nin, Kenan İmirzalıoğlu’nun fotoğrafıyla veriliyor.

Bir reklam ile burjuvazi tekrar tekrar hayatlarımızı yönlendiriyor, kendi ideolojik bakışını bizlere empoze ediyor.

Giyim reklamı olmasına bakarsak, üstümüzdekini yenileyerek hayatımızın değişmesini beklemek saflıktır. Ancak bunun da ötesinde, reklamla alttan alta bireycilik dayatılıp hayatın değişmesi bireyin yenilenmesine bırakılıyor.

Her gün güneşin doğuşundan gece yarılarına kadar E-5’i kullanan milyonlarcamız bu cümleye maruz kalıyor. Her gün saatlerini yollarda geçiren bizler için hayata küfrettiğimiz, barut fıçısına döndüğümüz anlarda karşımıza çıkıveriyor bu cümle, tam da Cevizlibağ Metrobüs Durağı civarında.

Metrobüslerde çilemizi doldururken, daha işe gitmeden anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan gelmişken, onlarca metrobüs geçmiş ve biz hiçbirine binememişken, bindiğimizde ise ayaklarımızı yerden kesecek kadar sıkışık “konservebüs” misali araçlarla “yolculuğun tadını çıkartırken” karşılayıveriyor bu cümle bizi...

Hiç de Vatan Şaşmaz’ın oynadığı metrobüs reklamındaki gibi, metrobüste kitap okuyan, temiz hava alan ve ulaşımın tadını çıkartan İstanbulluları göremiyoruz hiçbirimiz. Haftanın hangi günü ve saati olursa olsun...

Ancak dört bir tarafımız reklamlarla, “süper ya da gross marketlerce, televizyon ya da bilimum diğer yalan bilgisiyle” sarılırken, bizler uyutulup pışpışlanırken, hayatımızın nasıl değişeceğine dair öneride bulunmakta geri durmuyor burjuvazi: “Hayat, sen yenilendikçe değişir!”

Bu kokuşmuş ve çürümeye yüz tutmuş sömürü düzeni bizlerin hayatlarına el koyarken, hayatlarımız patronları zengin etmekle geçerken, bütün gün çalışmamıza rağmen elimize bir hiç geçerken, elimizde avucumuzda ne varsa burjuvazi hepsini alırken, dünyanın dört bir yanında savaş çığırtkanlığı yapılırken, emperyalistlerin planları ile açlığın, yoksulluğun ve savaşların faturası bizlere kesilirken, “Hayat, sen yenilendikçe değişir!” masalına inanmamız isteniyor.

Her gün hayatlarımız söndürülürken, işçi kardeşlerimiz inşaatta ya da çadırda yanarak ölürken, tersanelerde kum çuvalı yerine konulup iş cinayetine mahkum edilirken, hayatlarımızın burjuvazi için hiçbir değeri yokken, hayatlarımız ücretli kölelikten ibaretken, eşimize ve çocuğumuza insanca davranamaz, insanca bir hayat vaadedemezken, gözlerimizin içine sokuluyor bu cümle...

Düzen insanları yalnızlaştırıp tekleştirirken, bencilleştirip düşmanlaştırırken, birilerinin hayatı değişirken birilerininkinin daha da berbatlaştığı açıkken, “ben” ve “sen” dedikçe bencilleşilen bir hayatta, özel mülkiyete dayalı ilişkilerle hiçbir yere varamayacağımız açıkken, “BİZ” demenin vakti gelmiştir.

Herhangi birimizin hayatının değişmesinin koşulu hiç de herhangi birimizin yenilenmesi değildir aslında. Değişen tek şey olsa olsa bu çarkın dişlileridir. Yoksa çark işlemektedir. Hem de bizlerin kanıyla yağlanarak…

Bizlerin hayatlarına ipotek koyan bu sistem değişmedikçe, sistem ortadan kalkmadıkça hayatlarımızın değişmeyeceği açık değil mi?

Susup kendimizi yenilemeye çalışmakla bir arpa boyu yol alamadığımız açık değil mi?

Bakın etrafımıza, hayatımıza dair ne değişmişse, pratikte ”BİZ” diyerek hareket ettiğimizde, “BİZ” diyerek başkaldırdığımızda olmamış mı?

O halde, söylemekte sakınca yok: Hayat, biz başkaldırdıkça değişir!

R. U. Kurşun