Hapse doldurmak çözüm değilmiş - Kadri Gürsel

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 01 Kasım 2012
  • 05:26

Biliyorsunuz, Türkiye’nin muhtelif cezaevlerinde 600 civarındaki Kürt siyasi mahpus haftalardır süresiz açlık grevi yapıyor. İlk başlayan 63 mahpusun açlık grevi dün 50’nci gününü geride bıraktı.

Açlık grevcilerinin talepleri siyasi: PKK’nın kurucu lideri Abdullah Öcalan’a 15 aydır uygulanan tecridin son bulması, bir de anadilde savunma ve eğitim hakkı...

Muktedir, açlık grevinin doğurduğu insani ve siyasi duruma ne kadar vakıf, doğrusu bilemiyorum. Yerinde olsam durumu ciddiye alırdım. Yazının konusu da zaten bu süresiz açlık grevinin neden ciddi bir mesele olduğuyla ilgili.

Açlık grevi, kişinin kendi bedeninden ve dolaysısıyla kendi hayatından her geçen gün biraz daha vazgeçerek sürdürdüğü bir siyasi eylem türü...

Ama asla bir intihar eylemi değil. İntihar edecek kişi böylesine yavaş ve acılı bir ölümü seçmez.

Açlık grevinde bedenin, yaşamak için lüzumlu gıdadan kendisini mahrum bırakan sahibine çektirdiği fiziksel acı bir yana...

Asıl büyük işkence zihnin içindedir. Çünkü açlıktan şuur kaybı gerçekleşene kadar grevcinin zihni, saatler ve günler boyunca hep en leziz yiyeceklerin hayalini kurar. En güçlü irade bile bunu engelleyemez. Açlık grevcisi kendisini bu zihinsel işkencenin altında tüketmeye mahkum etmiştir.

Ve aşağıdaki şu iki hususta “istisnalar kaideyi bozmaz” diyerek genelleme yapabiliriz:

Açlık grevleri ve onun en aşırı tarzı olan “ölüm orucu” umumiyetle kendilerini muarızları karşısında haklı ve ahlaken üstün konumda gören insanlar tarafından yürütülmüştür.

Tersi durumda, suçluluk duygusu içinde olanların ya da kendilerini meşru zeminde olduklarına ikna etmekte zorlananların davalarını güderken açlık grevine başvurdukları pek görülmemiştir.

Hapiste süresiz açlık grevi yaparak hayattan her geçen gün biraz daha vazgeçmek, dağda asker silahından çıkan bir mermiyle ölebileceğini bilerek yaşamaktan çok daha zordur.

Nihayet: Hapiste örgüt kararıyla süreli açlık grevi yapılabilir ama hiçbir örgütün gücü, mensuplarını kendi iradeleri hilafına açlık grevinde ölüme kadar sürüklemeye yetmez.

Ve Kürt hareketi silahlı kalkışmayı başlattığı 1984’ten bu yana ilk kez cezaevlerinde toplu süresiz açlık grevi eylemini deniyor.

Kürt hareketi sadece Ankara hükümetine değil, kendisine de meydan okumuş oluyor. Bu alanda deneyimsizdirler ve eylemin nasıl sonlanacağı belirsizdir. Ama şartlar eşit: Yeni Türkiye’nin muktediri de deneyimsiz.

Kürtler, cezaevlerini bir radikal siyasi eylem alanına çevirmeye AKP iktidarının politikaları nedeniyle adeta zorlanmışlardır.

Temmuz 2011’de Öcalan’ı tecride yönelen ve şehirlerde Kürt aktivistlerin kitleler halinde tutuklanmasına hız veren iktidar şimdi kendi yarattığı çetrefil bir sorunla yüz yüzedir: Kürt aktivistleri cezaevine doldurma politikasının iflasına işaret eden bir yönetememe hali ve kentlerdeki son sokak olaylarının da gösterdiği gibi bunun istikrar bozucu bir tehdit içermesi...

Ölümler meydana gelirse durum Türkiye’nin uluslararası itibarını zedelemeye başlayabilir. İnsanların ölmemesi için çözüm sunmak artık siyasi bir mecburiyettir.

Milliyet / 01.11.12