Nurten Demirel’in politik kimliği 1970’li yıllarda yükselen devrimci mücadele içinde şekillendi. Anti faşist mücadelenin öznesiydi. Eşiyle mücadele içinde tanıştı.
Devrimci bir öğretmendi. 12 Eylül karşı devrimi öncesinde TÖB-DER’de üye ve yönetici olarak sorumluluk aldı. Maraş Katliamı’nı protesto için gerçekleştirilen grevin öznesi oldu.
12 Eylül karşı devrimi sonrasının koyu karanlık dönemini yaşadı. Tüm baskı ve gözaltılara, tutuklamalara rağmen, devrimci militan olan eşiyle birlikte baskılara karşı direndi.
Nurten eğitim emekçisiydi. 12 Eylül öncesinde de sonrasında da her daim “yarın yanağından gayrı her şeyin paylaşıldığı bir Türkiye” mücadelesinin öznesi oldu.
12 Eylül zulmüne uğrayan devrimcilerin önemli bir bölümü cezaevinden çıktıktan sonra sıradanlaştılar. Düzenin batağına boylu boyunca batarak apolitik bir yaşama savruldular. Sıradanlaşma bu kişiliklerin hem evliliklerine yansıdı hem çocuklarıyla olan ilişkilerini şekillendirdi. Kişisel kurtuluş toplumsal kurtuluşun önüne geçti. Hem Nurten hem yoldaşı olan eşiti, bu çürüme haline hep tiksintiyle baktınız.
12 Eylül sonrasında eğitim emekçilerinin ve emeklilerin örgütlenme arayışının öznesiydi Nurten. Eğitim-Sen’de yer aldı. “Mücadeleden emekli olunmaz” inancıyla DİSK Emekli-Sen’in kuruluş sürecine katıldı. MYK üyeliği de dahil değişik görevler üstlendi.
Emek Partisi’nde yaşanan 97 kopuşuyla birlikte yüzünü komünist saflara döndü Nurten. Her daim komünistlerin dostu olarak kaldı. Emek verdi, destek sundu.
Kopuş dönemleri zor dönemlerdir. Kocaeli’nde oturuyordunuz o sıralar. Eşitin ve sen Emek Partisi’nden kopuş sürecinde olan biteni anlamak için olağanüstü çaba gösterdiniz. Kopuş sertti. Temeli ideolojikti. İdeolojik kopuş konusunda netleşmeden deklarasyon sürecine katılmadınız. İdeolojik netliği yakaladığınız anda ise Emek Partisi Kocaeli İl Örgütü’nün ana gövdesinin imzasının bulunduğu deklarasyon sürecine önderlik ettiniz.
Her daim yüreğin insanlığın güzel geleceği olan sosyalizm için çarptı. Elbette her insan gibi kusurların da vardı. Ancak bu kusurlar seni devrim ve sosyalizm mücadelesinin sıra neferi olmaktan asla alıkoymadı.
İnsanlara çabuk inanırdın. Bundan ötürü verdiğin emeğe layık olmayan, adı hayal kırıklığı olan insanların yaşattıkları acılar nedeniyle bir yanın hep hüzündü. Hayal kırıklıklarının öznesi olan kimliksizliklere rağmen devrim ve sosyalizme yürekten bağlıydın.
Yaşadığın sürece eşitinle birlikte emeğin kurtuluş mücadelesine çeşitli düzeylerde omuz verdin. Evliliğinizin en doğal parçası olan çocuklarınızdan politik kimliğinizi hiçbir zaman saklamadınız. İki oğlunuzun devrimci olmasında, sınıf mücadelesi süreçlerinde, siyasallaşmalarında ilk durak siz oldunuz.
Ailelerinizi kazanmak için her daim özel bir çaba içinde oldunuz. Farklı politik eğilimleri olan ailelerinizi devrim davasına kazanmak için özel bir çaba sarf ettiniz. Kardeşlerinizin muhalif kimliğinde en önemli izler size aitti.
Benim ablam, sendikal hak ve özgürlükler mücadelesinde yoldaşımdın. Seni ilk tanıdığımda paylaşıma dayalı hayatından çok etkilendim. Var olan her şeyi paylaşmak, “önce biz” inancını hayatının merkezine koymak yaşamının en doğal haliydi. Bencilliğe, “gemisini kurtaran kaptandır” anlayışına, sömürü düzeninin tüm dayatmalarına karşı aşılıydın. Çürüme ve yozlaşmaya, bencilliğe karşı mücadelenin sıra neferi olma konusunda ise kararlıydın.
Daima “biz duygusunu” öne çıkaran yaşam çizgisinde ısrar ettin. Emekle örülüydü yaşamın… Belki de koşullar zorlamıştı seni buna… Kendi dışındaki insanların mutluluğu için çırpınırdın.
Toplumsal kurtuluşla örülü yaşamı bilerek tercih etmiştin. İnsanların hayatına dokunmak, fedakarlık yapmak olağan işlerdi senin için...
Paylaşmak… Sevinçleri ve hüzünleri paylaşmak noktasında gösterdiğin çaba seni hep özel kılan yanlarından biriydi. Çok erken yaşta, “ben duygusunu”, bencilliği geride bırakmıştın. “Biz duygusu” ile örülü yaşama ise dört elle sarılmıştın.
Emekçilerin yaşadığı sorunların kaynağı sermaye ve onu koruyan devletti. Bunun için emeğin kurtuluşu mücadelesine bir sıra neferi olarak katılmıştın.
Ezilen cinsin de parçasıydın. Emekçi bir kadın olarak toplumsal ataerkil baskılara takılmadan mücadelenin öznesi oldun.
Seni, “biz duygusu” ile örülü yaşamını unutmayacağız. Sakın hüzünlenme “ben duygusuna” kendini kaptırmış bencillerin sana yaşattıklarına… Mutlaka toplumsal düşünen ve “biz duygusu” ve bilinciyle yaşayan, bencilliği ayakları altına alıp çiğneyenler geleceği kazanacak. Sana verilecek en güzel hediye yârin yanağından gayrı her şeyin paylaşıldığı bir Türkiye’dir.
Güle güle devrim ve sosyalizm mücadelesinin sıra neferi!
Haydar Baran