Ankara İşçi Meclisi tarafından düzenlenen “Kapitalizmin krizi ve işçi sınıfı” başlıklı panel forum dün (6 Ekim) Mülkiyeliler Kültür Merkezi Prof. Dr. Oral Sander Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.
Metal, petrokimya, belediye, eğitim, büro ve hizmet işkollarından işçilerin katıldığı panel/foruma 2021 Tüm Emekliler Sendikası, ÇHD Ankara Şubesi, DEM Emek Meclisi, Devrimci Partili İşçiler, Emekliler Meclisi Sendikası, ESP, HDK Emek Meclisi, Partizan temsilcileri de katılarak destek verdi.
Ayrıca 40 günü aşkındır sendikal hakları için direnen ve direnişlerini geçtiğimiz günlerde Ankara’ya taşıyan Fernas Madencilik işçileri ile birlikte Bağımsız Maden İşçileri Sendikası da etkinliğe katılım sağladı.
Ankara İşçi Meclisi adına yapılan açılış konuşmasında kapitalizmin krizinin sadece iktisadi bir kriz olarak ele alınmaması gerektiğini, bütünlüğü içinde değerlendirilmesi gerektiği ifade edildi. Türkiye kapitalizmini fabrika ayarlarına döndürme çabalarının ise işçi sınıfı ve emekçiler için yeni yıkımlar anlamına geldiği söylenerek bu sürecin birleşik bir sınıf hareketini inşa ederek göğüslenmesi gerektiğine işaret edildi.
Bahçe: “İşçi sınıfı kaybediyorsa toplum kaybediyor”
Etkinliğin panel bölümünde ilk sözü alan Prof. Dr. Serdal Bahçe sözlerine Türkiye işçi sınıfının en örgütsüz, en zayıf, en kırılgan dönemlerinden birinden geçtiğini ifade ederek sözlerine başladı. Kapitalizmin hikayesinin iki yönlü bir hikayesinin olduğunu ifade eden Bahçe bir yanda işçi sınıfının sefaleti, diğer tarafta burjuvazinin rezaletinin biriktiğini söyledi.
Türkiye kapitalizminin köksüz ve çapsız bir kapitalizm olduğunu ifade eden Bahçe özellikle 2002 3 Kasım’ından beri Türkiye’de ormana dönmüş bir üretim ilişkileri sistemi olduğunu dile getirdi.
“Burjuvazi kendi yasalarına bile uymamakla bile ünlü bir sınıf” diyen Bahçe, toplumsal çürümenin vardığı boyuta işaret ederek “Eğer işçi sınıfı geriliyorsa, sadece ekonomik anlamda değil, örgütlenme düzeyinde geriliyorsa bu toplumun gerilemesini getiriyor. İşçi sınıfı kaybediyorsa toplum kaybediyor.” dedi.
Türkiye kapitalizminin 1980’den beri uyguladığı neoliberal politikalara işaret eden Bahçe şunları ifade etti:
“1980 ile bugün Türkiye kapitalizminin temel sorunlarını karşılaştırdığınızda aynı sorunlarla karşılaşıyorsunuz. Türkiye kapitalizmi geride kalan 40 yılda yapısal sorunlarının hiçbirini çözemedi. Hala iktisadi büyümenin istikrarsızlığından söz ediyoruz, hala istihdam yaratmayan bir ekonomiden söz ediyoruz, hala muazzam bir gelir dağılımı bozukluğundan söz ediyoruz, hala dışarıdan gelen şoklara karşı hiçbir direnme gücü olmayan bir ekonomik yapıdan söz ediyoruz. Ama kırk yıl önce de bundan söz ediyorduk. Bu toplum bunun maliyetini niye ödedi o zaman?”
Türkiye kapitalizminin büyük sermaye gruplarının bu süreçteki devasa karlılığını vurgulayan Bahçe Türkiye kapitalizminin hastalıklı yapısına işaret etti. Bahçe sözlerini “Türkiye işçi sınıfı toplumun geleceğini elinde tutmaya devam ediyor” diyerek tamamladı.
Akkaya: “İşçi sınıfı kendi direniş kültürünü yaratan bir sınıftır!”
“Krizler işçi sınıfının kırımının yaşandığı dönemlerdir” hipotezini ortaya koyarak sözlerine başlayan Prof. Dr. Yüksel Akkaya kapitalizmin yarattığı “gönüllü kulluk” sistemine işaret etti.
Kriz dönemlerinin işçi sınıfının iradesinin örgütlenmelerinin yok edilerek kırılmaya çalışıldığı dönemler olduğunu vurgulayan Akkaya, “Bununla yetinmeyen kapitalizm bu dönemlerde yeni üretim teknikleri arayışına girmektedir. Yani işçi sınıfını daha üretken, daha verimli çalıştırmak için yeni yönetim tekniklerine başvuruyor” dedi. Bu çerçevede Taylorizm sürecini aktaran Akkaya bunun işçi sınıfının kendisi için daha özgür ve kendisi koruduğu çalışma biçimini sona erdirdiğini söyledi. 1929 krizinin ardından Fordizm, 1974-1975 krizinin ardından ise “endüstriyel demokrasi” adı altında yeni yönetim biçimlerinin gündeme geldiği söyleyen Akkaya, bu dönemde işçi sınıfına söyleneni “Bugüne kadar fizik gücünü istiyorduk. Artık aklını da istiyoruz. Bizim istediğimiz gibi düşünecek, bizim istediğimiz gibi çalışacaksın!” sözleri ile özetledi.
Bu dönemi Korsakoff işçiliğin ve panoptik sendikacılığın geliştiği bir süreç olarak tanımlayan Akkaya işçi sınıfının grev kapasitesinde yaşanan daralmaya işaret etti ve şunları dedi:
“Kapitalizmin gelişim dönemleri ile hapishaneleri karşılaştırdığınızda kapitalizm geliştikçe, sermaye birikimi arttıkça, kâr oranları arttıkça hapishanelerin hücreleri daralmakta, pencereleri daralmakta, duvarları kalınlaşmaktadır. Sinop Cezaevi ile F tipi hücreleri karşılaştırırsanız ne dediğimi anlarsınız. Bu sınıf mücadelesinin bir parçasıdır.”
Akkaya, 1848 Devrimleri’nden Paris Komünü’ne, Ekim Devrimi’ne kadar örneklerin kapitalizme karşı önemli mücadeleler verilebileceğine ilişkin örnekler olduğunu ifade etti. İşçi sınıfı ne kadar prangalanmak istense de kendisine bir direniş kültürü yaratabilen bir sınıf olduğunu ifade eden Akkaya tarihsel olarak kapitalizmin en önemli hedeflerinden birinin işçi sınıfının örgütlenmesine düşmanlık olduğunu, buna yanıt verecek ve dönemin ihtiyaçlarını karşılayacak örgütlenme biçimlerine ihtiyaç olduğunu söyledi.
Deneyimler, düşünceler, öneriler…
Verilen aranın ardından gerçekleştirilen forumda çeşitli sektörlerden işçiler ve kurum temsilcileri kürsüyü kullanarak deneyimlerini paylaştılar, kriz karşıtı mücadele üzerine düşünce ve önerilerini ifade ettiler.
Forumda ilk sözü alan Fernas Madencilik işçileri adına konuşan Muhammed, Soma’da maden işçilerinin yaşadığı sorunları aktararak mücadele ve direniş süreçlerini aktardı. İşçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının yanı sıra ücretler ve sendikal haklar konusunda da sorunlar yaşadıklarını ve direnişlerinin bu taleplerle devam ettiğini söyledi. Fernas Madencilik patronunun yaptığı açıklama ile bugüne kadar işyerinde hiç iş kazası yaşanmadığı iddiasına ise 3 yıldır çalıştığı süreçte sayısız iş kazasına şahit olduğunu söyleyerek yanıt verdi. Fernas Madencilik işçileri ile birlikte kürsüye gelen Bağımsız Maden İş temsilcisi ise süren direnişlerin temelde ücret ve sendikal haklar çerçevesinde iki temel talep üzerinden devam ettiğini ifade ederek birleşik mücadele açısından Mücadeleci Sendikalar deneyiminin önemli bir deneyim olduğunu söyledi.
Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’ndan Mehlika, sektörde yaşanan sorunları dile getirerek sendikanın kuruluş sürecini ve hedeflerini aktardı. Taban maaş sorunun halen en temel sorunları ve talepleri olduğunu ifade ederek Çankaya Belediyesi’nde devam eden eylemlerine ve önümüzdeki dönem mücadele başlıklarına dair bilgi verdi. Birleşik mücadelenin büyütülmesi gerektiği söyledi.
Kadın bir büro işçisi son dönemde yaşanan kadın cinayetlerinin toplumda yaşanan çürümeyi gözler önüne serdiğini ifade ederken İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları adına yapılan konuşmada ise kriz koşullarının kadın işçilerine yansımaları dile getirildi. Kadınların şiddete, baskıya, sömürüye karşıya direnmekten mücadele etmekten geri durmadığını ifade eden İEKK sözcüsü işçi kadınları krizin faturasını ödememek için bir adım öne çıkmaya çağırdı.
“Tam zamanlı işçi, yarı zamanlı öğrenciyiz” diyen bir DGB’li, yaptığı konuşmada krizin öğrencilere yansımalarını dile getirdi. Gençliğin ve işçi sınıfının mücadelesini büyütmeye devam edeceklerini söyledi.
2021 Tüm Emekliler Sendikası’ndan eski bir Tekel direnişçisi, Tekel direnişinin deneyimlerini aktararak emeklilerin mücadelesinde karşılaştıkları sorunları dile getirdi.
İhraç, direnişçi kamu emekçisi Mahmut Konuk 2 aydır Vergi Dairesi önünde yaptığı eylemlerde yaşadığı olayları ve emekçilerin tepkilerini aktardı. Sendikal bürokrasi gerçekliğine ve toplumsal mücadele dinamiklerinin geri tutumlarına dikkat çeken Konuk, Fransa’dan örnek vererek “Neden milyonluk CGT sokağa çıkmıyor da sarı yeleklilere kalıyor mücadele?” sorusunu sorarak bu yaşananlardan ders çıkarmak gerektiğine işaret etti.
Emekliler Meclisleri Sendikası adına yapılan konuşmada sendikanın kuruluş sürecinde ilk olarak Türkiye’deki sendikaların olumsuzluklarını listesini çıkardıkları ve böylece ne yapmayacaklarını ortaya koydukları söylendi. Yaşanan sorunların temelinde temsili demokrasi olduğunun ifade edildiği konuşmada temsili demokrasinin aşılması, doğrudan demokrasinin inşa edilmesi gerektiği söylendi. Kendi sendikal çalışmalarında bu anlayışı esas aldıkları ifade edildi.
Forum bölümünde sendikal bürokrasi gerçekliğine ilişkin tartışmalar Çankaya Belediyesi işçisinin yaptığı konuşma ile devam etti. Belediye işçisi, kadro mücadelesinin deneyimlerini aktararak başladığı konuşmasında sendikalardan bağımsız bir taban hareketinin örgütlenmesi gerektiğini söyledi.
Sincan OSB’de kurulu bulunan Hidromek’te işten atılan bir metal işçisi ise işyerinde sendika değiştirme tartışması yaptığı için işten atıldığını, Türk Metal’in işçileri savunmak adına hiçbir şey yapmadığını, sendika yöneticilerinden bağımsız örgütlenmeler yaratmak gerektiğini söyledi.
Sincan İşçi Birliği adına yapılan konuşmada ise son bir yılda havzada Mitaş, Arçelik, Ulusoy, Hidromek, Astor, Kalyon ve Mikropor’da yaşanan süreçler üzerinden krizin yansımaları özetlendi. “Saldırı büyükse direniş de büyük olmalı!” diyen SİB sözcüsü, emeğin kurtuluşu mücadelesini büyütmek gerektiğini söyledi.
DEM Parti Emek Komisyonu ve HDP Emek Meclisi adına yapılan konuşmalarda işçi sınıfının enternasyonal olması gerektiği, çok katmanlı yapısı ile çoklu örgütlere açık olması gerektiği söylendi. “Görevi sadece işçi sınıfına yüklememek gerektiği” düşüncesi dile getirildi.
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu adına yapılan konuşmada ise kapitalist kriz sürecinin sadece ekonomik bir kriz olarak ele alınmaması gerektiği, savaş ve baskıyla kriz koşullarının derinleştiği ifade edildi. İşçi sınıfına yönelik saldırın yoğunlaştığına dikkat çekilerek kapitalizmin bir ölüm ve sömürü düzeni olduğu söylendi. Birleşik bir sınıf hareketinin inşa edilmesi ve sınıfın iktidar bilinci ile örgütlenmesi gerekliliğine işaret edildi.
Etkinlik Ankara İşçi Meclisi adına yapılan kapanış konuşması ile sona erdi. Konuşmada etkinliğin önümüzdeki çetin mücadele sürecini göğüsleyebilme hedefiyle gerçekleştirildiği hatırlatılarak işçi sınıfının daha örgütlü, daha bilinçli ve daha kararlı olmaya ihtiyacı olduğu ve bu çabanın genelleşmesi gerektiği ifade edildi. Krizin faturasını kapitalistlere ödetmek için örgütlü mücadeleyi yükseltme çağrısı yinelendi.
Kızıl Bayrak / Ankara