Gerici-faşist rejimin son icraati grev yasağı… / KB

  • Arşiv
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 30 Mayıs 2012
  • 12:39

Mücadeleyi ve dayanışmayı büyütelim!

Baskı ve zorbalıkta sınır tanımayan AKP iktidarının son icraati havacılık işkolunda grev yasağı getirmek oldu. Tıkanan toplu sözleşme sürecinde havayolu işçilerinin grev silahını elinden almak için el çabukluğuyla bir torba yasa içerisine konulan yasağın meclisten geçirilmesi planlanıyordu. Ancak bu azılı sınıf düşmanları beklemedikleri bir dirençle karşılaştılar. Saldırıya uğrayan emekçiler sinmek yerine üretimden gelen güçlerini kullanarak mücadeleyi seçtiler. Böylelikle de gerici faşist rejime güçlü bir yanıt verdiler. Faşist rejimin buna yanıtı işten atma tehditleri savurmak olurken, havayolları çalışanları ise geri adım atmadılar. Bu saldırı onların mücadele kararlılıklarını güçlendirirken işten atma durumunda işyerine terk etmeyerek direnişlerini sürdüreceklerini ilan ettiler.

AKP’nin havayolunda grev yasağı getirmeye kalkması kuşkusuz ki, dinci-gerici rejimin faşist düzeninin icraatlerinin köşe taşlarından birini oluşturmaktadır. 12 Eylül darbesini geride bırakan sayısız gözaltı ve tutuklama, Kürt halkına yönelik toplu katliamlar, onlarca insanın katillerinin aklanması, aydın ve sanatçıların susturulması, eğitim sisteminin gericiliğin kollarına bırakılması, medya eliyle örgütlenen arsız yalan ve itibarsızlaştırma kampanyaları, sendikaların kapısına kilit vuracak yasal hazırlıklar, emir komuta zincirine bağlanmış sendikacılar ve en sonunda da grev yasakları!..

İşte tüm bunlar 12 Eylül darbesiyle örgütlenen faşist rejimin icraatleriyle özünde aynı değil midir? Tartışmasız evet! ABD emperyalizmi ve tekelci burjuvaziye hizmette sınır tanımayan AKP gericiliği, işçi sınıfı ve emekçiler ile toplumsal muhalefete yönelik saldırganlıkta sınır ve kural tanımıyor. Yasalar ve kurumlar emperyalizmin, sermayenin ve rejimin çıkarları neyi gerektiriyorsa onun için uğruna eğilip bükülüyor. AKP şeflerinin ağızlarından çıkan her söz kural/yasa oluyor. Uymayan, itaat etmeyen, boyun eğmeyen de baskı ve zorbalıkla eziliyor. İşte aylardır Kürt halkına reva görülenler, öğrenci gençliğe, ilerici ve aydın çevrelere yapılanlar ve işte işçi sınıfı ve emekçilerin maruz kaldığı…

Tüm bunlar AKP tarafından örgütlenen faşist rejimin 12 Eylül generallerine de rahmet okutacak boyutlara vardığını gösteriyor. Faşist baskı ve zorbalıkta varılan bu düzey toplumsal muhalefeti sindirmeyi, böylelikle de ülkeyi emperyalizm, sermaye ve kendileri için dikensiz bir gül bahçesine dönüştürmeyi hedefliyor. Kürtler’i katliamlarla yok et, tüm diri güçlerini zindanlara kapat, aydınları ve sanatçıları sustur, öğrenci gençliği ya okulun dışına ya da zindana at, genç nesilleri gerici eğitim sistemiyle yozlaştır, mücadeleci sendikaları kapat, grev haklarını elinden alarak işçi sınıfının elini kolunu bağla… Böylelikle de keyfince yönet. Yani çal çırp, iliklerine kadar keyfince sömür, varlığını inkar ettiğin halkı yetmediğinde imha et, emperyalizme hizmette sınır tanıma… İşte bu gerici-faşist rejimin isteği, amacı bundan ibarettir.

Ama işi öyle o kadar da kolay değil. Bunu sadece havayolu işçilerinin direncinden değil, genel olarak işçi sınıfı ve emekçilerle toplumsal muhalefetin artan direncinden görüyoruz. Güce karşı güç, faşist baskı ve zorbalığa karşı militan direniş düşüncesi toplumsal muhalef içerisinde giderek mayalanıyor. Gerici-faşist rejim saldırganlıkta sınır tanımazken suskun kalmak kadar, arada durmak da zorlaşıyor. Düzen içi sözde yasal-barışçıl biçimleri de geçersizleşiyor. Siyasal mücadele iklimi sertleşiyor.

İşte 1 Mayıs ve Mayıs şehitlerine gösterilen toplumsal sahiplenme tablosu bunun en dolaysız ifadesiydi. Bunun için de faşist gerici rejim tarafından kapsamlı bir karşı kampanyaya maruz kaldı. Ülkenin dört köşesinde yüzbinlerce işçi, emekçi ve genç 1 Mayıs alanlarının yolunu tuttu, devrimin ve sosyalizmin sembollerini, devrim şehitlerini sahiplendi. Bu tablo gerici-faşist rejimin çok yönlü pervasız saldırılarına karşı toplum sathında büyüyen öfkenin ve mücadele isteğinin bir ifadesiydi. Aynı zamanda fiili-meşru mücadeleye, daha fazlası devrime duyulan yakıcı ihtiyacın bir ifadesiydi. Devrimci öznelerin zayıflığı bu nesnel tabloyu önemini karartmıyor. Reformizmin ve düzen solunun gücü ve alanlarda öne çıkması da onların gücünü değil, tersine devrimciliğe ve sosyalizme öykündüklerini gösteriyor. Ne yaptıkları ve yapacaklarından bağımsız olarak onların bu hali dahi siyasal ve toplumsal mücadelenin gidişatı konusunda önemli bir açıklık sunuyor.

İşte bu tablo belirttiğimiz gibi siyasal mücadele ikliminin sertleştiğinin kanıtıdır. Ya da başka bir ifadeyle karanlık yoğunlaştıkça aydınlık da yakınlaşmaktadır.

Bunun böyle olduğunu gösteren olguların başında da 1 Mayıs’ın ardından sosyal ve sınıfsal mücadelenin ivme kazanması gerçeği gelmektedir. Siyasal mücadeledeki sertleşme sosyal-sınıfsal mücadeleyle paralel gelişiyor. En önemlisi de bu ikisi hedefleri ve taleplerinin kapsamı itibariyle de aynı kanala doğru akıyor. Kamu emekçilerinin 23 Mayıs eylemi son yıllarda gerçekleşen en yaygın, kitlesel ve etkili iş bırakma eylemi olarak tarihe kaydedildi. Bu mücadele ücretlerin artırılmasını talep ediyor, ama AKP’nin toplu sözleşme oyununu hedefliyor. Bu öyle bir büyük mücadele dinamiğiydi ki AKP’nin bu alandaki sendikal oyuncağı olan Memur-Sen bile bir yere kadar mücadeleden uzak duramadı. Elbette bu mücadelede asıl olan devamlılık, siyasallaşma ve daha ileri ve kararlı mücadele biçimlerine başvurmaktır.

23 Mayıs eyleminin üzerine gelen havayolu işçilerinin maruz kaldığı saldırı ise sınıf mücadelesindeki sertleşme düzeyini ve siyasallaşma zorunluluğunu ortaya koyuyor. Aynı zamanda işçi sınıfını uyarıyor. Gerici-faşist rejim işçi sınıfının mücadelesini engellemek için çok daha doğrudan ve keyfince müdahale etme ihtiyacı duyarak keyfince grev yasağı gibi bir zorbalığa başvuruyor. Emperyalizm ve sermayenin çıkarlarını her şeyin üstünde tutuyor, bunun için sadece Kürt halkına, aydınlara, sanatçılara, gençliğe değil, işçi sınıfına da düşmanca davranıyor. Tüm her şey zaten emperyalizm ve tekelci burjuvazi adına yapılıyor. İşçi sınıfının ağır sömürü koşullarına mahkum edilmesi için her şey yapılırken mücadele direnci ezilmeye çalışılıyor. İşte bunun için işçi sınıfı mücadelesini büyütmek ve giderek gerici-faşist rejim karşısında bir taraf olarak çıkmak, bu rejimi yenmek üzere diğer ezilen toplumsal kesimlerle kader birliği yapmak zorundadır.

Havayolu işçilerinin işçi sınıfının gerici-faşist rejim karşısında mücadeleye atılması için bir fırsattır. Çünkü havayolu işçilerinin gerici-faşist rejime karşı ortaya koydukları mücadele güçlü bir sınıf dayanışmasıyla desteklenirse, bu mücadelenin kazanması olanağı da doğmuş olur. Böylelikle de gerici-faşist rejimin zulmü altında mücadele etmeye çalışan toplumsal muhalefet güçleri adına da bir birleşme-mücadele ekseni ve elbette zafer olanağı yaratılmış olur. Çünkü işçi sınıfının gerici-faşist rejime karşı kavgaya atılmasıyla gerici-rejime karşı sınıf mücadelesinin fitili ateşlenmiş olur ki, bu da gerici-faşist rejimin toplumsal tabanının çökertirken siyasal-toplumsal muhalefetin önünü açar, ileriye taşır.

Elbette işçi sınıfının bilinç ve örgütlenme düzeyindeki gerilikler, havayolu işçierinin de böylesine ağır bir görevi sürdürebilecek gücünün sınırları bu konuda iyimser olmayı güçleştiriyor. Ancak bugün ne olacağından bağımsız olarak sınıf mücadelesi gelişme ve güçlenme olanaklarına sahip olduğunu unutmamak gerekir. Bu olanaklar kendisini kamu emekçilerinin mücadelesinden Bosch işçilerinin çıkışına ve elbette ki son olarak havayolu işçilerinin direnişine kadar bir dizi veriyle doğrulamaktadır. Sosyal-sınıfsal öfke büyürken gerici-faşist rejimin yönetme olanakları da daralmaktadır. Baskı ve zorbalıkta artan hoyratlık da bir başka yönden zaten bunu doğrulamaktadır. Katmerli sömürü politikaları öfkeyi büyütürken, siyasal baskı ve zorbalık mücadele direncini büyütmektedir. Ulusal İstihdam Stratejisi, Metal Grup TİS süreci vb. süreçler dahi tek başına önümüzdeki dönemde sınıf mücadelesinin ivme kazanacağını bugünden gösteren süreçlerdir.

Tüm bunları akılda tutarak bugün en önde mücadele edene destek vermek hayati önemdedir. Bu amaçla havayolu işçilerinin mücadelesine sınıfın ve diğer toplumsal kesimlerin desteğini örgütlemek, bu mücadeleyi sınıfın ve toplumun davası haline getirmek, öte yandan gerici-faşist rejime yönelik güçlü bir siyasal ajitasyonu sınıf kitleleri içerisinde yaymak gibi görevler önümüzdedir. Bu görevleri yerine getirmek üzere aktif, canlı, inisiyatifli ve enerjik bir çabayı göstermeliyiz.