Eğitimin temel sorunları üzerine

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • 30 Haziran 2012
  • 12:04

Ülkemizdeki eğitim sistemi, üzerinde en çok değişikliğin yapıldığı buna rağmen hala istenilen düzeyin yakalanılamadığı bir sistemdir. Değişen her siyasi iktidarla birlikte eğitim alanında yeni uygulamalar hayata geçirilmekte, fakat ömürleri çok uzun olmamaktadır. Birkaç ay önce getirilen 4+4+4 yeni eğitim modeli de öncekiler gibi eğitimin sorunlarını çözmekten uzaktır. Sendikalara, sivil toplum kuruluşlarına, üniversitelere danışılmadan ve yeterince üzerinde tartışılmadan hızlı bir şekilde meclisten geçen bu yasa beraberinde eğitim alanına yeni sıkıntılar taşımıştır.

PİSA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) fen bilimleri ve matematik sınavlarında Türkiye son sıralarda yer almaktadır. Bu testlerde en yüksek puanı alan Finlandiya gibi ülkelerin eğitim sistemleri incelenmelidir. Öncelikle eğitim sistemimizin sorunlarını doğru tespit etmemiz ve bu tespitler ışığında uygun müdahaleleri yapmamız gerekmektedir.

8 yıllık zorunlu eğitimle birlikte ilköğretimde okullaşma oranında bir artış göze çarpmaktadır. Ancak hala okul ve derslik sayısı, öğretmen istihdamı yetersizdir. Yaklaşık 70.000 öğretmen iş güvencesinden yoksun, kadrosuz çalışmaktadır. Okulların fiziki donanım ve altyapısı, araç-gereç olanakları ihtiyacı karşılayacak düzeyde değildir. 12 yıllık zorunlu eğitimi getiren 4+4+4 yeni eğitim modelini çözüm olarak sunanların öncelikle halledilmesi gereken bu sorunları göz ardı etmemeleri gerekir. Bakıldığında eğitimin zorunlu ve 12 yıl olması, eğitimde geçirilen sürenin uzaması olumlu bir gelişmedir. Ancak zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkardığımızda bütçeden eğitime ayrılan payı artırmazsak yukarıda sıralanan eksikleri gideremeyiz ve ortaöğretim kapasitesini arttıramayız. Tüm bunların sonucunda eğitimli insan sayısında nicel bir artış yakalayabiliriz fakat eğitimde nitelik sorununu daha da ağırlaştırmış oluruz. Eğitimin bu temel sorunları aciliyetle çözüm beklerken milyonlarca liranın FATİH projesine ayrılması ve yeni düzenlemelerle bu kapsamda yapılacak ihalelerin kamu ihale kanunu hükümlerine tabi olmaması manidardır. Öğretmen açığı ve kalabalık sınıflar sorunu ortadayken tek başına teknolojik yeniliklerin eğitimde sihirli değnek etkisi yapacağı mı düşünülmektedir? Öğretmenlere % 3+3 yerine %4+4 zam yapılmasının tüm milletin sırtında bir yük olacağını açıklayan hükümet yetkililerine sormak lazım peki bu FATİH projesinin finansmanı kimin sırtına yük olacaktır?

Geçtiğimiz günlerde MEB’in üzerinde çalıştığı yeni bir taslak basına yansıdı. ‘Devamsızlık süresinin 45 gün olması, 6 zayıfı olan öğrencinin sınıf geçebilmesi’ gibi bir dizi uygulamayı içeren bu düzenleme eğitimin kalitesinin daha da düşmesine neden olacaktır. Amacı sadece lise diplomasına sahip insan sayısını artırmak olanların eğitimde nitelik sorununu çözemeyeceği aşikardır. Ayrıca ikinci 4 yıldan sonra isteğe bağlı olarak açık öğretime devam edebilme imkanının verilmesi cinsiyet eşitsizliğine yol açacak, daha çok kız çocukları sosyal eğitim ortamından koparılarak aileleri tarafından açık öğretime yönlendirilecektir.

Son yıllarda eğitimin tüm finansal yükü büyük oranda velilerin sırtına yüklenmiş durumdadır. Eğitimin ticarileşmesi ve özelleştirilmesi uygulamaları yaygınlaşmıştır. Tüm bu yaşananlar aslında dünya çapında gerçekleşen dönüşüm sürencinin Türkiye’deki eğitim alanına yansımasıdır. Yeni eğitim modeliyle bu süreç daha da hızlandırılmaktadır. ‘ilköğretim devlet okullarında parasızdır’ ibaresi yasadan çıkarılmış ve ilköğretimin paralı hale gelmesinin önü açılmıştır. Devlet okullarında eğitim kalitesinin düşük olması, eğitime yeterince kaynak ayrılmaması gibi nedenlerle son 10 yılda özel dershanelerin sayısı 2 kat artmıştır. Önümüzdeki eğitim yılı için özel okulların öğrenci kapma yarışına girdiği şu günlerde bir özel okulun yeni sisteme olumsuz vurgu yaptığı afişle öğrenci kapmaya çalışması oldukça dikkat çekicidir. Afişte ‘4+4+4 eğitim sistemi…? Çocuklarınızın geleceğini şansa bırakmayın‘ yazmaktadır. Yani devlet okullarına getirilen tartışmalı yeni eğitim modeli anlaşılan özel okulların işine yarayacaktır.

Son getirilen düzenlemeler ile mesleki eğitimin iyileştirileceğinin üzerinde duruluyor. Ancak mesleki yönlendirmenin ilkokul 4. sınıftan sonra başlaması pedagojik açıdan uygun değildir. Henüz 10 yaşında bir çocuktan ilgi ve becerilerine uygun sağlıklı bir mesleki seçim yapmasını bekleyemeyiz. Ayrıca mesleki yönelimin erken yaşlara çekilmesi yoksul ailelerden gelen veya eğitim sürecinin başında kötü performans sergileyen öğrenciler açısından sıkıntılar yaratacaktır. 4. sınıftan sonra hangi seçmeli derslerin verileceği nasıl bir eğitim programının uygulanacağına dair halkı tatmin eden bir açıklama yapılamamıştır. Dünyanın gelişmiş pek çok ülkesinde zorunlu eğitim 9-10 yıl ve mesleki yönelim zorunlu eğitimden sonra 16-17 yaşlarında yapılmaktadır.

     Ülke     Zorunlu eğitim süresi     Mesleki eğitme başlama yaşı

Finlandiya             9                                             16-17

İngiltere               10                                            15

Danimarka            9                                             16-17

ABD                     en az 8 yıl                                15-18

Meslek liselerinde ve yaygınlaşan meslek yüksek okullarında verilen eğitimin niteliği arttırılmalıdır. Meslek liselerinden mezun olan gençlerin bir kısmının mezun oldukları alanla ilgili mesleklere yönelmektense KPSS, askerlik ve polislik sınavlarına girmeye çalışmaları dikkat çekicidir. Staj dönemlerinde çok yoğun ve ucuza çalışan bu gençler mezun olduktan sonra ucuz iş gücü olmayı reddetmekte umudu başka yerlerde aramaktadır. Meslek lisesinden mezun olan bazı öğrenciler de iki yıllık meslek yüksek okullarına devam ederek 2 yıl daha eğitim hayatlarını uzatmaktadır. 6 yıl mesleki eğitim alan bu öğrencilerin alanlarında ne kadar yetkinleşebildikleri ise tartışılır.

Okulöncesi eğitimin de zorunlu eğitim kapsamında değerlendirilmesi gerekirken yeni eğitim modelinde bu dikkate alınmamıştır. Üstelik ilkokula başlama yaşının 66 aya düşürülmesi pedagojik açıdan kabul edilebilir bir uygulama değildir. Gelişimsel özellikleri itibariyle bu yaş çocuklarının ilkokul 1.sınıfta kendilerinden beklenen görevleri yerine getiremediklerinde yaşayacakları başarısızlık duygusu tüm eğitim hayatlarına olumsuz bir şekilde yansıyacaktır. Kadınların iş gücüne katılımının arttırılması açısından da okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması için gerekli düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır.

Ülkemizde öğretmenlik mesleği tercih sıralamasında oldukça gerilerde yer almaktadır. Bunun nedenleri arasında eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmen adaylarının atanamaması, öğretmenlik mesleğinin ekonomik açıdan tatmin edici olmaması sayılabilir. Eğitimin en önemli unsurlarından biri olan öğretmenlerin bir kısmı iş güvencesinden yoksun, kadrosuz çalışmaktadır. Her yıl okul değiştiren ek ders karşılığı daha ucuza çalışan öğretmenlerden çalıştığı kurumu sahiplenmesini, kalıcı ve özverili çalışmalar yapmasını bekleyemeyiz. Ayrıca öğretmenlerin ekonomik koşulları pek çok Avrupa ülkesi ile kıyaslandığında oldukça geri durumdadır. Tüm bu olumsuzluklara rağmen görevini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışan öğretmenler için az çalışıyorlar, şahsiyet dersi almaya ihtiyaçları var denmesi utanç vericidir. Bu söylemler öğretmenlik mesleğinin saygınlığına zarar vermekte ve toplum gözünde küçültmektedir. Şu bilinmelidir ki eğitim kalitelerini arttırmayı başaran ülkeler öğretmenlerinin koşullarında iyileştirmeler yapmışlar, öğretmenlik mesleğini cazip hale getiren uygulamalar da bulunmuşlardır. Bu anlamda eğitimin sorunlarını öğretmenlerin koşullarının daha da kötüleştirilmesiyle çözmeye çalışanlar büyük yanılgı içindedirler.

Yeni eğitim modeli ile dindar ve isyankar olmayan bir nesil yetiştirmek istendiği söyleniyor. Aslında dindar ve milliyetçi bir nesil yetiştirmenin yeni bir plan olmadığını çok uzun süredir eğitimin bu amaç doğrultusunda şekillendirildiğini söyleyebiliriz. Biyoloji öğretmeni olarak bir ay önce sınıfta öğrencilerime ‘Türkiye’ de biyolojik çeşitliliğin fazla olmasının nedeni ne olabilir?’ sorusunu sorduğumda; başarı düzeyi ortalama olan bir öğrencimin verdiği ‘Türkiye’nin müslüman bir ülke olması’ yanıtı düşündürücüdür. Öğrencinin verdiği bu cevap sadece bilgisizliğinden kaynaklanmamaktadır. Bu durum derslerde en fazla tekrarlanarak öne çıkarılan milliyetçi ve gerici vurguların bir sonucudur. Tüm kapitalist ülkelerde eğitim milyonları kontrol altında tutmanın bir aracı olmakla birlikte sistemin teknoloji ve kalifiye elemen ihtiyaçlarını karşılayabilmesini de mümkün kılmaktadır. Eğitim sistemimizde yapılan son değişikliklerle sadece dini ağırlıklı bir eğitim hedeflenmemektedir. Asıl amaç Türkiye kapitalizminin ihtiyaçlarına cevap verecek bir eğitim modelini hayata geçirmektir. Genç nüfusun yaygın bir şekilde mesleki eğitimi sağlanarak kalifiye iş gücünün ucuzlatılması istenmektedir.

Ankara’dan bir kamu emekçisi