Düzen/cemaat yargısı eliyle estirilen devlet terörü makyajlanıyor...

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • Devlet terörü
  • |
  • 11 Temmuz 2012
  • 10:02

Yeni yargı paketi saldırı yasasıdır!

(11.07.12) - Sermaye hükümeti AKP, meclis tatile girmeden geçirdiği son yargı paketiyle başlattığı “yargı reformu” aldatmacasını bir adım ileri taşıdı. 3. Yargı Paketi, diğer paketlerin devamı olmakla birlikte belli maddeleriyle öne çıkan yanlar taşıyordu.

3.Yargı Paketi'ni oluşturan maddeler arasında öne çıkan temel başlıklar uzun tutukluluk uygulamalarına düzenleme, tutuklamalara dair somut gerekçelendirme, belirli cezalarda indirim, cezalarda yeni düzenleme ve fişlemenin önüne geçilmesi gibi maddelerden oluşuyor.

Uzun tutuklulukları ve tutuklu sayısını düşürmek için denetimli serbestlik kıstasları genişletilirken bir dizi "suç" tanımının cezası değiştirildi. "Basın yoluyla işlenen suçlarda" önemli iyileştirmeler yapılarak hapis cezası para cezasına çevrilirken geriye dönük olarak da yasanın işletilmesi geçerli kılındı. Böylece yasa geçmiş "basın suçlarını" da kapsayarak verilen cezalardan açılan davalara, bekleyen kovuşturmalara kadar genişletildi.

Diğer yandan adli kontol sistemi ve denetimli serbestlik hakkından yararlanabilenlerin kapsamı genişletilerek yeni tahliyelerin önü açıldı. Açık cezaevinde kalan hükümlülerden kalan ceza sınırında yapılan değişikle çok sayıda adli mahkum serbest bırakılıyor. Bir önceki pakette de bulunan düzenleme sonrası siyasi tutsakların bu maddeyi kullanma talepleri reddedilerek ikili uygulama devreye sokulmuştu.

“Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması”, “terör suçları” da dahil edilerek kapsamı genişleyen uygulamalardan bir oldu. Fakat bu kararın da pratikte işletilmeyeceği mevcut sınırlardaki en basit cezalarda bile ilerici ve devrimci güçlere karşı bu hakkın sunulmamasından biliniyor.

“Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” olarak bilinen ceza maddesi de değişkliğe uğradı. Buna göre, üye olmak suçundan dolayı verilecek cezaların yarı oranında indirilmesi ön görüldü. Fakat bu cezanın “esas suç” yanında verilen bir ceza olması nedeniyle temelde değişen şey sadece ceza süresi oluyor. Göreceli tanımıyla her türlü siyasi davada “esas suç” yanında eklenen bu madde, soyut deliller üzerinden yargı terörünün dayanağı haline geliyor. Son Newroz eylemlerinden tutuklananlarda bu madde işletilmekte, Newroz'a katılanlar “KCK” kapsamında “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” iddiasıyla yargılanmaktadırlar.

Adli sicil kayıtlarıyla ilgili düzenlemedeyse azami kayıt saklama süresi 30 yıla çekildi. Fakat geçtiğimiz günlerde açığa çıkan bilgiler adli sicil kaydı dışında polis ve jandarmanın KİHBİ adıyla kendi fişleme kayıtlarını tuttuğu ve kişinin adli sicili temizlense veya ölse bile kayıtların silmediği açığa çıktı.

3. Yargı Paketi'nin en çok övüldüğü ve vaatlere konu edilen düzenlemesi, keyfi tutuklamaları sınırlayacak bir uygulama olarak sunulan tutuklamalarda savcı ve hakimin “somut gerekçe” sunması koşuluydu. Burjuva hukukunun bu düzenlemeyi getirdiğini iddia etmesi bile kendi “adalet” iddialarının iflası anlamına gelmektedir. Bu düzenleme zaten tutuklama için olmazsa olmaz bir ilkedir. Fakat sorun bu başlığın tanımında değil uygulamasındadır. Düzen/cemaat yargısı keyfi tutuklamalarına gerekçe göstermeden ya da bir puşiyi delil kabul ederek cezayı uyguluyor. Kaldı ki somut gerekçe olarak “kart okuyucu taşımak, aynı ayakkabıyı giymek, eyleme katılmak, konser düzenlemek” gibi "somut" gerekçeler halihazırda mahkeme tutanaklarında yer alıyor.

Yapılan değişiklik, olması gereken tanımı tekrarlarken yapılmaması durumunda bir yaptırım getirmediği noktada sonuç değişmeyecektir. Keza Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tutuklu KESK'liler için yapılan itirazı reddetmesini gerekçesiz sunarak bu kararı ihlal etti. Bu örnek de yapılan değişikliğin kağıt üzerinde kalacak göstermelik bir madde olduğunu gösteriyor.

Her bir "iyileştirme" ifadesi, uygulamada yargı terörünün gerçek yüzünü gizleme çabasıdır. Yani bu anlamda, "iyileştirmeler" yeni paket için bir makyaj olma işlevi görmektedir.

Ayrıca, yapılan değişiklerle AİHM'de çıkan tazminat cezalarını yaratan hükümlülüklerden kurtulmak da amaçlanıyor.

"Demokrasiye uyumlu" ve "insan haklarına göre düzenlemeler" denerek pazarlanan yasa paketinin içindeki iyileştirmeler yüzeysel kalmakla birlikte uygulamada keyfi tutumlarla geçersiz kalınacağı aşikar.

Sermaye sözcülerinin döne döne çubuk büktüğü iyileştirmelerin kofluğu paket onaylandıktan sonraki sadece bir haftalık pratikte bile açığa çıktı. Tutuklu milletvekillerinin tahliyesi içinde işaret edilen 3. Yargı Paketi sonrası yapılan tahliye talepleri reddedilerek tutsaklığın yasal gerekçelerin ötesinde inkar ve imha politikasının ürünü olduğu bir kez daha kanıtlandı. PKK'nin esir aldığı askerleri teslim alıp getiren DTP eski milletvekilleri Fatma Kurtulan, Osman Özçelik ve bağımsız milletvekili Aysel Tuğluk için 3 yıl sonra dava açılması bile bu sürecin geleceği noktayı gösteriyor.

İçerde ve dışarda saldırganlığın tırmandırıldığı, işçi sınıfına yeni kölelik yasaları hazırlandığı bir süreçte polis ve yargı terörünün geri çekilmeyeceği açıktır.

İşçi ve emekçilerin toplumsal baskı araçları olan DGM'lere karşı başlattığı boykot deneyimleri günümüze ışık tutuyor. Faşist baskı ve teröre karşı işçi sınıfının eylemsel süreci dışında herhangi bir neden bu saldırganlığı dizginlemeyecektir.