Diyanet'in siyaseti ve istikbali - Koray Çalışkan

  • Arşiv
  • |
  • Kategori yok
  • |
  • 05 Haziran 2012
  • 04:33

Başbakan, CHP’nin camileri ahıra çevirdiğini söylemişti. İki ay olmadı. Kılıçdaroğlu, “Diyanet söylesin, var mıymış aslı” diye sordu. Diyanet ne dedi? “Başkanlığımızın günlük siyasetin konusu haline getirilmesi ve bunun bir parçası olmasına yol açacak bir davete muhatap olması üzücü olmuştur.”
Allah büyük. Başbakan Uludere gündemini değiştirmek için parti seçim beyannamesinde ve Sağlık Bakanlığı çalışmalarında yeri olmayan kürtaj yasağı konusunu açtı. “Kürtaj cinayettir” dedi. Yasaklamak için çalışmalar başlattı. Sonra da Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’den fikrini söylemesini istedi. Açıklama jet hızıyla geldi: “Başkanlığımızın günlük siyasetin konusu haline getirilmesi ve bunun bir parçası olmasına yol açacak bir davete muhatap olması üzücü olmuştur.” Yok elbette öyle diyemedi. Onun yerine “Kürtaj haram ve cinayettir. Çocuk aldırmak cinayet hükmündedir” lafını tekrarladı.
Şöyle devam etti: “... bilim adamları, biyologlar, embriyologlar, jinekologlar, genetik uzmanları bize kesin, bilimsel verilere dayanarak döllenmiş yumurta hücresinin anneden bağımsız bir insan olduğunu, her ikisinin de iki ayrı genetik sisteme sahip olduğunu, her ikisinin de iki ayrı kalbi, iki ayrı kan dolaşımı sistemi olduğunu, anneye bağlılığın sadece beslenme, oksijen ve vücut gücüyle olduğunu söyledikleri müddetçe sadece Diyanet değil, sadece Müslüman din bilginleri değil; bütün ilahi dinler, bütün ahlaki sistemler kürtajın bir insan yaşamına son vermek olduğunu, anne rahminde varlığını tamamlamış insanoğlunun yaşam hakkının da dokunulmaz olduğunu haykırmaya devam edecektir.” 

Keşke haykırmasak
Döllenmiş yumurtanın insan olduğunu söyleyen bilim adamı (bilim insanı diyoruz biz), jinekolog, genetik uzmanı, biyolog yok. Böyle bir bilimsel veri yok. Diyanet İşleri Başkanı’ndan başka bunu haykıran da yok.
Ne biliyoruz? Döllenmiş yumurtanın kalbi yok. Dolaşım sistemi yok. Hatta beyefendi daha iyi bilir ama ruhu da yok. Ben demiyorum, İhsan Eliaçık diyor. Daha dün yazdı: “Bazılarına göre 40 gün, diğer bazılarına göre de 120 güne (4 ay) kadar aldırılabilir. Çünkü bu süreye kadar cenin, vücut organları oluşmadığı için henüz insan olmamıştır. Nitekim Hz. Ali, Mu’minun Suresi’nin 12-15 ayetlerinin açıklaması mahiyetinde ‘Bu yedi devre (120 gün) geçtiği halde cenine müdahale ‘ve’d (çocuğu diri diri gömme) olur’ der. Buradan 120 güne kadar kürtajın caiz olduğu görüşü çıkar. Haram olan bundan sonrasıdır.”
Diyanet sanki tartışma yokmuş gibi, ısmarlama görüşlerle siyaset yapıyor. Muhafazakâr olsun olmasın, inançlı olsun olmasın, kürtaja karşı olan kadınların dahi bebeğe dönüşmeden önce, “istenmeyen gebeliğin sonlandırılması kadının tasarrufudur” dediği, yazdığı, eylemler yaptığı, tutuklandığı günlerde, Mehmet Görmez’in çıkışı siyasilikten başka neyle müsemma?
Bu mantıktan gidersek, döllenmiş yumurtayı bebek zanneden cehaleti devam ettirirsek, laboratuvar ortamında döllenmiş yumurtaları rahme yerleştiremeyen doktorlara da cani mi diyeceğiz?
Zaten mesele kürtajın doğru olup olmaması değil, embriyonun fetüs olmadan önce devletin kadına ne yapması gerektiğini söyleyip söylememe hakkı. Diyanet diyor ki yumurta döllendiği an bebektir. Kürtaj cinayettir. Yani şimdiye kadar kürtaj yaptıran kadınlar canidir demeye getiriyor. “Devlet kadına ne yapması gerektiğini söylesin” diyor. Ama Sünni kadınlara mı? Yok herkese. Dinsize, Hıristiyana, Museviye, deiste, Hanefiye, Şafiiye, Aleviye... Herkese ve herkesin ödediği maaşıyla. 

Diyanet nereye?
Asıl tartışılması gereken bütçesiyle, devasa kadrosuyla Diyanet İşleri’nin geleceğidir. 82.000 camii, 62.000 okulu olan bir ülkede, 77.000 doktoruna karşı 90.000 din görevlisiyle, nüfusun tamamına hizmet vermeyen, veremeyecek olan Diyanet’i neden hâlâ destekliyoruz?
2012 bütçesi 3 milyar 891 milyon lira olan bir kurum. Yani Avrupa Birliği Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bütçelerinin toplamından biraz az. Dışişleri bütçesinin üç katı. Bu kadar kaynağı, kamuyu yanlış yönlendirsin, Başbakan’ın dediklerini tekrarlasın; ısmarlama siyasi mesajlar versin diye mi ödüyoruz?

Radikal / 05.06.12