Cinayeti izlerken!... - Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 29 Mayıs 2012
  • 04:34

Metropol kavşaklarında araba çarpan mendilci çocukları hastaneye götürenin çıkmadığı, varoş gettolarında okula aç giden çocukların derslerde bayıldığı, üç milyona yakın çocuk işçinin canının sermayeye katık edildiği ülkemizde Başbakan 'kürtaj cinayettir' dedi...

Muhakkak ki Türkiye kendine biçtiği 2023 hedefine doğru yürürken, büyük kalabalık nüfusların çocuklarından devşireceği iktidara ve patronuna bağımlı ucuz iş gücü stoklarını bugünden hazırlamalıydı...

Ne en yoksul ve zengin aile arasında 21 kata varmış eğitime harcadığı para farkını ne de işi de olmayan ama eğitimine de devam etmeyen milyonlarca genci dert etmeliydi.

Şimdi zamanımız, piyasalara devredilmiş gündelik hayatımıza manevi/moral değer mühendisliğiyle biraz daha sertçe şekil vererek muhafazakar söylemi daha da berkitme zamanıydı.

Ve 'toplum-kültür-sanat-aile-eğitimi' gün geçtikçe daha derinden denetleyen 'tek doğru vardır' diğerleri 'yanlıştır' diye dışlayan totaliter dayatma, bu defa popülist muhafazakarlığın şah damarından seslenmiş  kürtajın cinayet olduğunu buyurmuştu...

Hakikaten geniş bir işçi ve kadın cinai etkinlik coğrafyası halini alan ülkemizde artık günde ortalama kaç kadın ve işçi öldürüldü diye sayarken ve on binlerce cinayetin çetelesini tutarken insan olmaktan çıktığımız açıktı.

Ama anlaşılan devletin dinmeyen 'kamusal alan ve kadın bedeni' sorunsalı bir üst boyuta geçerek kadının özgür doğurma iradesi devletin tahakkümü altına alınarak 'özelleştirme' artığı kalan kamusal alanda kadın 'kürtaj cinayettir' baskısına alınacaktır.

Böylece yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla piyasalaştırılmış 'vatan toprağımızın' yerine artık kadın varlığı ve doğurganlık hakkı üzerinde üç tur atarak milli hamasiyete yüklenilecekti...   

Save the Children Fund'ın 165 ülke arasında anne sağlığı, eğitim, gelir düzeyi, doğum öncesi bakım, doğum mekanı gibi göstergelerle birinci değil, ikinci lig yani 'az gelişmiş ülke' kategorisinde Namibya ve Lübnan'la 90. sıraya koyduğu Türkiye, sahiden de kadınlar ve çocuklar için çok mu tekindi?

2000'i aşkın çocuk cezaevlerinde 'teröristlikle' suçlanırken, cezaevlerindeki çocuk taciz ve tecavüz haberini sızdıran çocuklar yeniden tutuklanırken, ülkenin her bir yanından tırmanan kadın kıyımını ya da çocuğa şiddeti Karadeniz yerel basınının yaptığı gibi üçüncü sayfaya 'cinayet, taciz, tecavüz' haberlerini sansürleme yöntemiyle mi halledecektik?

İçlerinde devlet memurlarının bulunduğu çocuk tecavüz ve taciz sanıklarını korumak için Adli Tıp'ın küçük kurbanlar için üst üste verdiği 'ruhsal ve fiziki varlığı' bozulmamıştır raporlarını ve çocuklara karşı işlenen insanlık suçlarının inkarını sineye çekmek zorunda kalırken, gerçekten kürtaj cinayet miydi?

Roboski'de bombaların kayalara yapıştırdığı bedenleri kazınarak çıkartılan çoğu ilköğretim öğrencisi 34 çocuk ve gencin dershane parası ve üç kuruş harçlık için katırcılık yaptığını öğrenmemiş miydik?

Başbakan'ın 'her kürtaj bir Uludere'dir' ifadesi ve hükümetin sorumluları açıklamamak adına sürekli laf çevirdiği, 34 canın ölümünü meşrulaştırma ve mağdurları 'değersizleştirme' çabaları da, 'ölü çocukları kan parasına endekslemiş' soğuk devlet aklının yine bir taşlı, iki kuşlu stratejilerinden biri miydi?
Ne de olsa Başbakan'ın muhafazakar-kapitalist toplum projesine çimento olacak 'kürtaj cinayettir' çıkışı, hala 4.5 aydır Roboski faillerini koruyan, eleştirilere tahammülsüz siyasi tavrıyla fevkalade uyumsuzdu.

Dolayısıyla 'her kürtaj bir Uludere'dir' sözleri bütün yorum müphemiyeti ve çelişikliğiyle siyasi tarihe geçiyordu ama aslında bize hem kadının doğurganlık tercihinin hem de çocukların canıyla ilgili tek karar erkinin devlet olduğunu söylüyordu.

Varlığımız çoluk çocuk istisnasız devletimize bir armağandı ve kar ilkesi önderliğinde, küresel finansın talepleri, sermayenin çıkarları, 4+4+4, Afet Yasası, TOKİ vasıtasıyla ve 'bu milletin neslini silecek sinsi komploları' bertaraf ederek 2023'e koşacaktık...

Akşam / 29.05.12