Çıkmaz sokakta dış politika – Ergin Yıldızoğlu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 04 Temmuz 2012
  • 05:11

AKP dış politikası, “Davutoğlu Doktrini” (Stratejik Derinlik’te “sıfır sorun”) Türkiye’yi, derinliklerinde, Sünni-Şii plakalarının sürtündüğü noktalarda, son derecede patlayıcı bir enerji biriken “Ortadoğu çukurunun” kenarına getirdi. Hem de ABD başta olmak üzere “büyük güçlerin”, “sondaj” çalışmaları bu enerji birikimini geometrik hızla artırırken...

Karşımızdaki kaygı verici manzaranın iki boyutu var: Birincisi “sıfır sorun” politikasının mimari Davutoğlu, bu politikanın iflas ettiğini kabul etmemek için “koşullar değişti” savına sığınıyor ama bu yeni koşullara uygun yeni bir politika doktrini üretemiyor. İkincisi, dün Batı basınında, AKP hükümetinin sırtını sıvazlayan “yükselen Türkiye”, “örnek Türkiye”, “bölge lideri Türkiye” övgüleri, yerini “acemi, etkisiz dış politika”, “güç olma hayali zaaflarını sergiliyor”, “hayalci dış politika doktrini” saptamalarına, “savaşmaktan korkuyor” ya da “AKP İslamcı aslına dönüyor” suçlamalarına bırakmaya başlamış görünüyor.

Kötü teori kötü ilaç gibidir

Bu boyutların ikisi de bu gazetenin yıllardır bu sorunları vurgulayan yazarlarına yabancı değil. Kimi “etkili kanaat önderlerinin” gözleri “Stratejik Derinlik” kitabının fantezileriyle kamaşırken, bizler, Davutoğlu’nun “başyapıtının”, bölgeyi ve uluslararası dinamikleri yanlış okuduğuna, son derecede riskli varsayımlarla hareket etmeyi önerdiğine işaret ederek “Yanlış teori yanlış ilaç gibidir, öldürebilir” diyerek uyarıyorduk:

Osmanlı “mirası” sanıldığı gibi kendine çeken, birleştiren bir etken değil, aksine sömürgeci geçmişi, imparatorluk yönetiminin aşağılayıcı bakışını anımsatan bir kuşku kaynağıdır. Arap dünyasının kendi iç dinamikleri AKP’ye umduğu liderlik fırsatını tanımaz. Bölgedeki tarihsel düşmanlıklar AKP’yi eninde sonunda taraflardan birine katılmaya zorlar. Dahası, ekonomik-teknolojik kaynaklar göz önüne alınmadan tasarlanacak projeler, çıkılacak liderlik seferleri, ülkeyi, bölgenin finansal kaynakları güçlü oyuncularının projelerine açık hale getirir.

Bu uyarılarımızda haksız olmadığımız anlaşılıyor. Türkiye “sıfır sorun” ortamı kurmaya çalıştığı Suriye ile bir savaşın eşiğinde. İran’la arasındaki rekabet hem Suriye, hem de Orta Asya üzerinden giderek sertleşiyor. Türkiye Sünni - Şii saflaşmasında hem taraf olmak zorunda kaldı, hem de bu kanadın Suudi Arabistan ve Katar gibi Vahabi kesimiyle siyasi, askeri, ekonomik (finansal) bağlarını güçlendirmeye başladı.

Diğer taraftan Müslüman dünyasında liderlik dinamiklerinin, tüm bölgede yükselmekte olan Müslüman Kardeşler akımından (enternasyonalizminden) yana işlediği görülüyor. Suriye’de Esad rejiminin yıkılması durumunda hem Müslüman Kardeşler’in hem de onun gölgesinde yükselmeye devam eden Selefi akımların gücü daha da artacak. Kısacası, AKP dış politikası Suriye’de de “liderlik hayallerine” bir darbe daha vuracak eğilimleri destekliyor: Suriye’de Alevilere yönelik bir intikam dalgası, Türkiye’nin iç dengeleri üzerinde yeni basınçlar yaratacak.

‘Lider’ değil, dengeleyici

“Stratejik Derinlik” kitabı uluslararası dengelerin dinamiklerini de yanlış okuyordu. Stratejik Derinlik, bir küresel hegemona dayanarak bölgede güç yansıtmayı hesaplıyordu ama, küresel hegemon Türkiye’yi bölgenin potansiyel yeni lideri olarak görmüyordu. Al Akhbar’ın yorumcusu Rami Zurayk’ın işaret ettiği gibi, hegemon (ABD) bölgeden üç şey istiyordu: Petrolün denetimi, ekonomilerin açık tutulması, Filistin’in İsrail’de kalması (02/07/12). Bu amaçlar doğrultusunda Türkiye, İran’ı dengeleyecek bir ağırlık olacaktı; kendi çıkarlarını dayatabilecek, yarın Batı’nın başına bela olacak bir bölgesel hegemon değil.

Üstelik bölgede güç yansıtmak için dayanılacak uluslararası hegemonun da artık yalnız olmadığı, bölgede yeni oyuncuların karşıt dayanak noktaları da “stratejik derinlik”in gözünden kaçmıştı.

Şimdi karşımızda şöyle bir manzara var: Geçen hafta, B.O.P. başlıklı yazımda vurguladığım gibi, bölge dağılmaya devam ediyor. Lübnan’da, İran-Suriye-Hizbullah eksenine karşı Sünni çıkarlarını kurmaya kararlı Selefi lider Ahmad al Assır’ın hızla yükselmekte olması, Sünni-Şii çatışmasının yakında bu ülkeyi de ateşe verebileceğini düşündürüyor. Bu süreç içinde Müslüman Kardeşler potansiyel bölgesel lider, birleştirici güç, ABD’nin yeni ortağı olarak yükseliyor.

Bu ortamda, Batılı yazarların AKP dış politika “maceralarına” ve iç politikadaki baskıcı uygulamalarına yönelik eleştirileri, “Batı projesinin uygulayıcısı, dengeleyici, hatta vurucu güç konumunu kayıtsız şartsız kabul et, öyle her fırsatta, kenardan ‘liderlik hayalleri’ peşinde koşmaktan vazgeç” mesajları olarak okumak olanaklı. Bu dinamik ne yazık ki AKP’ye, Suudi-Katar (ABD) eksenine daha da yakınlaşmaya zorluyor, Vahabi etkisine daha fazla açıyor.

Cumhuriyet / 04.07.12