Bu ne yaman çelişki

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • Devlet terörü
  • |
  • 01 Haziran 2012
  • 10:45

12 Eylül darbecileri ve işkencecileriyle ilgili yargı süreci başlamışken, dönemin en insanlık dışı uygulamalarına sahne olan Diyarbakır Cezaevi ’ni anlatan kitabın yazarı ‘örgüt propagandası’ yapmaktan hapis cezasına çarptırıldı. Kitabın yayınevine de para cezası verildi.

Yazar İrfan Babaoğlu, 1980’den sonra Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde yaşananları, ‘Auschwitz’ten Diyarbakır ’a 5 Nolu Cezaevi’ kitabında yazdı. 12 Haziran 2011 seçiminden önce ilk baskısı Aram Yayınları’nca yapılan kitapla ilgili Diyarbakır 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi ’nde dava açıldı. Mahkeme, kitapta örgüt propagandası yapıldığı gerekçesiyle yazar İrfan Babaoğlu’na 1 yıl 3 ay hapis, yayınevine ise 16 bin lira para cezası verdi.

Karara tepki gösteren yazar İrfan Babaoğlu, kitabın ilk baskısının seçimden önce piyasaya çıktığını ve bir soruşturma dahi açılmadığını, ancak ikinci baskının çıkmasından sonra dava açıldığını anlattı. Babaoğlu, şöyle konuştu: “İkinci baskının çıktığı dönemde siyasi tutuklamaların artması ve dönem itibariyle kitaba dava açıldı. Kitapta o dönemde cezaevinde yaşanan insanlık dışı uygulamalar nedeniyle yaşamını yitirenler için geçen, ‘Minnet ve saygı ile anıyoruz’ sözleri bile örgüt propagandası sayılarak iki ay gibi kısa bir sürede karar verildi. Kararı temyiz ettik. Kararın hukuki olduğunu sanmıyorum.”

Yayıncı uyarmış

Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı hazırladığı iddianamede, kitaptan örnekler vererek ‘örgüt propagandası’ yapıldığını ifade etmişti. İddianamede, yayınevi sahibi Mehmet Emin Teymür’ün “Kitabı basmadan önce kitapta PKK propagandası niteliğinde ifadeler bulunduğunu yazara söylediğini, ancak yazarın sorumluluğu aldığını kendisine söylemesi üzerine kitabın basımını yaptığını söylemiştir” ifadesine de yer verildi. İddianamede, kitapta PKK terör örgütü mensuplarından bir kısmının özel yaşamöykülerine yer verildiği belirtiliyor.

Savcının örnekleri

Bu doğrultuda savcı, ‘örgüt propagandası kapsamında’ kitaptan verdiği şu örnekleri suç saydı:

“142. sayfada, cezaevinde açlık grevine başlayan Hayri isimli örgüt mensubuna ait olduğunu iddia ettiği: ‘Bir de şunu belirtmek istiyorum. Her kim Kürdistan’ın özgürlüğü için çaba göstermek istiyorsa, silahlı mücadeleyi esas almak zorundadır. Bugüne kadarki uygulamalar, baskı ve işkenceler, halka yapılan baskılar gösteriyor ki, ancak silahlı mücadele ile sonuç alınır’.”

“143. sayfada, cezaevinde açlık grevine başlayan Ali Çiçek isimli örgüt üyesine ait olduğunu iddia ettiği ‘ PKK bize teslimiyeti değil, direnişi öğretti’.”

“Kitabın 254. sayfasında, duruşma salonunda Keşe isimli bir örgüt mensubunun söylediğini iddia ettiği ‘Ben PKK ’yi Kürdistan’ı kurmaya çalıştığı için seviyor. Bir de ağalara başkaldırdığı için seviyor. Çünkü şimdiye kadar kimse Siverek’te ağalara karşı, Mehmed Ağa’ya karşı gelmedi. PKK ’den başka. Onun için ben de PKK ’yi seviyor’.”

Babaoğlu: Çifte standart

Yazar İrfan Babaoğlu savunmasında, 12 Eylül işkencecileri yargılanırken, yaşananları anlatmanın suç sayılmasının çifte standart olduğunu ifade etti. Babaoğlu, şunları kaydetti: “Üç yıl boyunca bu cezaevinde nelerin yaşandığını kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla ele aldığım gerçeğini görmezlikten gelmiştir. O dönemin mağdurları, sanıkları veya tutukluları olan bizlerin sarf ettikleri sözler, gösterdikleri tavırlar da o dönemin koşulları içinde ele alınmalı, insanlık onurunu korumak adına masum sayılmalıdır. İddia makamı, o dönem duruşma tutanaklarına geçen bazı sözleri bugünün politik atmosferine göre değerlendirerek ceza talebinde bulunmuştur. Kitapta bir değil, dokuz örgütten yargılanan insanlar vardır. Bu insanlar da o günkü koşullar içinde örgütü değil, 3 bin tutukluyu ilgilendiren bir onur savaşı vermekteydiler. Onlar, bugün yargılanan işkencecilerin insanlık dışı işkenceler altında acı içinde inleyerek, kimi yanarak, kimi kendini asarak öldüler.”

Radikal / 01.06.12