Bir yıl sonra Metin Lokumcu - Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 31 Mayıs 2012
  • 06:11

Metin Lokumcu'nun Hopa'da adı bile Dereiçi olan köyünü ve suyunu bırakıp gitmesinin ardından bugün bir yıl geçerken, 'demokratikleşme sürecimizin' üzerinden de yüksek debili sular akmıştı...

'Akbabalar, tasmalı gazeteciler, kürtaj yapan cani doktorlar, az çalışan, çok tatil yapan tembel öğretmenler, devletin milletle gönül bağına kast eden kalleş ve ölü sevici BDP'liler, sinsi komplolar kurarak milli neslimizi silmeye çalışanlarla' çepeçevre sarıldığımız bu tarihte Metin Lokumcu'yu 'Hopa'ya inen eşkıya!' diye anıyorduk!
Ve anladığımız oydu ki ki; görüntülerde Metin Lokumcu'nun güvenlik güçlerine ellerini arkada birleştirip 'alın beni kurtarın memleketi' sözleri ve akabinde biber gazıyla kesilen nefesinin yitmesi memleketi kurtarmaya yetmemişti.
Ülkemizde piyasaların hadsiz serbestleşmesine suyu, dağı, emeği, bedeni, yaşam mekanlarını topluca yutma teşebbüsüne karşı çıkan 'demokrasi düşmanları' hala hakkım, hukukum diyerek geçirdiğimiz sermaye dönüşümünü 'demokrasinin ta kendisi' olduğuna razı gelmiyordu..
Afet Yasası ve 4+4+4 kademeli eğitim yasasıyla hane içi/dışını ve  hane halkının mahremi dahil 'sil baştan kodlayan' yargıyla yeknesak hale gelmesiyle övünen 'demokrasi tezahürü', en son 'kürtaja yasak getirme' çalışmalarına kendi kendine başlamıştı..
Siyasi itirazların 'darbecilik', toplumsal muhalefet örgütlenmesinin 'teröristlik', demokratik etkinliklerin 'biber gazı yoğun iç güvenlik meselesiyle' tastamam özdeşleşmiş ülke takvimimize bugün Metin Lokumcu'nun aydınlık hatırası düşüyordu..     
31 Mayıs 2011 tarihi Hopalılar için dağlarına çıkıp sularını seri halde çimentoyle kelepçeleyen HES sermayesine duble yol döşeyen devletin onların ilçeye inip su mücadelelerini Başbakan'ın mitingine kilometrelerce ötede görünür kılma cüretlerini 'eşkiyalaştırdığı!' tarihti.
Başbakan'ın  Lokumcu'nun ölümünden sonra sarfettiğ 'kimliğini bilmiyorum ve bilmek de istemiyorum' devletlu sözleri hala vicdanları dağlarken, Metin Lokumcu kimliği  'özgür akacak bütün derelerin' tarihe kalan anonim adı olmuştu bile.
'Su haktır satılmaz' yazan pankartıyla küçücük köyünü, suyunu  savununca karşısına binlerce güvenlik güçleriyle, devlet çıksa da, haftalarca Hopa'da eşkıya tatbikatı yapılıp, evler basılsa da, Ankara'da 24 öğrenci Lokumcu'nun ölümünü protesto ederken tutuklanıp aylarca cezaevinde tutulsa da Metin Lokumcu, 'su hepimizin hakkıdır' diyordu....
 Hak bilinciyle var olmanın başkalarının haklarının sınırında bizi durdurabilen ahlaki güç olduğunun unutulduğu ülkemizde Metin Lokumcu'nun Hopa'daki mücadelesine fazlasıyla yabancılaşmış  konforlu medya köşeleri de geçen yıl rahat durmamışlar.
Ve Lokumcu'nun gazla ölümü üzerine Lokumcu'nun adını anma gereği duymadan dil uzatmışlardı ama bugün en temel hakları bile  dışlayan ve kriminalize eden siyasi hegemonyanın ilk emerek tükettiği onların isimleri olmuştu.  Bu arada soyut demokrasi tarifimiz içi yoğun biber gazı doldurulmuş balon halinde uçuyordu..
Her kürtajın bir cinayet olduğu 'gerçeğiyle' ruhu ansızın sarsılan ülkemizde bu hafta Yalova'da 30 yaşındaki astım hastası Çayan Birben'e sıkılan biber gazıyla gerçekleşen beyin ölümü insani ve ahlaki vecibelerimizin dışında kalıyordu..
Devletin vatandaşlarına gazlı, bombalı yaptığı 'ölümcül hataları' ya 'eşkıyadır' ya 'teröristtir' ya da 'PKK figüranlarıdır' diye içselleştiren kamuoyumuzun esnek dikkati her daim doya doya çekip çekiştirdiği kadının bedenine kitlenivermişti bile...

Akşam / 31.05.12