Annelerinin dilini istedikleri için her geçen saat ölüme yaklaşmak! - Hasan Cemal

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 03 Kasım 2012
  • 06:36

Karanlık kapı aralandı

“Kürt çocukları, doğduklarında annelerinden duydukları ilk kelimelerin ait olduğu dili yaşatmak için ölüme yürüyor. Yalın bir istek onlarınki... Berrak, açık, temiz ve haklı bir istek. Annelerinin dilini istiyorlar. Annelerinin konuştuğu dili istiyorlar.”

Bugün köşemi Ahmet Altan’ın dün Taraf gazetesinde çıkan başyazısına, cezaevlerindeki açlık grevlerine ilişkin çığlığına bırakıyorum.
* * *

Karanlık bir kapı ölüm.
O kapıyı geçtikten sonra geriye dönülmüyor.
Ve, o kapıya yaklaştılar.
Bir adım sonra, onları sevenler, anneleri, babaları, kardeşleri, sevgilileri bir daha onların yüzünü göremeyecek, bir daha onların yüzlerine dokunamayacak, seslerini, gülüşlerini, şakalaşmalarını duyamayacak.
Onların evlerinde bir daha onların sevdikleri yemekler pişmeyecek.
Annelerinin yüzünde bir daha asla silinmeyecek bir kederin gölgesi kalacak.
Babaları gizlice ağlayacak onların.
Sevgilileri, eşleri, nişanlıları, ömür boyu bir yası, alınlarına bağladıkları kara bir yazma gibi taşıyacaklar ruhlarında.
Kürt çocukları, doğduklarında annelerinden duydukları ilk kelimelerin ait olduğu dili yaşatmak için ölüme yürüyor.
Yalın bir istek onlarınki...
Berrak, açık, temiz ve haklı bir istek.
Annelerinin dilini istiyorlar.
Annelerinin konuştuğu dili istiyorlar.
Annelerinin onları daha ufacık bir bebekken kucağına alıp okşadığında okuduğu ninninin dilini istiyorlar.
Bir halkın dilini yasaklamak, ona “sen çocuğuna bu dilde ninni söyleyebilirsin ama çocuğunu o dilde eğitemezsin” demek nasıl korkunç bir zorbalık, nasıl bir insafsızlık.
Bir dili yok saymak, bir halkı yok saymaktır.
“Biz varız” demek için ölüyorlar.“Biz varız, biz buradayız, biz insanız, herkesin sahip olduğu haklar bizim de hakkımız.”
Bir halkın dilinde yapılacak eğitim hakkını, bir başka halkın verecek olması bile yeterince aşağılayıcı, öfkelendirici, isyan ettirici değil mi?
“Neden biz Kürtlerin hakkını vermiyoruz” demiyorum. “Neden biz o hakkı verme yetkisine sahibiz” diye soruyorum.
Ben doğduğumda kulağıma fısıldanan ilk sesin konuştuğu dilde okudum bütün kitaplarımı.
Neden Kürt çocukları benim sahip olduğum hakka sahip değil?
Neden Kürtçe okuyamıyorlar?
Okulda onlara verdikleri kitapları annelerine okuduklarında, anneleri o kitapta yazılanları anlayamayacak.
Çocuğu kitapla ilgili bir soru sorsa cevaplayamayacak.
Issız bir mezra düşünün, karlı yollardan üşümüş bir hâlde odun ateşi kokan evine dönen küçük bir çocuk düşünün, o çocuğun annesinin o kitapları karıştırdığını, anlamadığını düşünün, annenin yüzünden bir anlığına da olsa geçen o mahcubiyeti düşünün.
O çocukla annesi arasına diktiğiniz o duvarı düşünün.
Kimin hakkı var buna?
Kimin hakkı olabilir?
Kim bir halkın diline karışabilir?
Kim bir halkın dili hakkında karar verebilir?
O çocuklar, anneleriyle konuştukları dili okullarda konuştuklarında dayak yiyerek büyüdüler.
Şimdi çocukluklarında yaşadıklarını başka çocuklar yaşamasın diye ölüme gidiyorlar.
Hapishaneleri ziyaret eden CHP heyeti, “bir adım sonrası ölüm” diyor.
Ölüm.
Karanlık bir sonsuzluk.
O kapıdan geçtiğinde dönüşü yok, büyük bir kayboluşa karışıyorsun.
Işığı görmüyorsun bir daha, sevdiklerini görmüyorsun, sevdiklerin seni görmüyor.
Ölüme yaklaştılar.

* * *

Ahmet Altan’ın çığlığı böyle.
Lütfen kulak verin, duymaya çalışın.

Milliyet / 03.11.12