AB'nin mülteci deposu Türkiye... - Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • Uluslararası Siyaset
  • |
  • 30 Haziran 2012
  • 03:24

Eski sömürgelerinden gölgesini eksik etmeyen Avrupa, kaynak ve zenginliklerini asırlardır hala tüketmeye devam ettiği bu ülkelerden gelen mülteci ve yasadışı göçmenler için aradığı adresi buldu.

Yıllardır insan onuruna yakışmayan göçmen kampları, konteyner gettolarında biriktirip sınır dışı ettiği Asyalı ve Afrikalı mültecileri finans krizi patlak verince başından savma fırsatı çıkan AB'nin imdadına Türkiye yetişmişti.
42 yıllık AB serüvenimizde Gürcistan'la bile vize görüşmeleri yapan AB, Avrupa Adalet Divanı dahil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vizesiz olarak AB ülkelerine seyahat edebileceğine dair 6 hukuki kararı kulak ardı edip 'vize muafiyeti' görüşmelerinin başlaması için 'Geri Kabul Anlaşmasını' öne sürüyordu.
Geri Kabul Anlaşması, Türkiye üzerinden AB ülkelerine kaçak giren diğer ülke vatandaşlarının Türkiye'ye geri iade edilerek Türkiye'de kurulacak mülteci kamplarına yerleştirilmesi demekti ve sonunda Türkiye geçen hafta Geri Kabul Anlaşması'nı parafe etti.

Bu anlaşmaya göre bütün AB ülkelerine yasadışı yollarla giren göçmenler yakalanınca kimlik tespiti yapılıp doğrudan Türkiye'ye iade edilecek yani ülkemiz AB'nin sınır karakolu ve göçmen kampı haline getirilecek.

AB'nin sınır militer yapılanması Frontex'le işbirliği oluşturacak Türk Emniyeti, savaştan kaçan binlerce Afgan, Irak, Pakistan ve Kuzey Afrikalı kaçağın Avrupa topraklarına adım atmalarını engelleyecekti...

Medyamızda 'Vizesiz Avrupa' sevinciyle verilen haberlerde ne şiddet, yoksulluk mağduru yüz binlerce mülteciyi artık istemeyen 'hümanizmanın beşiği' Avrupa'nın yüksek güvenlikli ırkçı bir kaleye dönüştüğünden ne de Türkiye'nin AB'nin mülteci stoku olacağından hiç söz etmemişti...

Ama 50 yıllık göç entegrasyon politikalarında başarısızlığa uğrayan ve ucuz göçmen işçi ihtiyacı kalmayan finans sermayeleri Uzak Asya'ya konan Avrupa ülkeleri, Türkiye'ye kurulacak modern mülteci kamplarıyla kaçak göçmen sorunundan kurtulmuş olacaktı.

Buna karşılık şimdiye kadar Türkiye'ye 'vize kolaylığı' konusunda karşı çıkan Güney Kıbrıs, Fransa, Almanya, Avusturya, Türkiye'nin Geri Kabul Anlaşması'nı paraf etmesiyle 'çekincelerini' kaldırmış ve görüş birliğine varan 27 AB ülkesi Türkiye ile 'vize muafiyet' görüşmesi yapması için AB Komisyonu'nu görevlendirdi.
İşin tuhaf yanı batık devletlerin ağır mali kriziyle her an dağılma noktasındaki AB, Türkiye tarafının attığı somut adımlarına göre 2017-2018'den önce vizenin kaldırılmasını öngörmüyordu. AB'de tırmanan ırkçı sağ siyasetin hedefindeki Afrikalı ve Asyalı göçmenlere karşı AB sınır güvenliği rejimini Fas, Libya, Cezayir, Moritanya gibi ülkelerle kurduğu sınır dışı kamplarla kontrol ediliyordu ve şimdi Türkiye'de kaçak göçmenlerin Avrupa coğrafyasına girişini engelleyerek barındırma yükümlülüğünü üstleniyordu.

Elbette kendi kıtalarında aşırı güvenlikçi politikalarla 21. yüzyılın ırkçı toplama kamplarını yeniden kuran Avrupalılar, Afganistan, Irak ve Libya'ya tepeden bombalarla 'demokrasi ve özgürlük' ithalatı yapmayı ihmal etmiyorlar ve bu halkların doğal kaynaklarını paylaşıp yağmalayıp sonra da vize muafiyet müzakereleri gerekçesiyle Türkiye'yi göçmen karakoluna çeviriyorlardı.
Batı kapitalizminin çıkarları için bu insanların ülkeleri işgal ediliyor ve savaşın topraklarından sürdüğü ya da istikrarsız kukla rejimlere teslim yurtlarından kaçan yüz binlerce insanı 'suçlu' gibi yakalayıp ülkelerine iade etmek de Türkiye'ye düşüyordu.

Akşam / 30.06.12