Geçtiğimiz hafta 15-16 Haziran işçi direnişinin 49. yılını andık. Kartal mitinginin dışında, diğer bölgelerde, daha çok panel-forum şeklinde programlar tercih edildi. Ellinci yılına varmış, işçilerin inisiyatifine dayanan, devletin koyduğu yasal çizgileri tanımayan büyük işçi direnişinin o gün neyi ifade ettiği bir başka yazının konusu. Biz DİSK’in Ankara’da “İşçi hakları ve sendikal hareket” başlığıyla düzenlediği paneli tartışmaya çalışacağız.
Kıdem tazminatının gaspı gündemdeyken, sermaye kullan-at işçilik üzerinden kendisine güvenli bir zemin yaratmışken, krizin faturası emekçilere ödettirilmeye çalışılırken, ‘mücadeleci sendikamızı kapattırmayacağız’ diyen bir dönemin DİSK’ine dair yöneticilerinin bugün ne söyleyeceğini merak ediyorduk. Bu merakla salondaki yerimizi aldık. Yöneticiliğini Tayfun Görgün’ün yaptığı etkinliğe konuşmacı olarak İlhan Cihaner, Prof. Dr. Aziz Konukman ve Lastik-İş uzmanı Üzeyir Ataman katıldı.
Program 15-16 Haziran Direnişi’ne ait beş dakikalık belgesel gösterimi ile başladı. Bütün bir program boyunca 15-16 Haziran’a dair öne çıkarılanlar da bu belgeselden ibaretti. Konuşmacılar ülkenin siyasal ve iktisadi olarak genel durumunu ortaya koyarken, DİSK temsilcilerinden ‘dünün’ azmini ve özverisini ortaya koyacak küçük bir söz bile gelmedi. Programın bu minvalde geçmesi bilinçli bir tercih sayılmalı. Emekçileri doğrudan ilgilendiren başlıca konulara dair kayda değer tek söz etmeyen, kendilerine muhalif temsilcilerin öne çıkmasını hazmedemeyen, gerekirse şube kapatmasına gidilebileceğini belirten, dün darbe destekçiliği yüzünden uluslararası sendika birliğinden kovulan çeteye bugün koltuk değneği görevi görenler, bir mafyadan Kemal Türkler yaratma gayesi güden irade, iki uzun günün öğreticiliğine elbette sarılacak değildi.
Bu açıdan bizi şaşırtan bir tablo yoktu ortada. Bizi şaşırtan taraf salondaki bir emekçinin sorusuna Tayfun Görgün’ün pişkince tavrıydı. Söz alan kişi, “DİSK’in salon etkinliklerine hep aynı yüzlerin katıldığını ve birbirimizi ikna edip durduğumuzu, bir işçi konfederasyonunun etkinliğine neden işçilerin gelmediğini ve işçi kimliğinin bu anlamda neden zayıf kaldığını” sordu. Delege seçimleri sanki işçi iradesi ile belirleniyor, kurullarda söz-yetki ve karar mekanizması sanki işçilerdeymiş gibi, Tayfun Görgün salondaki işçi kimliğine yönelik zayıflığın sebebini hemencecik salona attı. Bu cambazlığın sınıfsal köklerini gayet iyi biliyoruz.
Önümüzdeki sene DİSK 15-16 Haziran işçi direnişine yönelik merkezi bir etkinlik örgütleyebilir. 50. yılına varan işçi sınıfımızın mücadele tarihinin önemli sıçrama uğraklarından biri olan bu direnişi DİSK yöneticilerinin uyuşukluğuna, militan-dövüşen işçiye dönük kinci tutumuna bırakırsak, bu şanlı direniş onların ellerinde ruhanileştirilerek, ilerici özünden koparılarak, genç işçilere uzak bir tarih, bir masal gibi anlatılır.
İşçi sınıfının mücadele tarihi birbirine ulanarak büyüyor. Sınıf kendi tarihine yaslanarak öğreniyor ve mücadelesinin zeminini bu tarihi sıçramalar üzerinden belirliyor. Ellinci yılında tarihimizin önemli sacayaklarından biri olan 15-16 Haziran Direnişi’ne yönelik iki seçenek duruyor. Ya birilerinin mücadelemizin önemli bir kilometre taşını silikleştirip, bir zamanlar öyleydi şeklinde anlatmalarına kulak kabartacağız ya da tarihin yeni cüretini biz kuşanacağız. Yeni 15-16 Haziranlar yılışık sendika ağalarının ağızlarından çıkacak sözlerle değil, ancak ve sadece söz, yetki ve kararın işçilerde olduğu, taban örgütlülüğünü esas alan bir mücadele hattı ile ortaya çıkabilir.
Bir sınıf devrimcisi