TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’ne ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, çırakların “çocuk işçi” olmadığını iddia etti. Palandöken, “Bizim çıraklarımız çocuk işçi değildir, onlar ustalarından meslek öğrenen öğrencilerdir” dedi. Palandöken bu sözleri ile “çıraklık” ve “mesleki eğitim” alanında çocuk işçiliği meşrulaştırmayı amaçlıyor.
Palandöken’in sözlerine ithafen “çıraklar “çocuk işçi” değilse “mesleki eğitim” de “eğitim” değil!” Oysa kapitalizm koşullarında “çıraklar” çocuk işçidir, “mesleki eğitim” de bu sistemde her ne kadar eğitim kısmının altı boşaltılsa da eğitimdir. Mesleki eğitim alanını sermayedarların ihtiyaçlarına göre şekillendirmek isteyen rejim, stajyerler ve çırakların eğitim ve çalışma koşullarını giderek ağırlaştırıyor. Artan çocuk işçi sömürüsünü gizlemek için ise bu tür laf kalabalığına başvuruyor.
AKP-MHP iktidarı mesleki eğitim alanında artan sömürüyü üretilen başarı hikayeleri ile gölgelemek istiyor. Ancak mesleki eğitim alanındaki sömürü gizlenemeyecek boyutlardadır. Konuyla bağlantılı olarak sınıf devrimcilerinin 2018 yılında gerçekleştirdikleri “Devrimci bir sınıf hareketi için ileri! Mesleki Eğitim Kurultayı Sonuç Bildirgesi”nden belli bölümleri güncel öneminden dolayı paylaşıyoruz:
“- Mesleki eğitim aracılığı ile atölyelerde, stajda kapitalist sömürü dişlileri arasında ucuzun da ucuzu iş gücü olarak kullanılan gençler, giderek üretimin temel bileşenleri haline getirilmektedir. İşçi sınıfının esnek, güvencesiz koşullarda, her türlü sosyal haktan yoksun sefalet ücretlerine çalışmasının temel dayanaklarından birisi de mesleki eğitim alanı üzerinden yaratılacak ucuz emek ordusu olarak görülmektedir. Yaygınlaşan çocuk emeği sömürüsü ise yine mesleki eğitim üzerinden perdelenmek, katmerli sömürü koşullarının önü açılmak istenmektedir.
- Eğitimin bir parçası olarak gerçekleşmesi gereken atölye ve staj süreçleri, olması gereken asıl kapsamından giderek daha da uzaklaşmakta, kapitalist üretimin ihtiyaçlarının şekil verdiği dizginsiz bir sömürü alanına dönüşmektedir. Okullarda atölyeler ‘piyasaya iş yapan fabrikalar’ gibi işletilmekte, eğitim adı altında çoğu durumda ücretsiz işçilik yaygınlaşmaktadır. Staj süreci için gidilen fabrikalar ise her yıl üretim planlamalarını gelecek stajyerlere göre yapmaktadır. Kimi büyük fabrikalarda sayıları yüzlerle ifade edilen önemli bir iş gücü ortaya çıkartılmaktadır. Yine birçok fabrikada stajyerler üretimin temel bileşeni durumundadır ve neredeyse üretim bantlarını tek başlarına yürütmektedirler.
Buna sermayenin okullara, bölümlere yönelik sponsorluk anlaşmaları ile güvencelenmek istenilen stajyer işçilik gerçekliği eklenmektedir. Mesleki eğitim kurumları bu kapsamıyla giderek genelliğinden çıkartılarak sanayi bölgelerinin, tek tek fabrikaların ihtiyaç duyduğu iş gücünü yetiştirecek kurumlara dönüşmekte, buna uygun alanlara taşınmakta, içeriklendirilmektedir.
…
- Mesleki eğitim okullarında eğitim gören gençlik kitleleri daha okul sıralarında yoğun bir emek sömürüsüne maruz kalmalarının yanı sıra, eğitim alanında gündeme gelen saldırılardan da doğrudan etkilenmektedirler. Türkiye’de eğitimin var olan niteliksiz, anti-bilimsel, ezberci yanı mesleki eğitim alanında daha katı gerçekler olarak karşımıza çıkmaktadır. Mesleki eğitimde okuyan öğrenciler var olduğu kadarıyla dahi genel eğitimden yoksun bırakılmaktadır. Üniversitede okuma hakkı daha baştan ellerinden alınmaktadır. Meslek dersleri nitelikli bir zeminde işin bütününün öğretildiği, uygulamalı eğitimin pratik bir deneyim kazanma süreci olarak hayat bulduğu değil, sermayenin ihtiyaçları ekseninde, piyasa koşullarının şekillendirdiği, sömürü ilişkilerinin güçlendirilmesi ihtiyacına hizmet eden bir içeriktedir.”
İstanbul’dan bir Kızıl Bayrak okuru