Mesleki eğitim raporundan yansıyanlar

Geleceğin değil bugünün işçisi olan meslek liseli gençliği kucaklamalı, sıralarının başındayken atıldıkları sömürü çarklarını parçalayabilmeleri için çalışmamızı güçlendirmeliyiz.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Gençlik
  • |
  • 10 Kasım 2023
  • 08:00

Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü’nün “2022 yılı birim faaliyet raporu” yayımlandı. Rapordan yansıyanlar Mesleki eğitimde ne denli büyük bir dönüşüm yaşandığını ve henüz sıraları başındaki öğrencilerin derin bir emek sömürüsüne maruz kaldıklarını gözler önüne serdi.

Mesleki eğitim özellikle AKP-MHP döneminde fazlasıyla ön plana çıkartıldı ve “geliştirildi”. Sermayedarlara hizmette kusur etmeyen AKP-MHP iktidarı için meslek liseleri ve Mesleki Eğitim Merkezleri İmam Hatip liseleri ile birlikte eğitimde en fazla yatırımın yapıldığı liselerdir. “Gençliği kazanmanın geleceği kazanmak” olduğunu her fırsatta dile getiren iktidar, “ehlileştirilmiş bir nesil yaratmak” için eğitim alanını ve eğitim kurumlarını pervasızca kullanıyor. Üstelik mesleki eğitim çerçevesinde hem kendileri hem de sermayedarlar için itaatkar, sorgulamayan, kaderci bir vatandaş/işçi ve “köle” yetiştirmek istiyorlar.

Bugün gelinen noktada 2.403 Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, 673 Çok Programlı Anadolu Lisesi ve 368 Mesleki Eğitim Merkezi bulunuyor. Bunlara güzel sanatlar ve spor liseleri de dahil edildiğinde toplamda MEB'e bağlı 3.642 okul bulunuyor. Meslek liselerinin çeşitliliği ve dal sayısı da bir o kadar fazlalaştı. Endüstri meslek lisesi, ticaret meslek lisesi, kimya meslek lisesi, sağlık meslek lisesi derken Mesleki eğitim kapsamında yer alan öğrenci sayısı 2.604.548’e yükseldi. Ayrıca mesleki eğitimde 36 alan ve 190 dal bulunuyor.

Raporun sunuş kısmında ilk olarak Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürü Nazan Şener'in yazısı yer alıyor. Şener’in yazısı, temsil ettiği rejimin neo liberal/gerici zihniyetinin numunesi gibidir. Şener yazısında şu ifadeleri kullanıyor:

“Ülkemizde genç nüfus yoğunluğunun fazla olması bizim için hem fırsat hem de tehdit durumundadır. Biz bu durumun farkında olarak Ülkemiz için fırsat olan genç nüfusu tehdit olmaktan çıkaracak politikalarımızı belirlemekte ve uygulamaktayız.”

Nazan Şener’in sözleri sermaye devletinin mesleki eğitime ve gençlere hangi gözle baktığını net bir şekilde gözler önüne sermektedir.

Büyük bir gururla “Eğitim süreçlerine sektörü dahil ettik” diyen Şener, sermayenin eğitimde artan rolünden duyduğu memnuniyeti dile getiriyor. Bazı lise isimleri taraflar arasındaki iş birliğinin vardığı boyut hakkında fikir veriyor: “ASELSAN Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi”, “ASELSAN Konya MTAL”, “Teknopark İstanbul MTAL”, “İstanbul Teknik Üniversitesi MTAL”, “Demirören Medya MTAL”, “Dr. Oktay Duran MTAL.”

Bunlar model liseler olarak övünç kaynağı olarak gösteriliyor. Bu okullarda doğrudan lisenin kurucusu olan sermayedarın ihtiyacına göre nitelikli iş gücü yetiştiriliyor. Örneğin raporda adı geçmese de Oktay Duran Türkiye'nin en büyük matbaa fabrikalarından biri olan Cem Ofset'in kurucusu. Dr. Oktay Duran MTAL ise bu fabrikanın hemen yanı başında yer alıyor. Bu matbaa lisesinin öğrencilerinin çok büyük bir kısmı ise hemen yanı başlarındaki Cem Ofset fabrikasında çalışarak staj “eğitimini” gerçekleştiriyorlar.

Şener'in bir diğer vurgusu ise 57 farklı alanda mesleki ve teknik eğitim kurumları bünyesine bağlı olarak kurulan Ar-Ge merkezleriyle ilgili. Ar-Ge merkezleri genelde şirketler bünyesinde kurulan araştırma-geliştirme birimleridir. Teknik üniversitelerin içerisinde de sıkça rastladığımız bu merkezlerde gençlerin yaratıcı ve yenilikçi fikirleri alınıp şirketlere pazarlanmaktadır. Bu alanda en sık görülen Ar-Ge projelerini ise savunma sanayi, gerçek adıyla savaş sanayi oluşturmaktadır.

Bir diğer övünç kaynağı ise meslek lisesi denildiğinde ilk akla gelen döner sermaye (DÖSE) konusudur. “Bakanlığımız Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlı DÖSE uygulaması bulunan okullarımızın pandemi süreciyle birlikte daha da hızlanan Ülke üretimine katkıları giderek artmaktadır.” denilerek sunulan “hasılat” öğrencilerin okul içerisinde eğitimden ziyade iş öğrenme adı altında ne denli çalıştırılıp sömürdüğünün bir kanıtı niteliğindedir.

Bu kapsamda sunulan veriler ve kullanılan ifadeler aynen şu şekilde: “DÖSE gelirleri 2017 yılında 217 milyon lira iken 2021 yılında 1 milyar 162 milyon lira bandına ulaşmıştır. Genel Müdürlüğümüze bağlı döner sermaye işletmesi olan mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarının 2021 yılı gelir toplamları 1.162.574.527 TL iken %102 gelir artışı ile 2022 yılı gelir toplamları 2.357.755.814,53 TL’ye ulaşmıştır.”

Raporun geneline baktığımızda ise stajyer öğrencilerin ücretlerinin tamamının devlet tarafından ödendiği sıklıkla vurgulanıyor. Bu durum kapitalistlere büyük bir jest yapıldığını gösteriyor aynı zamanda. Bu kapsamda normal bir işçi gibi çalıştırılan 9-10-11.sınıf öğrencilere sadece asgari ücretin net tutarının %30’u, 12.sınıf öğrencilerine ise asgari ücretin net tutarının %50’si ödeniyor. Ancak bu ödeme yalnızca işletmelerde staj yapan öğrencilere veriliyor. Okulun kendi bünyesinde bulunan atölyeler de “Döner sermaye” adı altında çalıştırılan öğrencilere net olarak ödeme yapılıp yapılmadığına ilişkin kesin bir bilgiye ulaşmak zor.

Raporun “Hizmet içi eğitim faaliyetleri” kısmında ise çok çeşitli maddeler var. “Eğitim faaliyeti” denildiğinde aklımıza eğitimin tüm bileşenlerinin bilinçlendirildiği, seminer ve etkinlik adı altında çeşitli alanlarda yapılacak faaliyetler gelse de bu raporda durum pek de öyle değil. Eğitim faaliyeti denilirken tam olarak “okulların ne oranda üretim tesislerine dönüştürüldüğü” aktarılıyor. Örneğin şu madde onlarca örneğin özü ve özeti niteliğindedir:

“Bakanlığımıza bağlı tüm kurumlarımızın temizlik malzemelerinin yanı sıra ihtiyaç duydukları rulo peçete ve kâğıt havlu üretimini karşılamak için gerekli planlamalar yapılmıştır. Bu doğrultuda tüm bölgelerimizde ihtiyacı karşılamak adına 9 ilimizde (...) matbaa teknolojisi alanı bulunan 11 ortaöğretim kurumumuzda rulo peçete ve kâğıt havlu üretim tesisi kurularak üretime başlanmıştır...”

Devamında Malatya'da bulunan bir meslek lisesinde 10 ton kağıt havlu ve tuvalet kağıdı üretimine erişildiği ifade ediliyor.

Mesleki eğitim alanında sadece imzalanan anlaşma ve projelere bakarak ne denli büyük paraların döndüğü anlaşılabilir. Geçici koruma altındaki Suriyeliler ve ihtiyaç sahibi Türk öğrenciler için Avrupa Birliğince finanse edilen “Mesleki Eğitim Yoluyla Toplumsal ve Ekonomik Uyum Projesi” Alman Kalkınma Bankası (KfW) ile MEB arasında 2017 yılında imzalanan anlaşmaya göre Türkiye'ye hibe edilen para miktarı 47.556,538 Euro. Aynı anlaşma 2020 yılında tekrarlanmış ve Türkiye’ye 71.400.000,00 Euro hibe edilmiştir.

Raporun son kısmında Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü’nün 2023 hedefleri sıralanıyor. Listede “elde edilen toplam döner sermaye gelirinin 2023 yılında 3 milyara çıkarılması, sermayedarların belirteceği alanlarda nitelikli iş gücü yetiştirilmesi, Mesleki eğitim merkezlerindeki çırak ve kalfa sayısının 1 milyon 200 binden 1 milyon 500 bine çıkarılması, OSB'lere kurulan okullarda öğrenci sayısının arttırılması ve sektörle iş birliği içinde olunması” gibi maddeler yer alıyor. Kısacası sermayenin ve sermaye devletinin mesleki eğitime dahil ettiği gençlerden beklentileri yüksektir(!)

Raporlar, çalıştaylar, teşvikler ve yapılan anlaşmalarla sermaye devleti mesleki eğitimi ne denli önemsediğini gösteriyor. Bu kapsamda bizler de geleceğin değil bugünün işçisi olan meslek liseli gençliği kucaklamalı, sıralarının başındayken atıldıkları sömürü çarklarını parçalayabilmeleri için çalışmamızı güçlendirmeliyiz.