Kod-29: Sermayenin yeni silahı

Kod-29 saldırısı örgütlenmenin ve sendikalaşmanın önünde büyük bir engele dönüştürülmektedir. Her bir fabrikada sendikalar farklı, süreçler farklı, talepler farklı olsa da mücadelenin ortaklaştırılması gerekliliği ortadadır. Her bir direnişi kendi fabrikası darlığında ele almak en büyük hata olacaktır. “Kod-29 kaldırılsın!” talebi direnişlerin ortak talebi haline getirilmeli, direnişlerin ortak hareket edeceği zeminler, eylemler örgütlenmelidir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 22 Şubat 2021
  • 20:33

Pandemi sürecinde sözde işten atmaların yasaklandığı açıklamalarıyla tazminatsız işten atmaların önü açıldı. İş Kanunu’nun 25/2 maddesi kapsamında işten çıkarmanın “yasal” olması ile birçok işçi çıkış kodu 29 olarak işaretlenerek, haksız-hukuksuz bir şekilde tazminatsız olarak işten çıkartıldı.

İşten çıkarma yasak değil miydi?

İş Kanunu’nun geçici 10. Maddesi ile işten çıkarmaların yasaklandığı duyurulmuştu. Ancak belli durumlar istisna tutuldu. Madde 25/2’de sıralanan hallerde, belirli süreli iş sözleşmesinin süresinin bitiminde, işyerinin kapatılmasında, işyerinin faaliyetlerinin sona ermesinde, hizmet alımı yoluyla yapılan işlerde işin sona ermesi halinde işveren işçi çıkartabilecektir. Tüm bu durumlar işçi çıkartma yasağının kapsamı dışında tutulmuştur.

Burada en dikkat çekici olan, Madde 25/2’de sıralanan hallerin, yani “ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller”in istisna tutulmasıdır. Bu madde ile AKP-MHP iktidarı sermayeye bulunmaz bir fırsat veriyor. İşten atmalar yasaklandı söylemiyle, tazminatsız işten çıkarmaların önü açılıyor. Son bir yılda Kod-29 ile işten atılan işçi sayısının %70 arttığı, şu an süren iş davalarının da %80’inin Kod-29 ile atılmalardan kaynaklı olduğu söyleniyor. Elbette bakanlık ve SGK veri açıklamadığı için net rakamları vermek zor.

Sözde yasağa sözde ceza!

Kapitalist patronlar sözde yasağa uymaz ve geçici madde ile tanınan istisnalar dışında işçi çıkartırsa, bunun bir cezası var. “Çıkarttığı her işçi için, işten çıkarttığı tarihte geçerli olan aylık brüt asgari ücret tutarında idari para cezası ödeyecektir.” Yani 2020 yılı için 2.943 lira olan ceza, asgari ücrete gelen zam ile 3.557 lira 50 kuruş olmuştur. Sermaye için hiçbir caydırıcılığı olmayan son derece gülünç bir rakam bu. Nitekim SML Etiket’te sendika üyesi işçileri işten çıkartmak için patron işçilere, “Gelin anlaşalım, tazminatınızın yanında devlete vermem gereken cezanın parasını da size vereyim” diyebiliyor. Hiçbir caydırıcılığı olmadığı gibi, işçiyle pazarlık konusu yapılıyor.

İspat yükümlülüğü yok!

Kod-29 ile işçi çıkartmada sermayenin beyanı yeterli görülüyor. Yani hiçbir ispat yükümlülüğü yok. Ancak işçi dava açarsa, arabulucu sürecinin ardından 2-3 yıl süren mahkeme sürecinde işten çıkarmanın gerekçesi tartışma konusu oluyor.

Zaten Kod-29 ile işten çıkarmaya esas olan Madde 25/2 sonuna kadar yoruma açık bir madde.  “Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller” kapsamında “İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması” bendi yer alıyor. Çok açık ki, “işverenin güvenini kötüye kullanmak”, “doğruluk ve bağlılığa uyamayan davranışlar” yoruma açık olduğu ölçüde, keyfi işten atmaların önünün açılması anlamına geliyor

Tazminat da, işsizlik maaşı da hayal oluyor!

Kod-29’dan işten atılan işçinin çalışırken kazanmış olduğu kıdem tazminatı gasp ediliyor. Ayrıca işsizlik maaşına da hak kazanamayan işçi, pandemi sürecinde katmerli sefalete mahkum bırakılıyor.

İşçiler fişleniyor!

Kod-29 her iş başvurusunda işçinin karşına çıkıyor. “Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller”den atıldığı için fişlenen işçi iş bulmakta zorlanırken, milyonlarca işsizin olduğu bu süreçte iş bulması imkansız hale geliyor. Özellikle sermayenin saldırılarına karşı örgütlenen, sendikaya üye olan ve sendikalaşmaya çalışan işçilerin Kod-29 ile işten çıkartıldığı düşünülürse, bu fişleme öncü bilinçli işçileri fişlemeye dönüşüyor.

Kod-29 sopası sermayenin elinde!

Tazminatsız işten atılmak, işsiz kalmak, işsizlik maaşını alamamak ve fişlenmek demek olan Kod-29, işçilere boyun eğdirmek için sermayenin elinde bir sopaya dönüşmüş durumda. Bu sopa ki, pandeminin ve krizin faturasının işçilere yüklendiği, işsizliğin ve enflasyonun arttığı, alım gücünün düştüğü bir süreçte işçilerin zincirlerinin daha da kalınlaşması, sermayeye köle haline getirilmesi anlamına geliyor.

Sendikalaşmaya karşı kod-29 kozu

İşçi sınıfına yönelik saldırılar artarken, işçi sınıf içinde örgütlenme, sendikalaşma eğilimi de yaygınlaşıyor. Türkiye’nin dört bir yanında gerçekleşen direnişler, sermayenin sendikalaşmaya karşı saldırılarını gösteriyor. Sendikaya üye olmanın anayasal bir hak olması sözde kalıyor. Kapitalist patronlar birçok fabrikada sendikalaşan işçilere yönelik ücretsiz izin ve Kod-29 ile işten atma saldırısını devreye sokuyorlar.

İşsiz kalma korkusuna tazminat ve işsizlik maaşını alamama ve fişlenme de eklenince, Kod-29 gelişebilecek işçi hareketini dizginlemek için önemli bir silaha dönüşüyor. İşten atılanlardan çok geride kalan, fabrikada çalışmaya devam eden işçileri korkutmayı hedefleyen bu saldırıya gerekli yanıt henüz verilebilmiş değil.

Ülkenin dört bir yanında işçiler direniyor!

Ücretsiz izin saldırısın püskürten Sinbo işçilerinden Dilbent Türker, bu kez Kod-29’den işten çıkartılması üzerine yeniden çadırını kurarak direnişe başladı. PTT işçileri de sendikalaştığı için Kod-29 saldırısına maruz kalmışlardı. Grev sürecindeki Baldur işçileri, sendikalaşmaya çalışan HSK işçileri de öyle... Antep’te Yasin Kaplan Halı ve Güven Boya’da, Uşak’ta Kaynak İplik’te, Çorum’da Ekmekçioğlu’nda, İzmir Torbalı’da Oral Ambalaj’da, Manisa’da Termokar’da, Karaman’da Döhler’de ve daha birçok fabrikada da sendikalaşmaya karşı Kod-29 saldırısı devreye sokuldu.

Ne yapılmalı?

Görüldüğü üzere, Kod-29 saldırısı örgütlenmenin ve sendikalaşmanın önünde büyük bir engele dönüştürülmektedir. Her bir fabrikada sendikalar farklı, süreçler farklı, talepler farklı olsa da mücadelenin ortaklaştırılması gerekliliği ortadadır. Her bir direnişi kendi fabrikası darlığında ele almak en büyük hata olacaktır. “Kod-29 kaldırılsın!” talebi direnişlerin ortak talebi haline getirilmeli, direnişlerin ortak hareket edeceği zeminler, eylemler örgütlenmelidir. Direnişler, sınıf hareketinde öne çıkan en ileri örnekleri oluşturduğu ölçüde, işçi sınıfının gözü kulağı oralarda olacaktır. İşçi sınıfını kapsayacak talepler ve mücadele programları ile mevzi direnişlerin yayılmasını sağlamak önümüzde duran bir görevdir.

Bugün sendikal bürokrasinin direnişleri yalıtan tutumu bunun bir engeldir ve aşılması gerekmektedir. Bunun için direnişçi işçilerin inisiyatifi eline alması, söz-yetki-karar hakkına sahip olması, mücadeleyi sadece kendisi ile fabrika yönetimi arasındaki bir anlaşmazlık, bir mücadele olarak görmemesi önemlidir. Sorun, çözümü tek bir fabrikada gerçekleşemeyecek kadar genele yayılmış durumdadır.

Sermaye sınıfı hak-hukuk dinlememektedir. Sendika düşmanlığı yapılmakta, keyfi işten atmalarla gözdağı verilmektedir. AKP-MHP hükümeti sermayeye arka çıkmakta, direnişlerin olduğu yerlerde valilik kararnameleri devreye sokulmakta, yasaklar getirilmektedir. Polis saldırısı, yasaklar ve engellemelerin ardı arkası kesilmemektedir.

Bu yasaklara, engellemelere karşı gelinmediği sürece hak mücadelesi yürütülemez. Boyun eğilen ve kabullenilen her engelleme, bir yenisinin önünü açmaktadır. Yasalar çok açık ki kapitalist patronların yanındadır, onların hizmetindedir. Ücretsiz iznin de, Kod-29’dan işten atmanın da sermayenin yasal hakkı olduğunu söylemek, bu saldırılara karşı yalnızca mahkeme süreçlerini işletmek, bunun dışında adım atmamak gerçekte hiçbir şey yapmamaktır.

Sermayenin yoğun saldırıları karşısında direnmek son derece meşru bir haktır. Ücretsiz izin dayatması ve Kod-29 saldırısı “yasal” ise eğer, insanca yaşam bir yana, en asgari sınırlarda yaşam koşulları için bile bu saldırılara karşı fiili meşru direniş yolunu tutmak insani bir zorunluluktur. Sinbo’da kazanımı getiren, fiili meşru mücadele hattı ve uzlaşmaz sınıf tavrı olmuştur. İşçi sınıfını kazanıma götürecek olan bu bakış ve bu çizgide bir mücadeledir.