Libya devletini temsil etmek iddiasındaki çıkar gruplarından biriyle yapılan antlaşma benzeri bölgesel gelişmeleri arkasına alan Erdoğan hükümeti, aleyhinde esen siyasal rüzgarları bertaraf etmeye çalışıyor. Akdeniz sularında kabadayılık pozları Erdoğan’ı yaklaşan fırtınadan ne kadar korur bilinmez. Ama içeride önemli sayıda emekçi böylesi zamanlarda estirilen propaganda ile bir süreliğine oyalanıyor. “Güçlü Türkiye”, “milli birlik”, “büyük devlet” iddiaları, kendini “asrın lideri” olarak gören Erdoğan’ın dilinden düşmüyor. Boy aynasından bakınca böyle görünüyor, yoksullar da bu yalancı aynayla avutuluyor.
Oysa gerçek Türkiye, yoksullaştırılanların, ötekileştirilenlerin yaşadığı yerdir. Ekonomiyi sürekli “uçuşa” geçiren Berat Albayrak’ın, yine ekonomisinin büyüdüğünü söylediği Türkiye’de artan yegane gerçek, hayat pahalılığı oluyor. Tabii ki sermaye sınıfı için aynı olumsuzluklardan bahsetmek mümkün değil. Zira onlar için emekçilerin vergisiyle dolan devlet bütçesinin muslukları sonuna kadar açılıyor.
Asgari ücrete yönelik tepkiyi dindirmeye çalışacaklar
Önümüzde açlık ve yoksulluk sınırının altında kalacağı aşikâr olan asgari sefalet ücretinin emekçilere dikte ettirilmesi hamlesi var. Yapılması hedeflenen düşük oranda bir artışı olağanlaştırmak için tüm gelişmeleri ve yolları kullanacaklar. Enflasyon oranının olduğundan düşük tutulmasının gerisinde bu var. Yapacakları sefalet zammını “enflasyon oranında yaptık” diye gerekçelendirecekler.
Kabullendirmek için de sürekli tekrarlanan oyun sürüyor. İşçi sınıfının sokaklarda ve masada olmadığı asgari ücret görüşmelerinde patronlar örgütü, hükümeti, sarı sendikası kendilerine düşen rolleri oynuyorlar. Sermaye sınıfının örgütü TİSK tarafından asgari ücret gündemli yapılan açıklama ile kapitalistlerin tutumu da belli oldu. Sefalet ücretine ancak %12’lik bir zammı yeterli gören burjuvalar, bunun da devletin asgari ücrete sağladığı 100 liralık desteğin 200 liraya çıkmasıyla mümkün olabileceğini söylüyorlar. 2020 lira olan asgari ücretin bu şartlarla en fazla 2 bin 262 TL olmasını yeterli görüyorlar.
Sorumlusu oldukları nedenleri gerekçe gösteriyorlar
Sermaye sınıfını temsilen konuşan TİSK temsilcisi asgari ücrete 2020 yılı için neden az bir zam yapılabileceğini, işsizliğin rekor düzeye ulaşmasına, yakın zamanda seçim olmamasına ve kayıt dışılığın artmasına bağlıyor. Yani sorumlusu oldukları nedenlerin arkasına saklanarak işsizliği, kayıt dışı çalışmayı ve kendi düzenlerinin istikrarsızlığını işçi ve emekçilere fatura ediyorlar.
Sermeye sınıfının sözcüleri bu vesileyle AKP’den diğer isteklerini de sıralıyorlar. TİSK, yüzde 2 olan İşsizlik Sigortası İşveren Payı’nın 2020’de alınmamasını, yüzde 5 olan SGK İşveren Desteği’nin yüzde 6’ya yükseltilmesini, bunun toplu iş sözleşmeli işyerlerinde yüzde 7 olarak uygulanmasını talep ediyor.
Yoksuldan alıp zengine vermeye devam ediyorlar
İşçilere yapılacak ücret artışları söz konusu olduğunda Türkiye’nin çıkarlarını gündeme getirenler, sürekli aynı gemide olmaktan, fedakârlık yapmaktan bahsetmektedirler. Oysa milli birlik ve beraberlik çağrısı yapanlar, kurşun hesabıyla emekçileri susturmaya çalışanlar sıra kendilerine gelince ne kadar cömert olduklarını emekçilere defalarca gösterdiler.
İşçileri işten atan patronlara ek kaynaklar yaratılırken, vergi afları, teşvikler hiç gündemden düşmüyor. Açlık sınırının altındaki asgari ücreti simitle hesaplayanlar, işsiz bırakılan emekçilerin sokaklarda simit satmasını bile engelleyenler zenginlerin zararına ortak olup onları kurtarıyorlar. Ziraat Bankası’nın 500 milyon dolar borcu olduğu belirtilen Simit Sarayı’nın yüzde 51 hissesini Kavukçu Yapı’dan alması gibi... Sözde çiftçiler için kurulmuş olan bu banka yoksul köylülerin değil, sermayedarların imdadına koşmaktadır. AKP yandaşı Demirören Grubu’na Ziraat Bankası tarafından Doğan Medya Grubu’na ait medya tekellerini alması için, 2 yıl geri ödemesiz ve 10 yıl vadeyle 675 milyon dolar kredi verildi. Aynı banka futbol kulüplerinin borçlarını da yapılandırmış bulunuyor.
Yine 50 milyon dolar bulunamadığı için Tank Palet fabrikasını Katar’a satanlar, yandaş müteahhitleri kurtarmak için 1,7 milyar TL bedelle İstanbul Finans Merkezi’ne ortak oldular. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın düzenlediği ve Emine Erdoğan ile kızları Esra Albayrak ve Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın da katıldığı 50 kişilik programa 1 milyon 163 bin TL harcadılar. Geçtiğimiz yıl da benzer bir organizasyona 2 milyon 494 bin TL harcamışlardı. Elbette bu gibi örnekler saymakla bitmez. Sarayın harcamaları bile emekçilerin sırtından elde edilen zenginliğin nasıl yağmalandığını göstermek açısından yeterlidir. Cumhurbaşkanlığı’nın 2,3 milyar TL olarak belirlenen 2019 yılı ödeneği, yıl içindeki aktarmalarla 4 milyara çıktı. Kasım ayı sonuna kadar 3,2 milyarlık harcama yapıldı. Bu, asgari ücretle geçinen 132 bin kişinin yıllık gelirine eşit.
Tüm bunlarda bir çelişki yok. Sermaye sınıfı kendi çıkarlarına göre hareket ediyor, her türlü gelişmeyi kendisine yarayacak şekilde değerlendiriyor. Eksik olan ise tüm bu uygulamaların yoksullaştırdığı işçi ve emekçilerin kendi sınıfsal çıkarlarına göre hareket edememesidir.