İşçi sınıfı ve emekçiler açısından ele alındığında, artık geride kalan 2019 yılının en önemli 2 olgusu ekonomik krizdeki ağırlaşma ile sermayenin bunu işçi sınıfı ve öteki çalışan kesimlere fatura etmesi oldu. İyiden iyiye bozulan çalışma ve yaşam koşulları milyonlarca emekçiyi sefalet sınırının altına doğru sürüklerken, işsizlik rekor seviyelere ulaştı. Ağırlaşan krizin yıkıcı etkilerine rağmen, sınıf hareketinde bu saldırıları engelleyip püskürtebilecek gözle görülür bir canlanma ve buna dayalı bir gelişme yaşanabildiğini söylemek ise ne yazık ki pek mümkün değil.
Birbirinden farklı biçimlere ama çoğu aynı nedenlere dayanan, en azından bir kısmı belli bir kararlık düzeyi ortaya koyan direniş ve grevleri saymazsak, hareketin inişli çıkışlı bir seyir içinde yaşadığı gerilemenin 2019 yılında da sürdüğü bir gerçektir.
Kriz koşullarında gerçekleşen kamu ve tekstil grup sözleşmeleri, Türkiye ekonomisinde tuttuğu özel yer ile farklı bir anlama sahip TÜPRAŞ sözleşmesi gibi süreçler, elle tutulur mücadele örneklerine dönüşmedi-dönüştürülemedi.
Sendikal örgütlenme arayışlarına dayalı sınırlı sayıda direniş, hareketin mevcut geri seyri ve sendikal bürokrasinin ihanetinin etkisiyle ya kendi içinde kısmı kazanımlarla geri çekildi ya da bu tablo içinde eriyip gitti. Flormar direnişi, Maltepe Belediye direnişi gibi az çok kendi dar sınırlarının ötesine ulaşabilen eylem ve direnişler ise hareketin genel seyrine özel bir etki veya ivme kazandıramadı. Saya işçilerinin günlere yayınlan eylemleri, inşaat işçilerin sık sık tekrarlanan alacak eylemleri, Soma madencilerinin Ankara yürüyüşü teşebbüsleri, 2019 yılında ilk çırpıda akla gelen eylemler olarak öne çıktılar.
Denilebilir ki 2019 sınırları içinde ele aldığımızda en canlı dinamik olarak kendini var eden gündem emeklilikte yaşa takılanların (EYT) ortaya koyduğu mücadele oldu. Önemli bir kitleselliğe, kendi içinde bir dizi örgütlenme biçimi yaratma başarısına, bugünün koşullarında azımsanmayacak bir süreklilik ve eylem kapasitesine ulaşan EYT hareketi, siyasal iktidara baskı kurma çizgisinin sınırlarını ise aşamadı.
Eğer yalnızca bu somut görünüm ve yukarda verilen örnekler üzerinden bakarsak, 2019 yılının sınıf hareketi ve mücadelesinin seyrinde özel bir değişikliğe yol açmayan bir dönem olarak geride kaldığını söylemek kolay olabilirdi. Oysa ki kendi içinde değil de ekonomik krizin derinleştiği son iki yıllık süreci birlikte ele alırsak, geniş yığınlara dayatılan ağır yaşam koşullarının önemli bir öfke ve tepki birikimine yol açtığı görülebilir. Bu öfke ve tepkinin kendini eylemli bir kitle hareketi ya da kararlı mevzi direnişler olarak ortaya koyamıyor olması birçok olgu ile ilişkili ama sonuç olarak pek de şaşırtıcı olmayan bir durumdur. Bu olguların başına, ülkenin içinde bulunduğu genel siyasal iklim, sınıf hareketinin aşılamayan kendi iç yapısal sorunları ve uzun yılları bulan kayıplar tablosunun yol açtığı umutsuzluk ve yaşanan moral erozyon yazılabilir.
Açık unutulan mikrofonlardan ne tür kirli ilişkiler içinde oldukları tüm açıklığı ile yansıyan, üyeleri sefaletle boğuşurken kendileri milyonluk arabalara binmekte bir beis görmeyen mevcut sendikal düzen ağalarına karşı öfkenin de yoğunlaştığı bir yıl oldu 2019. Bu durumu hem olumlu bir gelişme olarak ama hem de sendikalarda örgütlenme fikrine karşı güvensizliği artıran bir olgu olarak bir yana kaydetmek gerekir.
Umutla inançla ama sabırlı ve soluklu bir perspektif içinde geleceğe bakmak
İşçi hareketi neredeyse 90’lı yılların ortasından bu yana inişli çıkışlı kısmı hareketliklerle iç içe giden göreli bir gerileme dönemi yaşamaktadır. Bu tablonun ne zaman ve hangi biçiminde değişeceğini tam anlamıyla kestirmek mümkün değildir. Hareketin ne zaman ileriye doğru sıçrayacağını önden kestirmeye çalışan tahminlerde bulunmak bizim işimiz değildir. Bizim yapabileceğimiz, hareketin önündeki engelleri ve onu besleyebilecek zeminleri doğru tahlil etmeyi başarmak, görev ve sorumluklarımıza buradan yaklaşmaktır. Kriz nedeniyle çalışma ve yaşam koşullarındaki ağırlaşma sürdüğü her durumda mevcut öfke ve tepkinin artacağını öngörmekte bir zorluk yoktur. Ancak her durumda bu sorunların kendiliğinden kesin olarak sınıf ve kitle hareketinde yükselişe yol açacağını düşünmek doğru bir yaklaşım tarzı değildir.
Bu yüzden bugün için öncelik vermemiz gereken, her kriz tablosundan ya da mücadele arayışından kitle hareketinin önünü açacak özel sonuçlar beklemek değil, uzun vadeli ve soluklu bir çalışma perspektifi ile sabır ve sebat içinde kendi mevzi ve imkanlarımızı güçlendirmeye çalışmaktır. Bu tür bir çaba hiç şüphe yok ki kitlelerin gündelik sorunlarına ve bunlara dayalı arayışlarına öncü müdahalelerle yanıt verme görevinden bağımsız olarak ele alınamaz. Ancak olası her kitle hareketinin, ona yapılan öncü müdahalenin kapsam ve gücünden öte bir dizi karmaşık sürecin ürünü olarak ortaya çıktığı bir an olsun unutulmamalıdır.
İşçi hareketinin gelişim seyrine soluklu yaklaşabilmeyi başarmak, kısa vadeli yükseliş beklentilerinin ötesinde bir bakış açısıyla önümüzdeki dönemi ele alıp, seçilmiş alanlar üzerinden hareketin içinde mevziler ve mücadele örnekleri yaratmaya odaklanmak, ani yükseliş ve patlama dönemlerine de en etkin hazırlıktır aynı zamanda.
Sınıf devrimcileri 2020 yılında da esas olarak belirlenmiş alanlara yönelik özel fabrika ve sektör çalışmalarını güçlendirmeyi öne alan bir hat üzerinden hareket etmeye devam edeceklerdir. Seçilmiş alanlara yönelik fabrika çalışmalarına yoğunlaşmak, kendi sınırlarının ötesinde bir etkinlik alanına sahip sektörel çalışmaların bu düzeyini koruyarak geliştirmeye çalışmak, son dönemde bazı girişimlere konu olan sınıf içindeki öncü ilerici potansiyeli somut işbirliği zeminleri üzerinden birleştirme çabalarını yaygınlaştırarak sürdürmek, krizin yol açtığı tepkileri eylemli bir biçime kavuşturmak için daha kararlı bir inisiyatif göstermek, kendi dışımızda ortaya çıkan her türlü mücadele ve eylem dinamiğiyle daha güçlü ilişkilenmeyi başarmak, siyasal olay ve gerçekleri temel sınıf ilişkileri ekseninde ele alıp, geniş sınıf kitlelerine dönük daha etkin bir siyasal propaganda faaliyeti örgütlemek yeni bir yıla girerken süregiden görevlerimiz olmaya devam etmektedir.
Çok yönlü bir siyasal krize eşlik ederek derinleşen ekonomik kriz ve buna dayalı olarak sosyal sorunlardaki keskinleşme, elbette ki 2020 yılını sınıf hareketindeki yükselişin belirgin bir dönemeci haline getirme potansiyeline sahiptir. Önümüzdeki döneme bu gözle bakmak, her şeyden önce siyasal sınıf çalışmamızın mevzi araç ve yöntemlerini bu gözle geliştirip güçlendirmeyi gerektirmektedir.
Şüphe yok ki şu veya bu zaman diliminden bağımsız olarak, gelecek her yerde işçi hareketinin olacaktır.