Türkiye’de milyonlarca ücretliyi ve ailelerini ilgilendiren asgari ücret görüşmeleri devam ediyor. Aralık ayı boyunca sürmesi beklenen görüşmeler sonucunda 2021 yılı asgari ücreti saptanacak. Bu ücret milyonlarca işçinin ve ailesinin yaşam şartlarını doğrudan etkileyecek. Ne yazık ki mevcut örgütsüzlük tablosu nedeniyle işçi sınıfının bu sürece güçlü bir müdahalede bulunmasının imkânları sınırlı. Ancak bu durum sürece müdahalenin önemini azaltmıyor. Tersine, mevcut ekonomik-sosyal tablo sınıf hareketine müdahale açısından önemli imkânlar yaratıyor. İmkânların doğru değerlendirilmesi ise öncelikle asgari ücret mücadelesinin anlamı ve kapsamı konusunda doğru bir bakış açısına sahip olmayı önemli kılıyor.
Genel planda bakıldığında, asgari ücret işçi sınıfının uzun yıllara varan mücadeleleriyle kazanılmış bir haktır. Ancak gözden kaçırılmaması gereken başka bir husus, bunun aynı zamanda kapitalist sistemin iç işleyişi ile olan bağıdır. Kapitalizmin ortaya çıkmasından bu yana ücretlerin nasıl belirlenmesi gerektiği önemli bir tartışması konusudur. Klasik liberal iktisat teorisi daha başından itibaren ücretlerin düzeyini emeğin arz ve talebine bağlamıştır. Klasik iktisatçılar ücret artışlarının, doğal bir mekanizma sonucunda, işgücü arzının artışına ve azalışına bağlı olarak oluştuğunu, bu nedenle ücretleri hükümetlerin ya da sendikaların gayretleriyle doğal düzeyin üzerine çıkarmanın bu dengeyi bozacağını, hatta ücretleri daha da düşürücü sonuçlar doğuracağını savunmuşlardır. Lasalle’la özdeşleşen “ücretlerin tunç kanunu”, Malthus’la adlandırılan “ücret nüfus artışı ilişkisi” vb. yaklaşımların bugüne etkileri devam etmektedir. Niyet ne olursa olsun, tüm bu tartışmalar gerçekte düşük ücret düzeylerini haklı ve ücret uğruna mücadeleyi anlamsız göstermek gibi sonuçlar doğurur.
Oysa işçi sınıfı daha başından itibaren ücretlerin yükseltilmesi ve asgari bir bandın altında ücretlerin yasaklanması mücadelesi içinde olmuştur. Kapitalistler ise her zaman üretim maliyetlerinden biri olarak gördükleri işçi ücretlerini en minimum düzeye düşürecek yönelimlere girmişlerdir. Asgari ücret, 1830 ve 40’larda İngiltere’de Chartist hareketin temel taleplerinden biridir. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sosyalist hareket bir yandan ücretli kölelik olarak adlandırdığı kapitalizme son vermek için mücadele ederken, işçi ücretlerinin yükseltilmesi mücadelesini de önemli bir mücadele alanı olarak ele almıştır.
Ücreti belirleyen nedir?
Marksizme göre emek gücünün değeri, kendisini üretmek/yeniden üretmek için ihtiyaç olan toplumsal olarak gerekli emek zamanı ile belirlenir. Başka bir ifadeyle bu değer, emekçinin varlığını sürdürmesi için gerekli olan geçim araçlarının değeridir. Dolayısıyla, bir işçinin emek gücüne biçilen değer, o işçinin kendini yeniden üretmesini sağlayacak maddi ve manevi ihtiyaçlarının altında olamaz. “Emek gücünün günlük değeri, işçinin normal dayanma süresi ya da normal yaşam süresi ile insan bedenindeki hayat cevherinin bu süreye karşılık gelecek, normal ve insan doğasına uygun ölçüde harekete geçirilmesine dayanılarak bulunur” [1]
İşçinin alacağı ücretin daha aşağıya çekilemeyeceği bir alt sınırının olması bu nedenle gereklidir. Ancak ücrete “maliyet” olarak bakan ve özellikle kriz dönemlerinde düşen kar oranlarını, maliyetler üzerinden telafi etmeye çalışan tek tek kapitalistler meseleye böyle yaklaşmazlar. Kapitalistin çıkarı sermaye birikimini büyütebilmek için emek gücünün fiyatını olabilecek en alt seviyeye indirmektir. Daha fazla kar için daha az ücret kapitalistin ilkesidir. Bununla birlikte, işçilerin yaşamaya ve çalışmaya devam edebilmesi için kendini yeniden üretebilme koşullarının altında bir ücrete mahkûm bırakılması çok yönlü bir kriz demektir. Kapitalist sınıfın genel çıkarlarının temsilcisi ve ortak aklı olarak kapitalist devletin asgari ücret belirleme süreçlerindeki fonksiyonu burada ortaya çıkar. Zira kapitalizmde “karın azamisi ücretin fiziksel asgarisi ve işgününün fiziksel azamisi ile sınırlıdır”[2] Bu sınırların ortadan kaldırılması, üretici güç olarak işçi sınıfının yıkımı manasına gelir. Bu sınır ile kapitalistin maksimum karı arasında sonsuz bir kar skalası bulunur. Bu skala içinde emek gücünün ücreti sınıf mücadelesi tarafından belirlenir.
Asgari ücret mücadelesi siyasal bir mücadeledir!
Asgari ücret mücadelesi, yalnızca ücretli emekçinin varlık yokluk sorunu değildir, toplumsal üretimin devamını da doğrudan ilgilendirmektedir. Tek tek kapitalistlerin çıkarlarının ötesinde bütünü içinde kapitalist sistemin çıkar ve ihtiyaçlarının savunulması zorunluluğu ve bu çerçevede devletin fonksiyonu, bu sürece siyasal bir nitelik kazandırır.
Asgari ücret yalnızca asgari ücretle çalışanları değil, proletaryanın tamamını ilgilendirir. Çünkü hem tüm ücret merdiveni asgari ücret üzerinden belirlenir, hem de her türlü toplumsal gelir, sosyal yardım vb. için ölçüt olur. Asgari ücret vesilesiyle iki sınıf karşı karşıya gelir. Devlet iki sınıf arasında bir tampon değil, kapitalist sistemin genel gereksinimlerinin temsilcisi olarak sürecin içinde yer alır. Bu açıdan bakıldığında, asgari ücret sürecine müdahalenin dar ekonomik talep ve istemlerinin ötesinde temel sınıf ilişkilerini açığa çıkaran bir hatta ele alınması, temel sınıf ve iktidar ilişkilerini açığa çıkaran bir muhtevaya oturtulması fazlasıyla önemlidir.
Ama bunun böyle olması, asgari ücret döneminin temel talebinin “insanca yaşamaya yetecek bir asgari ücret” olması gerektiği gerçeğini değiştirmez. Zira sözkonusu olan, kapitalist sisteminin temel yapı taşlarından biri olan ücret belirlenme sürecinin bir tür sözleşmesidir. Son dönemde sık sık gündeme getirilen “asgari ücretin kaldırılması”, “bölgesel seviyeye çekilmesi” ya da “ücretlerde esnekleşme” gibi talepler bu mücadeleyi daha da önemli kılmaktadır.
Yukarıda söylediklerimizden anlaşılacağı gibi, bu süreçte “insanca yaşamaya yeten vergiden muaf bir asgari ücret’ talebi sınırlı bir ücret talebi değildir. Tersine, asgari işçi ücretinin insanca yaşam koşullarına çekilmesini istemek anlamına gelir. Ücretin alt sınırını, kapitalizmin işleyişi ve yasaları çiziyor olsa da, üst sınırını sınıf mücadelesinin kendisi belirler.
Kapitalizm koşulları sürdükçe insanca yaşayabilecek bir ücret seviyesi tabii ki kendi başına insanca yaşam koşulları anlamına gelmez. Bunu böyle düşünmek, kapitalist sömürüyü ücret sorununa indirgemek anlamına gelir ki, bu tümüyle yanlıştır. Asgari ücretin insanca yaşanabilecek seviyeye çekilmesi mücadelesi, işçi sınıfının emeğinin korunması mücadelesinin temel yapı taşlarından biridir. Sınıf devrimcileri bu mücadeleye tam da bu perspektifle yaklaşırlar. Bu çerçevede görevlerini yerine getirirken, işçi sınıfının birliğini, örgütlenmesini ve sınıf bilincini geliştirmek için tüm çaba ve enerjilerini ortaya koyarlar.
[1] Karl Marx Kapital 1.Cilt, s.502
2 Karl Marx, Ücretli Emek ve Sermaye, Ücret, Fiyat ve Kar