İsviçre’de kadına yönelik şiddet ve cinayetler

Özgürlüğün ve barışın sözde mevcut olduğu ülkelerdeki veriler, burjuva demokrasisinin kadına yönelik şiddete bir çözüm sunmadığını, çözücü olamadığını çarpıcı bir şekilde göstermektedir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Kadın
  • |
  • 07 Eylül 2019
  • 08:10

İsviçre dünyanın ünlü birçok uluslararası örgüt ve kurumuna ev sahipliği yapmasıyla biliniyor. Bu da İsviçre’de demokrasinin işlediği, güvenli bir ülke olduğu görüntüsü vermesinden kaynaklıdır. Fakat toplumun yarısı olan kadınların durumu, fiiliyatta öyle bir güvenlikten söz edilemeyeceğini, veriler ışığında tablonun hiç de göründüğü gibi olmadığını kanıtlıyor.

Kadınlar için demokratik bir ülke denince, toplumun yarısını oluşturan kadınların hayatın tüm alanlarında haklarını elde ettikleri, eşit ve özgür bir yaşam sürdürebildikleri bir düzen akla geliyor. Oysa “demokrasi” denince asla unutulmaması gereken soru, onun hangi sınıfın damgasını taşıyor olduğudur. Ortadoğu’da kadına yönelik işlenen suçlar kadar yüksek olmasa da burjuva demokrasileriyle övünen Avrupa ülkelerinde de kadın ötekileştiriliyor; ayrımcılığa ve her zaman çifte sömürüye maruz kalıyor.

Genel olarak kadına yönelik şiddet birçok biçimi kapsıyor: İşyerinde ve sokakta cinsel taciz, cinsiyetçi reklamcılık, kültür tecavüzü, hakaret ve cinsiyetçi şakalar, kadın düşmanlığı, fiziksel saldırı, medeni cinsiyet şiddeti, tecavüz, genel pornografi, cinsel istismar, kadın ticareti, cinsel kölelik, LGBTİ’lere karşı şiddet, kadın sünneti, ekonomik şiddet vb…

Özellikle Avrupa ve İsviçre’de sadece çiftler arası şiddet ve cinayetler sınırlarında bir inceleme dahi durumun vahametini çarpıcı şekilde göstermektedir.

Avrupa’da 15 yaşından itibaren kadınların üçte biri fiziki veya cinsel şiddetle karşı karşıya kalıyor. Yaklaşık yarısı çift yaşamında psikolojik şiddet görüyor ve hepsi cinsel taciz yaşamış durumda.*

İsviçre’de ise iki haftada bir, bir kadın eşinden gördüğü şiddetten kaynaklı ölüyor. Her beş kadından biri eşi tarafından fiziki veya cinsel şiddete uğruyor. 2014 verilerine göre çift yaşamında şiddete maruz kalan kadın oranı %76 iken, şiddet uygulamakla suçlananların %80’ini erkekler oluşturuyor.** 2009-2018 yılları arasındaki kayıtlara göre, çiftler arasındaki şiddette ölen kişi sayısı 120 iken, bunun 109’unu (%91) kadınlar oluşturuyor. Geçen senenin verilerine göre, aile içi şiddetten kaynaklı ölen sayısı 27 ve bunların %88’i (24 kişi) kadındır.

St-Gall Üniversitesi’nin kriminoloji bölümündeki bir yrd. doçent kadın, gazetelerde çıkan yazılara bakarak, ‘80 ve ‘90’lı yıllara kıyasla genel cinayet sayısının düşüşte olduğunu saptadı. Bu oranın aile içi ölümlerde daha düşük olduğunu ifade etti. Aile içi şiddet mağdurlarına yardım konusunda uzman bir avukat ise belirli yaş gruplarında aile içi şiddetin, kadın ölümlerinde sigara, alkol vb.’ye göre daha büyük bir neden olduğunu açıkladı. Söz konusu avukat aynı açıklamasında, kadın cinayetlerinin ana nedeninin, bazıları tarafından kadınların özel mülkiyet olarak algılanması olduğunu, bu algının müzikte, filmlerde ve medyada yansıdığını aktarıyor. Son olarak da genelde eğitimde sürekli önlem kampanyaları gerçekleştirilmesi ve saygı duymanın okulda öğretilmesi gerektiğini, anne ve babanın bu eğitimde önemli sorumlulukları olduğunu belirtiyor.

Kapitalist toplumda sigara ve alkol gibi ürünlerin, dünya genelinde kadın ölümlerini kaygı verici boyutlarda arttırdığı biliniyor. Fakat bu düzenin kadına yönelik bakışı, politikaları ve uygulamaları kadın ölümlerinde çok daha ciddi bir nedendir. Özgürlüğün ve barışın sözde mevcut olduğu ülkelerdeki veriler, burjuva demokrasisinin kadına yönelik şiddete bir çözüm sunmadığını, çözücü olamadığını çarpıcı bir şekilde göstermektedir.

Ataerkil toplum düzeni bin yıllardır sürmektedir. Bunun son evresi olan kapitalist düzen ancak toplumsal bir devrimle son bulabilir. İnsanca yaşanabilecek eşit ve özgür bir hayat ise burjuva düzenin yıkılmasıyla kurulacak olan sosyalist toplumda mümkündür.

En yakıcı toplumsal sorunlardan biri olarak, kadına yönelik eşitsizliklere karşı mücadele şimdiden verilmek durumundadır. Çünkü değişimin gerçekleşmesi bu mücadele sayesinde başarılabilir. Nihayet sosyalist devrim sayesinde, “Toplumsal yaşamın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için kararlı ve sistematik bir mücadele yürütülür. Eski toplumdan miras fiili eşitsizliklerin giderilmesi için her alanda kadın lehine ayrımcılık gözetilir.” (TKİP Programı)

G. Devran

* Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı 2014 Anketi.

** Federal İstatistik Ofisi, Aile İçi Şiddette Ağustos 2015 rakamları.