Dünya genelinde bağımsız ve demokratik olarak bilinen İsviçre’de kadınların en temel hakları dahi çok geç tarihlerde tanınmış, ilgili yasalar oldukça geç tarihlerde çıkarılmıştır. 21. yüzyılda kadın-erkek arası eşitsizlikler hissedilir düzeyde yaşanabilmektedir. Kadın sorunu üzerinden sermaye sınıfının istek ve ihtiyaçlarına uygun ataerkil çözümler ileri sürülebilmektedir.
İsviçre’de kadınların federal düzeyde seçme-seçilme hakkı 1971’de kabul edildi. Bunun tüm kantonlara yayılması 1991 gibi geç bir tarihe sarktı. 1978’de erkekler gibi kadınlar da çocukları üzerinde ebeveynlik hakkı elde ettiler. Kadınlar ve erkekler arasında eşit haklar ilkesi 14 Haziran 1981’de Federal Anayasaya dahil edildi. Bunun içerisinde hukukun ve hayatın her alanında kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, kadınların eşit işe eşit ücret alması vb. gibi düzenlemeler yer alıyor.
Söz konusu haklar Federal Anayasa’ya yazılmasına rağmen gerçek hayatta henüz tam uygulanabildiğini söylemek mümkün değil. Kadın-erkek eşitsizliğinin yanı sıra kadınlara yönelik baskı, eşitsizlik, cinsel taciz sürmektedir. Anayasal düzenleme sonrası ilk on yıl içerisinde gelir eşitliği sorunu mahkemelere sadece birkaç kez konu edilmiştir.
İlk kadın grevi
10 yılın ardından yasalara rağmen hayatlarında bir değişimin olmadığını gören kadınlar, kadın-erkek eşitliğinin yasalaşmasının 10’nuncu yıldönümünde, bir kadın grevi düzenleyerek sermaye sınıfını baskı altına alma arayışlarına girdiler. Grevin talepleri arasında gelir eşitliği, işyerlerinde tacize karşı korunma, eğitim ve uzmanlaşma fırsatlarının yaratılması, kreş sorununun giderilmesi vb.nin dışında, kadın ve erkekler için gece ve hafta sonu çalışmaların kaldırılması yer alıyordu.
Grev kapsamında 14 Haziran 1991’de 500 bin kadın harekete geçer. Eylemler mor kıyafetler ve rozetler takılması, sokaklara kadın isimleri verilmesi, sokakta grev, evlerde azim grevleri, gösteriler ve piknikler düzenlenmesi gibi farklı biçimlerde gerçekleştirilir. Bu eylemlikler kadınlara büyük bir moral kazandırarak, çalışma ortamlarında da mücadelelerin sürmesine yol açar. Kadınlar adım adım ilerleyerek haklarını koparıp almaya başlarlar. İşyerlerinde yaşanan haksızlıkları ortadan kaldırmak için, 1995 Mart’ında kadın ve erkek arasında eşitlik ilkesi federal düzeyde yasalaşır. Kadınlar 60 yıl öncesinde Anayasaya yazılan doğum iznini ise ancak 2005’te çıkarılan yasayla elde ederler.
Eşit haklar ilkesinin Federal Anayasa düzeyinde kabul edilmesinin üzerinden geçen 38 yılın ardından neler değiştiği sorusunun cevabı, sendikaların verdiği istatistiklerde yer alıyor. Kamu hizmeti sektöründe tam zamanlı bir işteki gelir eşitsizliği %16,7. Fakat bu rakam gerçek eşitsizliği gizliyor. İsviçre’de kamu ve özel sektörlerdeki gelir eşitsizliği %35’lere tekabül ediyor. Ücret eşitsizliği nedeniyle kadınların toplamda senelik 7,7 milyar frankı bulan kazançlarına el konuluyor.
Eşitsizlik sadece çalışma saatleri ve ücretlerle sınırlı değil. Mahkemelerde “eşit olmayan ücret şikâyetleri” %76, cinsel taciz suçları ise %83 oranında reddediliyor. İsviçre’de işyerlerinde kadın işçilerin %63’ü icra pozisyonlarında görev alamıyor. Her ay iki kadın eski eş şiddetiyle öldürülüyor. Beş kadından biri hayatı boyunca fiziki veya cinsel şiddete maruz kalıyor. Kadınların emeklilikte aldıkları maaş erkeklere göre %37 daha düşük. Buna ek olarak zor çalışma koşulları, düzensiz çalışma saatleri ve güvencesiz iş sözleşmeleri gibi şartlar kadınların hayatını geçmişte olduğu gibi bugün de etkilemeye devam ediyor.
28 yıllık bir sürecin ardından…
Tüm bu sorunların birikimiyle, 22 Eylül 2018’de ayrımcılığa karşı ve eşitlik için 20 bin kişi başkent Bern’de eylem gerçekleştirerek, Federal Parlamento önünde seslerini yükselti. Bunun akabinde Aralık 2018’de Fransız Romand bölgesinde bulunan sendikalar, dernekler ve feminist hareketlerin yer aldığı kadın kolektifleri bir manifesto kararı aldı. Evde, işyerinde, sokakta, eğitimde, çocuk ve yaşlı bakımında, cinsel yönelimde, yabancı uyruklarda, kültürde ve medyada yapılan haksızlıklara, şiddete ve baskılara dikkat çeken bir metin yazıldı.
Uzun bir dönemdir dillerde dolaşan ve 14 Haziran 2019’da gerçekleştirilecek olan kadın grevi, 10 Mart 2019’da Biel şehrinde 500 kadının katılımıyla, ilk kadın grevinden 28 sene sonra 17 maddelik bir grev deklarasyonu okunarak, resmi olarak ilan edildi. O günden itibaren kadın kolektifleri her eylemde kadın grevini dile getirerek gündemde tutuyor ve ciddi bir hazırlığın söz konusu olduğunu ifade ediyorlar. Örneğin son 8 Mart’ın geçen senelere göre daha kalabalık geçmesi sağlandı. 1 Mayıs’ta kadınlar kortejlerde yansıttıkları hava ve yaptıkları konuşmalarla grev kararlılıklarını sergilediler.
İsviçre’de yasal olarak grev hakkı hem özelde hem de kamuda çalışanlar için 2000 yılında yeni Federal Anayasayla birlikte yürürlüğe giren bir haktır. Grevin yasal koşularda gerçekleşebilmesi için birkaç şart koşulmaktadır. İlk olarak grevin, çalışma koşullarıyla ilgili talepler barındırması ve bir sendika tarafından desteklenmesi şartı aranmaktadır. Yanı sıra öncelikli olarak işyerinde huzuru korumak veya talepleri müzakere yoluyla çözmek gereği vurgulanmaktadır.
Buna dair süren tartışmalarda, aynı zamanda üniversitede iş kanunu profesörü olan bir avukat, “14 Haziran’daki seferberliğin yasal grev kriterlerini karşılamadığını” ve Federal Mahkeme’nin kısa süre önce “siyasi grevlere” iş hukukunda izin verilmediğini hatırlattığını açıkladı. Sermayenin avukatlığına soyunan profesör, örnek olarak da yetkililere baskı yapma eğilimindeki grevler ile şirket veya sektör dışında hedef izleyen grevleri gösterdi.
Grevin yasal olup olmadığı konusunda sendikalar da açıklama yapıyorlar. Sendikalar, grev hakkının Toplu İş Sözleşmesindeki iş barışı yükümlülük maddesine ters düştüğünü, fakat iş barışının işçileri değil sendikaları bağladığını, “işveren”den gelecek olası bir şikâyetin ise işçilere değil sendikaya yapılmış olacağını dile getiriyorlar.
Grev çalışmalarını yürüten kadın kolektifleri, “Yasadışı olan, ücret eşitsizliği, hamile kadınların işten çıkarılması ve cinsel tacizdir. Grevimiz değil” açıklaması yaptılar.
Bu açıklamalardan sonra Vaud ve Jura kantonları greve izin vererek, yasal olduğunu kabul etmiş oldular. Bu kantonlarda greve gitmek isteyen kadınların yokluğunu ilan etmesi gerekeceği ve bu listelere giren kişilerin maaşının ödenmeyeceği belirtildi. Fribourg, Valais ve Bern kantonları kadın grevini bir iş anlaşmazlığı olarak değil, ulusal bir eylem olarak nitelendirdiler ve seferber olmak isteyen personelin, servisi izin veriyorsa devamsızlık izni isteyebileceğini açıkladılar. Neuchatel kantonundaysa hareketin kanton anayasasına aykırı olduğu belirtildi. Buna rağmen personelin izin alması veya “bedelsiz izin” ibaresiyle greve katılması izni verildi. Bu arada Cenevre’de belediye maliyesinden sorumlu olan kadın yetkili, greve izin vereceğini bildirmişti. Fakat kanton yetkilileri buna müsaade etmeyeceklerini, greve katılacak kadınların maaşlarından kesintiye gidileceğini, öğleden sonra düzenlenecek olan eyleme katılmak isteyenlerin de telafi çalışmaya tabi tutulacaklarını açıkladılar.
Nestle başta olmak üzere birçok şirketin açıklamalarında ise işçilerin greve katılma konusunda özgür oldukları, işçilerin greve boş saatleri arasında katılım sağlamalarını bekledikleri, tüm gün katılım gösteren kişilerin ise izin almaları gerektiği dile getirildi. Bazı şirketler de katılımın toplu iş sözleşmesindeki iş barışına aykırı olduğunu ifade etmeden geçmedi.
Son olarak sendikalardan gelen bir açıklamayla, greve katılacak olan sendikalı işçilerin maaş kesintileri oranında sendikaya verilen katkı payından düşüleceği bildirildi.