İsviçre’de ikinci büyük kadın grevine doğru

Emekçi kadınların sorunu cinsiyet kimliğinden kaynaklanan sorunların çok ötesindedir. Bunu, mücadele içinde yaşayarak, kısmi birtakım haklar elde ederek ve yukarıda anlatıldığı üzere haklarının ellerinden alındığını görerek bilince çıkaracaklardır. Ve ancak o aşmadan sonra nihai çözüm için kendi kaderlerinin efendilerine dönüşeceklerdir. 14 Haziran 2019’da bunun provalarından biri gerçekleşecektir.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 21 Ocak 2019
  • 06:46

Kadın örgütleri, sendikalar ve sol partilerin çağrısı ile birincisinden 28 yıl sonra yapılacak ulusal düzeydeki ikinci kadın grevinin (2. Landesweite Frauenstreik) hazırlıkları yoğunlaşmış bulunuyor. 14 Haziran 2019’da kadınlar bir kez daha sokakları zapt etmeye hazırlanıyorlar.

İsviçre’de kadın hakları ve mücadelesi

İsviçre’de kadın hakları için verilen mücadele uzun ve zorlu bir geçmişe sahip. Demokrasinin “beşiği”, “kapitalizmin müzesi” bu ülkede, kadınlar seçme ve seçilme hakkına ulusal düzeyde ancak 1971’de kavuşabildiler. Avrupa kıtasında kadınların seçme ve seçilme hakkını elde ettiği en son ülke İsviçre’ydi. Appenzell kantonunda bu hak ancak 20 yıl sonra, 1991’de yargı kararıyla tanındı.

Ülkede kürtajın yasal hale gelmesi ise 2002’yi buldu. Verilen zorlu mücadeleler sonucu doğumdan sonra anneliğin korunması hakkı da ancak 2005 yılında hayata geçti.

Anayasa karşısında kadın-erkek eşitliği ile ilgili anayasal bir düzenleme 14 Haziran 1981’de kabul edildi. Ancak bu hak 1990’lara kadar kağıt üzerinde kaldı. Buna karşı 1991’de kadın örgütleri, sendikalar ve bazı sol partilerin çağrısıyla ülke çapında bir kadın grevi için çalışmalara başlandı. Grev tarihi olarak 14 Haziran 1991 olarak belirlendi.

“Kadınlar istediğinde her şey durur!”

Aslında grevin lanse edilmesinin başını Jura kantonunda saat sanayisinde çalışan kadın işçiler çekiyordu. Onlar daha önce “Eşit işe eşit ücret” talebiyle kendi üretim birimlerinde greve gitmişlerdi. Sendikalar bu alttan gelen dalga sonrası ancak lütfedip harekete geçtiler.

Söz konusu tarihte İsviçre’de 500 bin kadın, “Kadınlar istediğinde her şey durur!” sloganıyla iş durdurdu. Bu, İsviçre tarihinin en büyük katılımlı greviydi. Ülke genelinde kadınlar iş durdurmanın yanı sıra eylemlere katılarak sokakları ve meydanları kendi renk denizine çevirdiler. Basel, Zürih, Cenevre, Lugano ve irili ufaklı birçok başka kentte olduğu gibi, başkent Bern’de de Federal Parlamento önünde yapılan görkemli gösteri haftalarca konuşuldu.

Kadın-erkek eşitliğinin Federal Anayasa’da yer almasından on yıl sonra, uygulamada hâlâ ataerkil görüşün hakimiyeti nedeniyle patlak vermişti 1991 kadın grevi. Bunu takip eden yıllarda talep edilen haklarda cüzi bir takım iyileşmeler olsa da eşitsizlik hüküm sürmeye devam etti. Bu yönde elde edilen bazı haklar “Yeni ücret sistemi ve tasarruf paketleri” adı altında tersine çevrilmiş oldu.

1999 yılının Aralık ayında, Zürih’te sağlık sektöründe çalışan 7 bin kadar hemşire “Eşit işe eşit ücret” talebiyle büyük bir gösteri yaptılar. Yine 2-4 Mayıs 2000 tarihlerinde Zürih Kantonunda kadınlar “Biz olmadan hiçbir şey olmaz!” sloganıyla üç günlük bir eylem gerçekleştirdiler.

2000’li yıllarda, birinci büyük kadın grevinden ve kadın-erkek eşitliğinin kabulünden 20 yıl sonra hâlâ da tabloda önemli bir değişiklik yoktu. “Eşit işe eşit ücret” talebi hâlâ güncelliğini koruyordu. Verilen mücadeleler sonucu bir takım haklar elde edilmiş olsa da esasa ilişkin çok fazla bir değişiklik yaşanmadı.

Takip eden yıllarda kadınların eşitlik, her şeyden önce “Eşit işe eşit ücret” talepleri oyalama taktikleri ile sönükleştirilmeye çalışıldı. Sendikalar “anayasanın eşitlik maddesinin ihlali” nedeniyle davalar açtılar. Bu davalar yıllarca sürdü. Yer yer küçük “hukuk zaferleri” de elde edildi. 2009 yılına gelindiğinde sadece Zürich kantonunda devlet sektöründe çalışanlara 280 milyon frank fark ödenmesi gerekiyordu. Bu davalara açılan karşı davalarla, oyalama taktiği ile bugünlere gelindi.

22 Eylül 2018’de kadın örgütleri ve sendikaların çağrısı ile Bern’de “Eşit işe eşit ücret” talebiyle ve ayrımcılığa karşı İsviçre çapında katılımla bir gösteri yapıldı. Çoğunluğu kadınlardan oluşan yaklaşık 20 bin kişi, “Eşit işe eşit ücret!”, “Ayrımcılığa son!” sloganlarıyla sokakları inlettiler. “Birincisi 14 Haziran 1991’di. İkinci kadın grevi 14 Haziran 2019’da geliyor!” şiarıyla, ulusal düzeyde ikinci büyük kadın grevi için güçlü ve önemli bir adım atılmış oldu.

Grevin hedefi, birinci kadın grevine katılan 500 bini aşmak, oyalama taktiklerini boşa çıkarmak, “eşit işe eşit ücret” elde etmek ve ayrımcılığa sokağın gücüyle cevap vermektir.

Bilinmektedir ki diğer tüm toplumsal sorunların olduğu gibi, kadın sorununun da gerçek kalıcı çözümü kapitalizmde mümkün değildir. Zira, “Toplumsal bir sorunun çözümü, tarih içinde onu üreten ve süreklileştiren toplumsal koşullardan, bu koşulların ortadan kaldırılmasından ayrı düşünülemez. Bu böyle olduğu içindir ki kadın sorununun tarihsel kaynakları ve toplumsal koşulları, bize çözümünün anahtarını da kendiliğinden vermektir. Kadın sorunu tarih sahnesine özel mülkiyet ve sınıflı toplum düzeni ile birlikte çıktı ve onlar yaşadığı sürece de biçim yönünden değişse bile özü bakımından hep yaşayageldi. Bu durumda sorunun çözümü de bu aynı toplumsal ilişkilerin, özel mülkiyete dayalı sınıflı toplum düzeninin ortadan kaldırılmasına sıkı sıkıya bağlıdır. Sorunun ortaya çıkışı sancılı bir tarihsel sürecin ürünü olmuştu, hayatın her alanından köklü biçimde tasfiyesi de benzer biçimde nispeten uzun ve sancılı bir tarihsel sürecin sonucu olacaktır.” (H. Fırat, Kadın sorunu üzerine konferanslar, tkip.org)

Ve “bu aşamadan sonra; toplumsal yaşamın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için kararlı mücadele yürütülür. Eski toplumdan miras fiili eşitsizliklerin giderilmesi için her alanda kadın lehine ayrımcılık gözetilir.” (TKİP Programı, s. 24)

Emekçi kadınların sorunu cinsiyet kimliğinden kaynaklanan sorunların çok ötesindedir. Bunu, mücadele içinde yaşayarak, kısmi birtakım haklar elde ederek ve yukarıda anlatıldığı üzere haklarının ellerinden alındığını görerek bilince çıkaracaklardır. Ve ancak o aşmadan sonra nihai çözüm için kendi kaderlerinin efendilerine dönüşeceklerdir. 14 Haziran 2019’da bunun provalarından biri gerçekleşecektir.