İsviçre’de 20 Ekim Pazar günü düzenlenen genel seçimlerde, 5,4 milyon seçmen, Federal Meclis’e 200 milletvekili (Nationalrat) ve 46 senatör (Ständerat) seçmek için sandık başına gitti. Seçimde Yeşiller Partisi oy oranını önemli oranda artırırken, sağ partiler oy kaybetti. Elde edilen sonuçlara göre, yaklaşık 60 yıldır ülkeyi yöneten koalisyon, Yeşillerin hükümete girmesi ile ilk defa değişecek.
Aşırı sağcı Halk Partisi (SVP), 2015 seçimlerine oranla 3,1 puan daha az oy alarak 12 milletvekili kaybetti ve sandalye sayısı 65’ten 53’e düştü. SVP, oy kaybına rağmen, yüzde 25,6’lık oy oranı ile Federal Meclis’te en büyük parti olma pozisyonunu korumayı başardı. İkinci sırayı yüzde 16,8 ile Sosyal Demokratlar (SP), üçüncü sırayı ise yüzde 15,1 ile merkez sağcı Liberaller (FDP) aldı. Yeşiller Partisi (Grüne Partei Schweiz-GPS), oylarını yüzde 6,1 oranında arttırarak ve Federal Meclis’teki sandalye sayısını 11’den 28’e çıkararak dördüncü sıraya yükseldi. Yeşillere göre daha sağda duran Yeşil Liberal Parti (Grün Liberalle Partei-GLP) ise yüzde 7,8 oy aldı.
Seçim sonrası yapılan senaryolara göre “bu iki parti birleşebilir ve böylece yüzde 22,9’luk oy oranı ile Federal Meclis’in ikinci büyük partisi olma özelliğine kavuşabilirler.” Senaryonun gerçekleşmesi durumunda, 60 yıl sonra Yeşiller ilk defa hükümete, yani Federal Konsey’e (Bundesrat) 2 sandalye ile girmeyi başarabilecekler.
Federal bir sisteme sahip olan İsviçre’de hükümet, parlamento tarafından seçilen yedi kişilik Federal Konsey’den oluşuyor. 1959 yılından bu yana uygulanan “sihirli formül”e (Zauber Formel) göre seçimlerde en fazla oy alan üç partiye Federal Konsey’de ikişer koltuk, dördüncü partiye ise bir koltuk veriliyor. Ülkedeki hükümet bu nedenle 60 yıldır neredeyse aynı partilerin koalisyonu tarafından yönetiliyor.
Ancak pazar günü ortaya çıkan sonuçlar, hükümette daha önce hiç yer almayan Yeşillerin ilk defa koalisyona dahil olabileceğini gösteriyor.
Yeni hükümet, ülkedeki iki meclis olan 200 milletvekili ve 46 senatör tarafından Aralık 2019’da seçilecek.
Seçimlere katılım oranı yüzde 45,1’lerde kaldı. Sandığa gitmeyen %55’e, seçme ve seçilme hakkı olmayan yüz binlerce göçmeni de ekleyecek olursak, seçimlere katılım oranı yüzde 30-35’lere geriler. Sandığa gitmeyen çoğunluk hiçbir partiyi kendine yakın bulmadığı gibi güvenmiyor da. Seçim istatistiğine göre, azınlık önemli bir çoğunluğu temsil etmiş oluyor. Başka bir ifadeyle, Federal Parlamento, Senato ve hükümet “çoğulcu temsil”den yoksun bulunuyor.
Yeşiller bu seçimlerde, bir süredir dünya çapında bir numaralı gündem maddesi olan iklim sorununu başarılı bir şekilde kullanarak, önemli bir sonuç elde etmiş bulunuyorlar. Aynı şekilde Sosyal Demokratlar da 4 sandalye kaybetmelerine rağmen pozisyonlarını koruyabilmeyi, işçi ve emekçilerin yine iklim, konut, sağlık ve işsizlik gibi temel sorunlarını istismar etmeye borçlular.
Ne Yeşiller ne Sosyal Demokrat’lar ve ne de barınma, sağlık, işsizlik gibi işçi ve emekçilerin temel sorunlarını istismar ederek siyaset sahnesinde kendine yer etmeye çalışan diğer düzen partileri bu sorunları çözmeye muktedir olabilirler.
NATO 90’lı yıllarda Yugoslavya halklarının başına bombalar yağdırırken Almanya’da Sosyal Demokratlar ve Yeşiller hükümete idiler. Ve Almanya bombardımanın başını çekip, Yugoslavya’yı parçalayarak bir insani dram yaratmakla kalmadılar, aynı zamanda hala ölümlere yol açan bir çevre felaketine yol açtılar. Orada kullanılan radyoaktif ve kimyasal silahlar on yıllar geçmiş olmasına rağmen hala ölüm saçıyor. Dolayısıyla, sorun olanlardan çözüm beklemek en hafif ifadeyle naiflik olur.
Bu sorunların çözümüne muktedir olan yegane güç, söz konusu sorunlara maruz kalan işçi ve emekçilerdir.