Yüzyıl yalanlarının amacı: Artan sömürüyü ve soygunlarını gizlemek

Erdoğan’ın 2011 yılında 2023 hedefleri diye ortaya attığı hedeflerin akıbetinin ne olduğuna, o sözde hedeflerin her birinde ne sonuçlar ortaya çıktığına kısaca bakmak, “Türkiye Yüzyılı” lafının da yüzyılın yalanı olduğunu kanıtlamaya yeter.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 26 Kasım 2022
  • 13:30

AKP şefi Tayyip Erdoğan, 2011 seçim kampanyasında “2023 hedefleri” diye bir şey ortaya atmıştı. Ortada büyük mü büyük hedefler vardı, ama arkasında bir plan, program yoktu. O hedeflere ulaşmak için neler yapılacağı, nasıl bir yol izleneceği konusunda en ufak bir bilgi ortaya konmamıştı. Gizlendiği için değil, olmadığı için… Zaten böyle bir şeye ihtiyaçları da yoktu. Çünkü amaç, o hedefleri gerçekleştirmek değil, büyük hedefler için çalışıyor görüntüsü vererek halkı kandırmak, oyalamaktı.

Erdoğan’ın 12 yıl boyunca ağzına sakız yaptığı 2023 hedefleri, gerçekte bir yalandan ibaretti. Erdoğan, faşist Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’in taktiklerini uyguladı ve bu yalanı, bağıra çağıra sık sık tekrarlayarak, kitleleri yalanın gerçek olduğuna inandırmaya çalıştı.

Bu yalan perdesinin gerisinde dev yatırımlar, projeler görüntüsü altında Erdoğan ailesine bağlı müteahhitler çetesi ile devasa yolsuzluklara imza atıldı. Zehirli bir örümcek gibi ekonominin her alanına yayılan bir soygun ağı örüldü. Diğer yanda ise sermaye sınıfına hizmette kusur edilmedi. Kapitalist sömürü düzenini derinleştirerek sürdürmek için ekonomik önlemlerden baskı ve şiddete kadar ne gerekiyorsa hayata geçirildi.

Ancak artık 2023 yılına geldik ve 2023 hedefleri yalanının raf ömrü bitti. Erdoğan’a kitleleri oyalayacak yeni bir yalan lazımdı. “Türkiye Yüzyılı” dedikleri şey işte böyle bir yeni yalan ihtiyacından ortaya çıktı. Amacı da 2023 hedefleri yalanından farklı değil: Bir yandan kapitalist sömürüyü derinleştirerek sermaye sınıfına hizmet ederken, diğer yandan merkezinde Erdoğan ailesinin yer aldığı yolsuzluk ve soygun çarkını sürdürebilmek. Bunu daha rahat gerçekleştirebilmek için de kitlelerin gözünü boyamak, onları içi boş vaatlerle oyalamak…

Erdoğan’ın 2011 yılında 2023 hedefleri diye ortaya attığı hedeflerin akıbetinin ne olduğuna, o sözde hedeflerin her birinde ne sonuçlar ortaya çıktığına kısaca bakmak, “Türkiye Yüzyılı” lafının da yüzyılın yalanı olduğunu kanıtlamaya yeter.

Yalan 1- 2023’te milli geliri 2 trilyon dolara çıkaracağız:

Erdoğan’ın 2023 hedeflerini ilan ettiği 2011 yılında Türkiye’nin bilinen gayrısafi yurtiçi hasıla (GSYH) miktarı 2010 yılı için 736 milyar dolardı. 2011’in ilk çeyreğine ilişkin TÜİK’in açıkladığı verilere göre ise yıllık GSYİH miktarı 756 milyar dolar olmuştu. AKP’nin seçim propagandası çerçevesinde açıkladığı 2023 hedefi ise 2 trilyon 64 milyar dolardı. Yani AKP, sonraki 12 yılda milli geliri yaklaşık 3 katına çıkarmayı vadediyordu.

Peki sonuç ne oldu? TÜİK’in hesabına göre 2021 yılında GSYH 807 milyar dolar olarak gerçekleşti. Üstelik TÜİK’in 2016’da yaptığı milli gelir hesabı revizyonu ile GSYH miktarını yüzde 20 yükseltmiş olmasına rağmen. Bu revizyona göre 2011 yılı GSYH miktarı da 832 milyar dolara çıkartılmıştı. Yani şu anda bütün hesaplara göre GSYH miktarı 2023 hedeflerinin açıklandığı 2011 yılının altında.

Son açıklanan 2023-25 dönemi Orta Vadeli Programı’na göre, Erdoğan’ın ekonomi yönetimi milli gelirin 2022 sonunda 808 milyar dolar, 2023’te de 867 milyar dolar olacağını tahmin ediyor. Bu tahminler gerçekleşse bile milli gelirin aradan geçen 12 yılda üçe katlanmak bir yana yerinde saymayı bile sağlamakta zorlandığı ortada. 2023 hedeflerinin en çok konuşulan, en çok vurgulanan bir numaralı hedefinde tam bir enkaz sözkonusu.

Yalan 2- Kişi başına gelir 25 bin dolara çıkacak:

Erdoğan’ın 2023 toplam milli gelir hesabına göre kişi başına gelir de 25 bin 76 dolara ulaşacaktı. 2011 yılında kişi başına gelir, 11 bin 205 dolar düzeyindeydi. TÜİK verilerine göre 2021 yılında kişi başına gelir, artmak bir yana 9 bin 592 dolara geriledi. Üstelik TÜİK bu rakamı, Suriyeli sığınmacıları katmadan hesaplıyor. Suriyeli sığınmacıları da hesaba katarsak kişi başına gelir 9 bin dolara iner. Erdoğan yönetiminin orta vadeli programına göre 2023 yılında Suriyeli sığınmacılar hariç kişi başına gelir 10 bin 71 dolar olacak. Bu tahmin gerçekleşse bile kişi başına gelir, hala 2023 hedeflerinin ilan edildiği 2011 yılının, yani 12 yıl öncesinin altında olacak ve bu, 25 bin dolar olan 2023 hedefinden yaklaşık yüzde 60 daha düşük. Kişi başına gelir bahsinde de tam bir enkaz ile karşı karşıyayız.

Yalan 3- Türkiye dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girecek:

2023 hedeflerinin en fazla dile dolanan maddelerinden birisi de buydu. 2023 hedeflerinin ilan edildiği 2011 yılında bilinen en son veriler 2010 yılına aitti ve 2010 verilerine göre Türkiye GSYH büyüklüğü açısından dünyada 17. sırada yer alıyordu. Aradan geçen süre içinde Türkiye sıralamada yükseleceğine geriledi. 2020 yılından itibaren Türkiye, dünya sıralamasında 20. sıraya düşmüş durumda ve IMF’nin tüm dünyayı kapsayan araştırmasına göre 2023’te de Türkiye hala 20. sırada kalmaya devam edecek. Bu durumda Türkiye, G-20 ülkelerinden de çıkartılabilir. Çünkü G-20, milli geliri en yüksek 19 ülke ile Avrupa Birliği Komisyonu’ndan oluşuyor.

Yalan 4- Enflasyon düşük tek haneli rakamlara inecek:

Erdoğan’ın en büyük vaatlerinden birisi de enflasyonu 2023 yılına kadar düşük tek haneli rakamlara, yani yüzde 3-5 arasına düşürmekti. 2011 sonunda enflasyon yüzde 10,45 düzeyindeydi. Enflasyon bugün 2011’deki düzeyinin yarısına inmek bir yana kat kat üstüne çıkmış durumda. Erdoğan’ın düşük enflasyon vaadinin de tam bir kuyruklu yalan olduğunu bugün herkes bütün ateşiyle yaşıyor, hissediyor. Erdoğan yönetiminin orta vadeli program hedefine göre 2023 yılı sonunda enflasyon yüzde 24,9’a gerileyecek. IMF’nin 2023 sonu enflasyon tahmini ise yüzde 36,87. Bu tahminler gerçekleşse bile enflasyon başlığında da 2023 hedefinin fiyasko olduğu ortada.

Yalan 5- İşsizlik oranı yüzde 5’e düşecek:

2023 hedeflerinin ilan edildiği 201 yılında işsizlik oranı yüzde 9,1 olmuştu. Buna göre 2023 yılına kadar işsizlik oranı yaklaşık yarı yarıya aşağı çekilecekti. Oysa tam tersi oldu ve işsizlik oranı gerilemek yerine çift haneli düzeylere adeta demir attı. 2021 yılı işsizlik oranı TÜİK’e göre yüzde 12 oldu. Bu arada iki noktayı daha dikkatten kaçırmamak lazım. Birincisi TÜİK bu arada işsizlik hesabında da işsizlik oranını daha düşük gösteren bir revizyon gerçekleştirdi. İkincisi, özellikle son yıllarda TÜİK’in enflasyon ve işsizlik hesaplarını, Erdoğan yönetiminin baskısı ve talebi doğrultusunda gerçeklerden çok uzak ilan ettiği gerçeği. Erdoğan yönetiminin orta vadeli program hedefine göre 2023’te işsizlik oranı yüzde 10,4 olacak. Yani 2023 hedefinin en az iki katı.

Yalan 6- İhracat 500 milyar dolara çıkacak:

AKP şefi Erdoğan’ın 2023 hedefleri içinde en çok dillendirdiği maddelerden birisi de buydu. 2023 hedeflerinin ilan edildiği 2011 yılında ihracat 135 milyar dolar olmuştu. 10 yıl sonra, 2021 yılında ihracat 225 milyar dolar oldu. 2022 Eylül ayı itibarıyla 12 aylık toplam ihracat ise 253 milyar dolar. Bunda da TÜİK revizyonunun az da olsa bir katkısı var. Erdoğan yönetiminin orta vadeli programa yansıyan 2023 yılı ihracat hedefi ise 265 milyar dolar. Bu hesap tutsa bile ihracat ancak 2023 hedefi diye ilan edilen rakamın yarısını biraz geçmiş olacak. Bu iddialı hedefte de açık bir fiyasko ila karşı karşıyayız.

Yalan 7- Tarım ürünleri ihracatı 50 milyar dolara, tarımsal GSYİH 150 milyar dolara çıkacak:

Daha sonra çok sık tekrarlanan maddelerden olmasa da 2011’de ilan edilen 2023 hedeflerinden birisi de buydu. 2011 yılında yeni milli gelir serisine göre 832 milyar dolar olan GSYH’nin 68,5 milyar doları tarımdan elde edilmişti. Buna göre 2023’e kadar tarımsal GSYH miktarı ikiye katlanmanın da ötesinde bir artış gösterecekti. Ancak tarımsal üretim dolar bazında artmak bir yana geriledi. 2021 yılı itibarıyla tarımsal GSYH miktarı 44,7 milyar dolara düştü.

Tarıma ilişkin ikinci 2023 hedefine göre tarım ürünleri ihracatı 40 milyar dolara çıkacaktı. Hedefin ilan edildiği 2011 yılında 5,17 milyar dolar olan tarım ürünleri ihracatı 2021 yılında ancak 7,16 milyar olabildi. En son açıklanan verilere göre Eylül 2022 itibarıyla 12 aylık tarım ürünleri ihracatı 7,7 milyar dolar düzeyinde. Bu düzeyin de 40 milyar dolarlık 2023 hedefiyle uzaktan yakından bir ilişkisi yok. Tarım ürünleri ihracatında 2023 hedefinin beşte birine bile ulaşılamamış durumda. Bu arada unutmamak gerek ki aynı dönemde tarımsal ürün ithalatı, 14,9 milyar dolar, yani ihracatın neredeyse iki katı. Tarım ürünlerinde ihracata yakın bir dış ticaret açığı var.

Yalan 8- İstihdam oranı yüzde 50’ye çıkacak:

2023 hedeflerinden birisi de 15 yaş ve üzeri nüfusun yüzde 50’sinin bir işte çalışmasına sağlayacak şekilde istihdamın artırılması idi. 2023 hedeflerinin ilan edildiği 2011 yılında istihdam oranı yüzde 43,1 oldu. 2023’e kadar istihdam oranında 7 puanlık bir artış vaat ediliyordu. 10 yıl sonra 2021 yılında istihdam oranı yüzde 45,2 oldu. 2023’e kadar istihdam oranında 7 puanlık artış hedeflenirken, 10 yıllık artış ancak 2,1 puan oldu. İstihdam artışında da 2023 hedefi yalan çıktı.

Yalan 9- Araştırma geliştirme harcamalarının milli gelire oranı yüzde 3’e çıkarılacak:

2023 hedefleri arasında bilimsel teknolojik gelişmeye dair de bir hedef vardı. Buna göre milli gelirin yüzde 3’ü araştırma ve geliştirmeye, yani bilimsel ve teknolojik ilerlemeye harcanacaktı. 2011 yılında araştırma geliştirme harcamalarının tutarı milli gelirin yüzde 0,8’i kadardı. Buna göre 2023’e kadar araştırma geliştirme harcamalarının milli gelire oranı 2.5 katına çıkartılacaktı. 2021 yılına gelindiğinde araştırma geliştirme harcamalarının milli gelirdeki payı ancak yüzde 1,13’e çıkmıştı. Araştırma geliştirmenin milli gelirdeki payını 2.5 katına çıkartma hedefine karşın pay ancak 1.5 katına çıkartılabilmiş. Yani kat edilmesi gereken yolun ancak üçte birine ulaşılabilmiş. Bilimsel teknolojik gelişme cephesinde, sorun sadece bu konuya ayrılan bütçenin yeterince artmamış olmasıyla da sınırlı değil. Bu konudaki asıl büyük tahribat, üniversitelerin giderek daha fazla cendere altına alınarak, bilimsel gelişmenin önünün tıkanması oldu.

***

Tüm bu yalanlar yüksek sesle tekrarlanıp dururken kapitalist sömürü sistemi tam gaz işledi. Erdoğan’ın müteahhit çetesi üzerinden yürüyen yolsuzluk çarkı dizginsiz bir şekilde işledi. Yandaş müteahhitlere peşkeş çekilen kamu-özel işbirliği projelerindeki gelir garantisi cinliği ile sadece bugünün kaynakları değil, gelecek yılların kaynaklarının da bu müteahhit çetesine akması “garanti altına” alındı.

Bu süreçte hem aileler hem de ülke borç batağına saplandı. Türkiye’nin dış borçlarının milli gelire oranı 2011 yılında yüzde 38,3 düzeyindeydi. Haziran 2022 itibarıyla dış borçların milli gelire oranı yüzde 53,7’ye tırmanmış durumda.

Aileleri borçlandırma politikası da son tahlilde kapitalist sömürüyü artırmaya hizmet etti. Borçlanan aileler bankaların haciz tehdidi altında çalışma hayatında daha düşük ücret ve daha kötü koşullarda çalışmaya razı olmak durumda kaldılar. Son yıllarda kur artışıyla Türkiye dünyada emeğin en ucuz olduğu ülkelerden birisi haline geldi. Öte yandan özellikle son bir yılda çığrından çıkan enflasyon, emek sömürüsünü en vahşi düzeylere çıkardı.

Bunu emeğin milli gelirden aldığı payın hızla düşmesinde de görüyoruz. 2020 yılının ilk çeyreğinde emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde 34,93 düzeyinde iken 2022’nin ikinci çeyreğinde bu oran yüzde 22,67’ye kadar düştü. Bu kadar kısa sürede emeğin milli gelir pastasından aldığı 3 dilim payın birisini kaybetmesi, sömürü oranlarının nasıl hızla arttığının bir kanıtı.

Kapitalist sömürü böyle artarken Erdoğan rejimi buna sadece ekonomik düzenlemeleriyle destek vermekle kalmadı, baskıları ve kısıtlamaları her alanda artırarak da bu süreci besledi.

Erdoğan, bu sömürü ve soygun çarkını sürdürebilmek için raf ömrü biten 2023 hedefleri yalanın yerine şimdi bir yenisini piyasaya sürüyor. Buradaki bir diğer amacı da yeni hedefler ortaya koyuyormuş havası yaratıp, 2023 hedeflerinin yalandan ibaret olduğunu gözlerden kaçırmak.

Erdoğan’ın şimdi sarıldığı “Türkiye Yüzyılı” masalı da yalandan ibaret. Erdoğan bu kez rakamlara dayalı hedeflerden söz etmekten kaçınıyor. Bunun yerine daha soyut, rakamlar üzerinden değil, kavramlar üzerinden bir hikaye yaratmaya çabalıyor.

Ama bunların tamamen yalan olduğu daha baştan belli. Çünkü Erdoğan rejiminin bugün ısrarla ve şiddetle uyguladığı ne kötülük varsa, bunların tam tersi “Türkiye Yüzyılı Vizyon Belgesi”nin vaatleri olarak pazarlanmaya çalışılıyor. Erdoğan’ın vadettikleri ile bugün tüm tepkilere rağmen ısrarla uyguladıkları arasında apaçık bir çelişki var.

Türkiye yüzyılı adıyla internet sitesinde yazılanlara bakınca bu çelişki her adımda karşımıza çıkıyor:

İlk maddede sürdürülebilirlikten bahsediliyor. Rant uğruna her türlü doğa ve çevre tahribatını gözünü kırpmadan ve zora da başvurarak dayatan Erdoğan, bu madde altında çevreyi korumanın sürdürülebilirlik için önemini anlatmaya kalkıyor. Ekonomi alanında ise özellikle son bir yıl içinde açıkladıkları her önlemin uygulamasının yarattığı yeni sorunları giderebilmek için çoğu zaman ilkiyle çelişen yeni uygulamalar ortaya koyan ve ekonomi çerçevesini içinden çıkılmaz bir karmaşaya sürükleyen, sürekliliği olan hiçbir programı olmayan bir iktidar var karşımızda.

Türkiye yüzyılını “huzurun yüzyılı” diye tanımlarken de şu ifadelere yer veriliyor:

“Farklılıkları huzur ve refahın gölgesinde buluşturan bir yönetim anlayışı ile ilerleyeceğiz. Türkiye Yüzyılı bölüşüm ve girişimde adil bir dengenin güvencesi olacaktır.”

Oysa biliyoruz ki Erdoğan yönetimi, farklılıklara tahammül edemeyen, uygulamalarına itiraz edenleri şiddetle sindirmeye çalışan bir iktidar. Erdoğan’ın bölüşümde adaletten söz etmesi ise artan yoksulluk ve bozulan gelir dağılımı gerçeği karşısında küfür yerine geçecek bir yalan olabilir.

“Kalkınma yüzyılı” başlığı altında, Erdoğan yönetiminin attığı adımların dünyada bir kalkınma ekolü olarak anılacağı iddia ediliyor. Oysa bugün Erdoğan yönetiminin uyguladığı ekonomi politikaları dünyada sadece alay konusu oluyor. Bu yüzden Türkiye’nin kredi derecesi “müflis ülke” düzeyine düşürüldü. Bu yüzden Türkiye dünyada en yüksek faizle dış borç bulabilen ülkelerin başında yer alıyor. Bu yüzden Türkiye, özellikle son 10 yıldır kalkınmada hep patinaj halinde. Bu yüzden milli gelir ve kişi başına gelir 10 yıl öncesinden bile daha düşük. Bu yüzden gelir dağılımı daha da bozuk, bu yüzden yoksulluk giderek daha da derinleşiyor ve yaygınlaşıyor.

“Değerlerin yüzyılı” başlığı altında, “Bu emanet binlerce yılın farklılıklarını ve değerlerini sahip çıkmak zorunda olduğumuz bir ortaklığa taşımıştır. Kültürel ve sosyal ahengin güvencesi olan ortak değerlerimiz Türkiye yüzyılı nesillerine de pusula olacaktır” deniyor. Oysa hepimiz yüzlerce kez tanığız ki Erdoğan rejimi, tarikatlarla içiçe kendi değerlerini tüm topluma dayatan, farklı değerlere düşman gözüyle bakan, çeşitli yollarla farklı kimliklerin varlık koşullarını sürekli kısıtlamaya çabalayan politikalar izliyor. Bunun en son örneği, yasa çıkartarak Alevi cemevlerini Kültür Bakanlığı’na bağlamak ve Aleviliği bir inanç olarak değil, kültürel bir farklılık olarak tescillemeye kalkışmak oldu.

“Barışın yüzyılı” başlığı altında, Erdoğan Türkiye’sinin bölgesinde “barışın yegane gücü” olduğu iddiası yer alıyor. Çevresindeki ülkelerin neredeyse tamamıyla sürekli gerilimler yaratan, komşu ülkelerde işgalci konumunda olan, Suriye başta olmak üzere birçok ülkede iç savaş kışkırtıcılığı ve iç savaşta bir tarafın destekçisi olan bir rejimin, kendini “barışın yegane gücü” olarak tarif etmesi kargaları bile güldürecek bir kuyruklu yalan olabilir ancak.

Aynı madde altında “Jeopolitik konumumuz çevresinde bulunan çalkantılı zemine karşın sınırlarımız içinde barış, refah ve istikrar tesisini oluşturuyoruz” lafları yer alıyor. Ülke içinde sürekli kamplaşma ve kutuplaşmayı körükleyen, muhalif tüm kesimlere karşı her türlü baskı ve şiddeti uygulayan, özellikle Kürt halkına ve siyasetçilerine karşı şiddetin her yoluna başvuran Erdoğan iktidarının bu laflarla kimseyi kandırması mümkün değil.

“Haklının yüzyılı” başlığı altında “insan haklarına saygı”dan bahsedildikten sonra, “Dokunulmaz temel hak ve hürriyetlerin eksiksiz yaşanabildiği, bunların her türlü akıl dışı otorite karşısında korunduğu Türkiye Yüzyılı’nda, Cumhuriyet tarihinin en büyük demokratikleşme hareketini başlatarak demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlemesi, ideal anlamıyla uygulanabilmesi için siyasi, etnik, mezhepsel ve kültürel tüm farklılıklarımızın haklarına sahip çıkıyoruz” deniyor. Tüm temel hakların ve özgürlüklerin kısıtlandığı ve baskı altında olduğu, kendi siyasetiyle uyuşmayan her türlü siyasi, etnik, mezhepsel ve kültürel kesimlerin sesini kısmak için elinden geleni ardına koymayan Erdoğan rejiminin bu lafları etmesi, ancak toplumla alay etmek anlamını taşıyabilir…