Japon Yönetmen Shoei Imamura, 1983 Cannes Film Festivalinde en iyi yönetmen ödülünü aldığı Narayama Türküsü (The Ballad of Narayama) filminde 19. yüzyılın sonlarında Narayama Dağı’nın eteklerindeki ücra bir Japon köyünde aşırı yoksullukla başa çıkabilmek için benimsenen acımasız bir geleneği anlatır: 70’ine gelen ihtiyarlar ölüme terk edilmek üzere dağın doruğuna bırakılır. 21. yüzyılda, Türkiye’de Narayama dramının tümüyle geçmişte kaldığını söylemek mümkün mü? Emekli aylığı kuyruğunda ölen emekliler, çöpe atılan yiyecekleri toplayan yaşlı insanlar, bir ömür çalışıp emekli olduğunda huzur bulmayı uman ama daha güvencesiz ve eğreti işlerde çalışmak zorunda kalan emekliler Narayama dramının sürdüğünü göstermiyor mu?
Sosyal güvenlik insanın fizyolojik, toplumsal ve iktisadi risklere karşı korunmasını sağlayan adeta mucizevi bir hak. 20. ve 21 yüzyılda Narayama dramının azalmasının nedeni sosyal güvenlik haklarının yaygınlaşması olsa gerek. Sosyal güvenlik yaşamını sürdürecek gelirinin çalışamadığı veya artık dinlenmesi gereken dönemlerinde de güvence altına alınması demek. Emeklilik sosyal güvenlik haklarından en önemlisi. Artık çalışamayan veya ömrünün kalanını dinerek ve çalışmadan yaşamak isteyenlerin insanca yaşayacak gelirinin ve güvencesinin olması demek. Bunlar emekli aylığı, sağlık güvencesi ve günlük yaşamda sağlanan çeşitli kolaylıklar olarak sıralanabilir.
İnsan ömrünün en uzun, en zahmetli faaliyeti, insanın en güzel yıllarını kaplayan faaliyet iktisadi amaçlı çalışmadır. Bu nedenle pek çok dilde çalışma kavramının etimolojisinde acı ve zahmet vardır. Eski Türkçede emgek (emek), İngilizcede labour, Fransızcada travail, Farsça: Rençper sözcüklerinin kökeninde acı ve zahmet vardır. İşte çalışan insanın bu uzun ve zahmetli sürecin ardından emekli olmayı bir kurtuluş, bir huzur dönemi olarak görür. O yüzden emeklilik her çalışanın düşüdür. Emeklilikte yapılacaklar planlanır. Ancak bunun için ne zaman emekli olacağınız, emeklilik yaşı, emeklilikte ömrünüzün kaç yılının geçeceği, emeklilikteki maddi olanaklarınız (kıdem tazminatı ve emekli aylığınız) önem taşır.
“Eski” ve “yeni” Türkiye’de emeklilik
Richard Sennett Karakter Aşınması adlı kitabında farklı kapitalizm dönemini bir baba oğulun çalışma hayatı üzerinden ele alıyor. Baba Enrico Fordist –istikrarlı- kapitalizmin döneminin sıradan bir işçisiydi, oğul Rico ise esnek ve istikrarsız kapitalizmin “başarılı” ama güvencesiz çalışanı. Ben de size Türkiye’nin iki farklı döneminde emekliliği bir baba oğul üzerinden anlatmaya çalışacağım.
Babam “eski” Türkiye’de sendikalı bir kamu işçisiydi. Ahmet Makal Hoca’nın kullandığı bir kavramla ifade edecek olursam “köylü-işçiydi”. Köyde çay üreticiydi ama toprağı azdı ve sigortalı olmak mühimdi. Bir Karadeniz köyünde kurulu bir kamu çay fabrikasına girdi. Sendikalı, kadrolu ve toplu sözleşme kapsamında bir işçiydi. Sendikayı çocukken bir köyde babamın sendikalı olması vesilesiyle duymuştum. Sendika ve sigorta iyi bir şey olarak bellenmişti köyde. Babam 55 yaşına kadar çalıştı ve 1985’te emekli oldu. Aldığı kıdem tazminatıyla İstanbul’da bir ev alabildi. Emekli olduktan sonra 30 yıl yaşadı. Başlangıçta emekli aylığından şikâyet etmezdi ancak son yıllarda emekli aylığı sıkıntısı çekmeye başlamıştı.
Kardeşim babamın tersine Türkiye’nin en büyük metropolünde çalıştı. Çalışma yaşamı istikrarlı değildi. Farklı işlerde çalıştı. Son 20 yılını Türkiye’nin en büyük spor kulüplerinin birinde sayısız taşeron şirkette çalışarak geçirdi. Anlı şanlı ve kendini bir “cumhuriyet” olarak tanımlayan ve bir futbolcuyu milyonlarca dolara transfer eden bu kulüp “o taşeron şirket senin bu taşeron şirket benim” 20 yıl çalıştırdı kardeşimi. Ücreti düşüktü, sigortası düşük yatırıldı. Bazı dönemler sigortasız çalıştırıldı. Kardeşim 50’li yaşlarının ortalarında yakalandığı ağır hastalık nedeniyle erken yaşta emekliye ayrılmak zorunda kaldı. Babam kıdem tazminatıyla İstanbul’da ev almıştı kardeşim kıdem tazminatını alabilmek için anlı şanlı kulübe dava açmak zorunda kaldı. Henüz kıdem tazminatını alamadı. Dava sonunda alsa bile değil bir ev almak, evin mutfağını alması bile mümkün değil. Babamın kıdem tazminatıyla aldığı evde şimdi kardeşim oturuyor. Kardeşime asgari ücretin yarısı civarında emekli aylığı bağladılar. Düşük emekli aylığı nedeniyle çalışmayı düşünüyor ama tedavisi sürdüğü için çalışması mümkün değil. Oysa babam emekli olduğunda alt sınır asgari ücretti. İşte babamın ve kardeşimin öyküsü üzerinden size “eski” ve “yeni” Türkiye’de emeklilerin hali pürmelali!
Daha geç ve daha güç emeklilik: “Yeni” Türkiye’de emeklilik daha geç ve daha güç hale geldi. 1999’da adına “sosyal güvenlik reformu” dedikleri ve sendikaların “mezarda emeklilik” olarak niteledikleri 4447 sayılı yasayla başladı her şey. Bugün Emeklilikte Yaşa takılanlar (EYT) olarak bilinen meselenin kökeni budur. Bir çırpıda çalışanların emekliliğini 15-18 yıla varıncaya kadar ötelediler. Bugün EYT’lilerin feryadı budur. İşe girdiğinde 2020 veya 2013’te emekli olabilecek bir çalışanın emekliği yaş koşulu nedeniyle 2035 veya 2038’e sarktı. Bu durum daha sonra 2008’de yapılan bir başka sosyal güvenlik düzenlemesiyle (5510 sayılı yasa) devam etti. 2000’li yıllarda işe girenler “eski” Türkiye’ye göre 17 ile 27 yıl daha geç emekli olabilecekler ve daha fazla pirim yatırmak zorunda kalacaklar. Bunun anlamı emeklilikte geçen ömrün azalmasıdır. Yeni Türkiye’de daha kısa emeklilik söz konusu.
Daha düşük emekli aylığına mahkûm olanlar: “Yeni” Türkiye’de emekli aylıkları giderek düşüyor. Emekli aylığı bağlama oranları düşürüldü. Emekli aylıkları alt sınırı kaldırıldı ve emekli aylıklarının hesaplanmasında milli gelirinin tamamının hesaba katılması uygulamasından vazgeçildi. Yüzde 30 ile yetinildi. Sonuçta bugün yaşanan oldu. Emekli aylıkları hızla düştü. Asgari ücretin yarına ve daha altına geriledi. Emekli aylıkları o kadar düştü ki emekli aylığını alt sınırını Hazine katkısıyla 3.500 TL’ye çekmek zorunda kaldılar.
Çalışmak zorunda kalan emekliler: Emekli aylıklarının yetersizliği emeklilerin işgücü piyasasına girişini artırdı. Emekliler dezavantajlı grup oldukları için daha güvensiz ve eğreti işlerde çalışıyorlar. Bir ömür çalışıp emeklilikte dinlenmek hayal oldu. Siz bakmayın SGK’nin internet sitesindeki mutlu emekli fotoğraflarına! Onlar ticari fotoğraf depolarından alınmış batılı emekli fotoğraflar. Ülkemin emeklisi çalışıyor. DİSK-AR tarafından yapılan bir çalışmaya göre 2000’li yıllarda işgücü piyasasında emekli oranı yüzde 36’dan yüzde 46’ya çıktı. Emeklilerin yarısına yakını iş arıyor veya çalışıyor.
Milli gelirden zırnık koklatılmayan yoksul emekliler: Bir ömür çalışarak katkıda bulundukları ekonomik büyüme ve refahtan emekliler pay alamıyor. Emekli aylıklarının ilk hesaplanmasında ekonomik büyümenin sadece yüzde 30’u dikkate alınıyor. Emekli aylıklarının artırılması sırasında ise ekonomik büyümeden (milli gelir artışından) zırnık koklatmıyorlar. Emekli aylıkları TÜİK tarafından saptanan resmi enflasyona göre artıyor. Oysa emeklinin harcamaları gıda ağırlıklı ve emeklinin gıda enflasyonu ortalama resmi enflasyonun çok çok üstünde örneğin Eylül 2022’de resmi enflasyon yüzde 80 civarında iken emeklinin gıda enflasyonu yüzde 115 civarında. Bir yandan büyümeden pay alamayan öte yandan resmi enflasyona hapsedilen emekli yoksullaşıyor.
Kısaca 2000’li yıllarda “reform” diye diye yoksul ve mutsuz milyonlarca emekli yaratıldı! 21. yüzyıl Türkiyesi’nde “Narayama Türküsü” devam ediyor hâlâ!
BirGün / 02.10.22