AKP, “siyasi terörist” dediği HDP ile uzun zaman sonra resmi görüşme yaptı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ başkanlığındaki AKP heyeti, “Anayasa teklifi” gündemiyle HDP’yi ziyaret etti. Ziyarette, HDP Sözcüsü Ebru Günay ile HDP Grup Başkanvekilleri Meral Danış Beştaş ve Saruhan Oluç yer aldı. Anayasa değişikliğine destek istemek için geçen uzun sürenin ardından AKP, HDP’nin kapısını çalarken, MHP önce, “bu görüşme trafiğindeki heyette kendilerini temsilen bir ismin yer almadığına” dikkat çekti ve “salı gününü bekleyin” dedi. Beklenen gün geldiğinde, HDP için her fırsatta “PKK’nin uzantısı”, “fitne yuvası” ifadelerini kullanan Bahçeli, partisinin TBMM’deki grup toplantısında söz konusu görüşmeyi “Son derece doğal ve doğru bir adım” olarak değerlendirdi. “Bizim gözümüzde CHP neyse HDP de odur” diye de ekledi.
Meral Danış Beştaş, Bekir Bozdağ’ın ekibiyle yapılan ziyaret sonrası MYK’mızla görüşüp karar vereceğiz açıklamasında bulunurken, CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin ise, AKP ve HDP’nin görüşmesinde çekilen fotoğraf için “Bu fotoğrafla kamuoyu siyasetin ne kadar sahte olduğunu ne kadar ikiyüzlü olduğunu somut şekilde gördü” açıklamasıyla AKP’nin tutarsızlığına-yüzsüzlüğüne işaret etti. AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan ise,“Görüşmeseydik, ‘başörtüsüyle ilgili değişiklikte samimi değilsiniz’ derlerdi bize. ‘Niye tüm gruplarla konuşmuyorsunuz?’ derlerdi” ifadelerini kullanarak görüşmeyi savundu.
Eski AKP Milletvekili Mehmet Metiner ise, “HDP’yi hem TBMM çatısı altında olmaması gereken terör örgütünün siyasi partisi olarak suçlamak, hem de anayasa değişikliği için muhatap alıp görüşmek, AK Parti açısından sıkıntılı bir yeni durum” sözleriyle rahatsızlığını ya da AKP’nin tutarsızlığını dile getirdi. AKP Merkez Karar Yürütme Kurulu üyesi olan Orhan Miroğlu da “Fotoğrafa, ‘Türkiye Yüzyılı’ vizyon belgesinin felsefesi üzerinden de ayrıca bakılabilir... Yeter ki, HDP karşısına çıkan fırsatları, bu defa da ıskalamasın!” yorumunda bulundu.
İktidar ve düzen muhalefetinin Kürt sorunu riyakarlığı
Türkiye’nin seçim süreci içinde olduğundan hareketle, dinci-faşist iktidar bloğundan düzen muhalefetine kadar gözler, Kürt seçmenin nasıl bir tavır alacağına çevrilmiş durumda. Zira seçim tartışmalarının odağında olan seçmen kitlesinin büyük bir bölümünü Kürtler oluşturmaktadır. Dolayısıyla HDP’de örgütlü olan Kürt seçmenin oy tercihi seçimlerde kritik önem taşıyor ve HDP’nin tutumu belirleyici bir rol oynuyor. Bundandır ki hem dinci-faşist iktidarın “kaybetmesinden” ve hem de düzen muhalefetinin “kazanmasında” belirleyici bir etki sağlayacak olan Kürtleri kazanmak, “Cumhur” ve “Millet” ittifakının temel gündemleri arasındadır. Özellikle de seçim süreçlerinde Kürt halkıyla, onun legal alandaki-parlamentodaki örgütlü gücü olan HDP ile ilişkilerin düzey ve içeriğini de bu belirlemektedir.
Aralarında parti eş başkanları, milletvekiller ve belediye başkanlarının olduğu binlerce Kürt siyasetçi cezaevlerine doldurulurken, belediyelere kayyumlar atanmışken, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için fezlekeler düzenlenirken, HDP hakkında kapatma davası açılmışken, Kürt gazeteciler tutuklanıp, Kürtlere karşı cinayet ve linçler örgütleniyorken, Kürt halkına ve meşru temsilcilerine karşı içerde şoven-ırkçı bir kudurganlık sergileniyorken ve ülkenin “bekası” yalanıyla sınır dışı operasyonlarla kimyasal gaz da olmak üzere her türlü ölüm ve yıkım kusuluyorken, HDP ile ilişki halinde olan her parti, kurum ve kişi “terörist” ilan ediliyorken, “Millet ittifakı” bile HDP üzerinde “teröre destek” vermekle suçlanıyorken, AKP heyeti HDP’yi ziyaret etmesi tartışmalara yol açtı.
Bu ziyaret lehte ve aleyhte tepkilere konu oldu, günlerce tartışmanın odağına oturdu. Dinci-faşist iktidarın Kürt sorunu üzerinden yeniden kirli oyunlar hazırlıyor olabileceğine yorumlandığı gibi yersiz beklentilere de konu edildi. Zira Kürt sorunu konusundaki riyakar tutum, her seçim sürecinin neredeyse ayrılmaz bir parçası haline gelmiş bulunuyor. Kürt halkı ve Kürt sorununun her dönem AKP ve Erdoğan için ihtiyaca uygun olarak istismar edildiği gerçeğinden hareketle “AKP-HDP anlaşacak mı, yeni bir açılım mı?” gibi temelsiz tartışmaları bile gündeme getirdi. Seçim vesilesiyle Kürtlere duyulan ihtiyaç sonucu HDP’nin kapısını çalmak zorunda kalan AKP’nin elbette ki böyle adımlar atmaya ne niyeti ne de gücü yoktur.
AKP iktidarının 2015 ve sonrasındaki icraatları, Kürt sorununda izlediği imha politikası ve inkarcı çizgiye dönerek ortağı olan MHP ile tırmandırdığı ırkçı-şoven kudurganlık vb. adımlar, Kürt seçmeninin AKP’den kopmasını sağladı. Gelinen aşamada dinci-faşist iktidar Kürt halkına vaatlerde bile bulunamaz hale gelmiş durumda. Hiçbir manevra Kürt halkının AKP’ye güvenmesi ve inanmasını sağlayamaz. 6’lı Masa’nın da Kürt seçmende beklenti oluşturmadığı görülüyor. Bunun temel nedeni, kuşkusuz ki 6’lı Masa’nın Kürt halkının meşru taleplerine en geri noktada bile yanıt veremiyor olmasıdır. “AKP sonrası Türkiye’nin restorasyonu”nu içeren “Demokratik Cumhuriyet” programında bile HDP’nin şeytanlaştırılmasıdır. Dahası AKP iktidarının yedeğine düşmesi, milliyetçi söylem ve tutumu, Kürtlerin yok sayılması ve dışlanması vb. düzen muhalefetinin Kürt halkı üzerinde herhangi bir etkide bulunmamasına yol açıyor. “Yeni demokratik Türkiye kurma” hedefiyle yola çıkan ve Kürt seçmenin desteğine de muhtaç olan Millet İttifakı’nın, HDP’yi dışlaması ve Kürt halkının meşru taleplerini yok sayması başka bir sonuç da yaratamaz zaten.
Yeniden diyalog süreci ihtimali mi, temelsiz hayaller mi?
Adalet Bakanlığı’nın başkanlığında AKP heyetinin HDP’yi ziyaret etmesi olmadık tartışmalara ve abartılı değerlendirmelere yol açtı. Oysa görüşmenin sebebi ve konusu, başörtüsü meselesiyle ilgili anayasa değişikliği teklifidir ve bu normalinde sıradan bir davranıştır. Bu konuda AKP “derdini” anlatmak ve destek istemek için diğer partileri olduğu gibi HDP’yi de ziyaret etmiştir. Bu, neredeyse fırtınanın kopmasına yetti. Türlü fikir, yorum ve değerlendirmeler arasında AKP’nin bir şekilde ve yeniden çözüm-diyalog sürecine dönebileceği gibi dayanıksız iddialar da var. Ancak AKP iktidarının yeniden müzakere ve diyalog politikasına yönelmesi olanaklı görünmüyor. Kürt sorunu Türkiye’nin temel konusu ve gündemi olduğuna ve çözülene kadar da böyle kalacağına göre, koşullara, zamana, uluslararası dengelere ve ihtiyaca bağlı olarak “siyasi çözümün” konusu haline gelebilir. Ama bugünkü koşullarda AKP-MHP blokunun ve sermaye devletinin böyle bir “açılım” niyeti görünmüyor.
Emperyalizmin ve işbirlikçi burjuvazinin bölge politikaları, yıllar önce devletin Kürt açılımını bir ihtiyaç haline getirmişti. Zira Kürt sorununun yatıştırılması ve denetim altına alınması gerekiyordu. Sınırlı bazı tavizlerle bunun başarılabileceği ve böylece silahlı biçimiyle Kürt hareketinin bir biçimde tasfiye edilebileceği hesabı yapılıyordu. Sonraki süreç, bu ön kabul ve inancın temelsiz olduğunu ortaya koydu. Kürt sorunu yatıştırılmak bir yana çözümünü daha şiddetli bir biçimde dayatarak yerli yerinde duruyor ve herhangi bir çözüm olanağı da görünmüyor. Zira AKP iktidarı ve onun şahsındaki sermaye devleti, Kürtlerin bir ulus olarak varlığını, bundan doğan meşru ulusal haklarını ret ve inkar çizgisini derinleştirerek sürdürmektedir. Ulusal sorunda gerçek özgürlük ve tam eşitlik, sermaye düzeninin doğasına, dinsel gericiliğin de ideolojik kimliğine aykırıdır. Kürt halkının meşru hakları da dinci gericiliğin umurunda değildir.
Dolayısıyla AKP-MHP faşist blokunun gündeminde açılım değil, fakat tümüyle tasfiye planı vardır. Erdoğan’nın Diyarbakır gezisi, AKP heyetinin HDP ziyareti, zaman zaman Kürtlere dost görünme şovları gibi adımlarsa, Kürt halkında temelsiz beklentiler yaratma ve kendi oy potansiyelini koruma, eriyen oylarını durdurma ve mümkünse seçimlerde HDP’nin desteğini alma amacı taşımaktadır. Derin tarihi kökleri ve kapsamlı toplumsal boyutları olan Kürt sorununun gerici burjuva sınıf düzeni koşullarında ve AKP iktidarı altında, iki ulusun tam eşitliğine ve gönüllü birliğine dayalı bir çözüm, hayalden öte bir anlam taşımamaktadır.