Saray rejiminin önde gelen “yerli/milli” aparatları TRT, TÜGVA, TÜRGEV, SETA Vakfı, İHH, ÖNDER İmam Hatipliler Derneği ve Dünya Etnospor Konfederasyonu’nun Avrupa Birliği’nden fon aldığı ortaya çıktı. Kendisine biat etmeyenleri “dış güçlerin maşası” olmakla itham ederek zindanlara dolduran saray rejimi, aparatlarını da “yerli-milli” safsatasıyla topluma pazarlıyor. Oysa gazeteci Metin Cihan’ın sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda ortaya koyduğu kanıtlar, bu aparatların iplerinin emperyalistlerin elinde olduğunu gösteriyor.
Çocuk istismarı, kara para aklama, rüşvet gibi birçok iğrenç suçları ayyuka çıkmış bu kurumlar eğitim, yargı, sağlık, medya gibi toplumsal yaşamın birçok alanında dinci-gerici ideolojiyi emekçilere dayatmanın aracı olarak kullanılıyor. Söz konusu kurumlar rant ve yağma ile doğanın katledilmesinden eğitim müfredatlarının belirlenmesine, “aile” çalıştaylarından psikolojik “danışmanlığa” kadar hemen her yerde söz sahibiler.
AB tarafından fonlandığı açığa çıkan kurumlardan biri olan SETA’nın temel işlevlerinden biri saray rejiminin politikalarını Avrupa ülkelerine pazarlamak. Bu kurum tarafından hazırlanan raporlar üzerinden iktidarı eleştiren gazeteciler hedef alındı, bazı muhalif medya kanalları kapattırıldı.
ÖNDER İmam Hatipliler Derneği ise yakın zamanda henüz tasarı aşamasında olan müfredata ilişkin orta çağ artığı gerici fikirlerini MEB’e iletti. MEB’le ortak projeler yürüten, okullarda çocukları hedef alan gerici faaliyetler gerçekleştiren bu dernek, bilimsellikten ve laiklikten kopuk olarak hazırlanan yeni müfredat taslağını bile yeterince “manevi ve İslami” bulmadığını öne süren bir rapor hazırladı. Beklentilerini bakanlığa ileten derneğin işlevi, eğitim alanında çocukları hedef alan gericiliği yaygınlaştırmak ve derinleştirmektir.
Fonlanan kurumlardan bir diğeri ise Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın sahibi olduğu Dünya Etnospor Konfederasyonu’dur. Oğul Erdoğan’ın “hobilerine” devasa kaynaklar aktarılması ile gündeme gelen bir “spor” konfederasyonudur.
Çocuk istismarı ve taciz olaylarıyla bilinen TÜGVA da kara para aklama, adam kayırmacılığı, rüşvet gibi rezil suçlarla adı sıkça anılan bir vakıf. Bu denli çürümüş gerici bir vakfa MESEM kapsamında ilkokul ve ortaokulların kapısı ardına kadar açıldı.
Buz dağının yalnızca görünen kısmını oluşturan yukarıdaki gerici kurumların icraatları kuşkusuz emperyalistlerin doğrudan onayı dahilindedir. Çünkü emperyalistlerin Türkiye’deki sözcüsü saray rejimi, emekçilerin ağır yaşam ve çalışma koşullarına rıza göstermesini, kirli savaşlara sessiz kalmasını, baskı ve yoksulluğa boyun eğmesini bu yolla sağlayabiliyor. Rant ihalelerinden daima en büyük pastayı kapan bu kurumların sözcüleri utanmadan emekçilerin işsizliğe, sefalete, açlığa “sabır” göstermesi için “dini” vaazlar veriyor.
***
Sermaye devleti cemaatleri ve dini vakıfları sermaye düzeninin ihtiyacına göre bazen açıktan bazen gizliden emekçilere karşı uğursuz bir rol oynayacak şekilde her zaman kullandı. Sermaye sınıfının çıkarlarını temsil eden iktidarlar hem işledikleri suçların üzerini örtmek hem emekçilerin zihinlerini bulandırmak için bu gerici örgütlenmelerle daima işbirliği içinde oldular, onları birer aparat olarak kullandılar. Emperyalizmle ilişkilerin gelişmesi ve NATO üyeliği ile birlikte faşist çeteler, gerici tarikat ve cemaatler toplumsal mücadeleye karşı kullanıldılar. 1960’lı yıllarda CIA’nın “Komünizmle Mücadele Dernekleri” projesi de bu kurumlar kullanılarak hayata geçirilmişti.
Emperyalist merkezlerde “Ilımlı İslam modeli” diye planlanarak kurulan AKP de iktidarı boyunca efendilerine hizmette kusur etmedi. AKP’li yıllar tarikat ve cemaatlerin palazlandığı, servetlerine servet kattıkları bir dönem oldu. Ucuz işgücü cennetine çevrilen ülkede yağma ve talana açılmamış doğal alan, özelleştirilmemiş kamu kurumu, satılmamış arazi bırakılmadı. “Yerli-milli” olmakla övünen saray rejiminin şefi Tayyip Erdoğan, icraatları ile emperyalizmin en sadık hizmetkarı olduğunu her fırsatta kanıtladı / kanıtlıyor.
Öte yandan, kendisine muhalif olanları “dış güçlerin maşası” ilan eden saray rejimi özellikle medyayı hedef alan “etki ajanlığı” diye bir yasa hazırladı. 9. Yargı Paketi’ne eklenen “Etki ajanlığı” maddesi Meclis’ten geçtiği koşullarda ilk kapatılması ve yöneticileri tutuklanması gereken kurumlar saray rejiminin emperyalistler tarafından fonlanan bu aparatları olmalıdır. Ancak emperyalistlerin kuklası olan bu rejim tüm iki yüzlülüğüyle yargıyı da kendine göre kullanarak aparatlarını “kapsam dışı”na alacaktır. Zira yargı iktidara muhalifler üzerinde sopa, kirli suçların üzerini örtme işlevi de görüyor. Söz konusu yasanın esas hedefi ise, on milyonları sefalete sürükleyen mafyatik rejimi eleştirenleri “zindan tehdidi” ile susturmaktır.
İktidarı boyunca “dünya beşten büyüktür” gibi laflar eden Tayyip Erdoğan’ın tepesinde oturduğu saray rejimine dair ortaya çıkarılan gerçekler, bu “yerli/milli” sahtekar takımının iplerinin emperyalistlerin elinde olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
K. Düşgör