7 Ekim Aksa Tufanı eyleminden sonra “sol söylem” kullanan, bir kısmı kendine sol, sosyalist ya da anarşist sıfatlar biçen ama aynı zaman emperyalist/Siyonist güçlerin Gazze’de yürüttükleri soykırım savaşına destek veren "bir tür" ortaya çıktı. Bu tür, Filistin’de Hamas’ın etkili olmasını ve Aksa Tufanı eylemine önderlik etmesini gerekçe göstererek Filistin halkının işgale karşı direnişini karalama kampanyası başlattı. Kimileri sosyal medya aracılığıyla, kimileri ise yazdıkları makalelerle bunu yapmaya devam ediyorlar.
Böyleleri, siyasi açıdan yeni türden bir ucubeliğin cisimleşmiş hali olarak rolünü oynuyor. İnsani, ahlaki ve vicdani açılardan ise tam bir çöküşü temsil ediyorlar. Aynı anda dinciliğe, gericiliğe karşı, hak ve özgürlüklerden yanaymış gibi laflar ediyor ama tarihin tanık olduğu en vahşi, kullandığı araçlar bakımından bir ilk olan soykırıma destek veriyorlar. 76 yıldan beri toprakları işgal edilen, ırkçılığa maruz bırakılan, sürgün edilen, katledilen bir halkın direnişini, “orada dinci bir örgüt var” diyerek karalıyor, öte yandan işgalci, soykırımcı dinci-faşist bir rejime hizmet ediyorlar.
Sol harekete “akıl verme” aymazlığı
Dolaylı ya da doğrudan soykırım savaşına destek veren kimi figürler, aldıkları utanç verici tutum yetmezmiş gibi, sol hareketlerin Filistin ve Lübnan direnişlerine destek vermesinden de rahatsız oluyor. Bununla kalmıyor, hadlerini aşarak işi “sola akıl verme” noktasına vardırıyorlar.
Bunlardan biri, 3 Ekim’de Gazete Duvar’ın sitesinde “konuk yazar” diye makale yayınlayan Alaattin Bilgiç’tir. “Özgürlük adına gericiliğe ortak olmak” başlığını kullanan Bilgiç, tercih ettiği başlıkla Filistin ve Lübnan direnişlerine destek veren sol hareketleri “gericiliğe ortak olmakla” itham ediyor.
Yazısına “teorik” bir hava katmaya çalışan Bilgiç Judith Butler, Laclau, Hannah Arendt, Max Weber gibi isimlere atıflar yapıyor. Totaliter yapılara karşıymış görüntüsü vermeye çalışan Bilgiç, solun temel değerleri, özgürlük, eşitlik, cinsiyet eşitliği, toplumsal adalet gibi konularda “hassas” olduğu görüntüsü vermeye çalışıyor.
Bilgiç, Aksa Tufanı hareketinin birinci yıldönümünden dört gün önce yayınlanan yazısında emperyalist/Siyonist barbarların Gazze’de yaptıklarına dair tek kelime etmiyor. Lütfetmiş, “Lübnan ve Filistin halklarıyla dayanışma göstermek önemli olsa da”, diye yarım cümle kurmuş. Bu yarım cümleyi de “sol soykırım savaşına karşı direnenleri desteklememelidir” demek için kuruyor.
Özgürlükçü, kadın ve çocuk hakları konusunda pek “hassas” olan Bilgiç, hizmet ettiği güçlerin Gazze’de taş üstünde taş bırakmamasıyla, 30 binden fazlası kadın ve çocuk, -enkaz altındakilerle birlikte- en az 60 bin kişiyi katletmesiyle ilgilenmiyor. Liberal kafanın ürünü laflar ederken “solu aydınlatan teorisyen” havalarına bürünüyor. Emperyalist, Siyonist, soykırım gibi sözleri ağzına almaktan kaçınan ödlek bir kafayla sola ders vermeye kalkışıyor. Derdi sol hareketlere, emperyalist/Siyonist barbarlara karşı direnen örgütlerin “ne kadar gerici” olduğunu ve onlarla “araya net bir çizgi çekmenin önemini” anlatmakmış.
Sola “akıl verme” aymazlığı içinde olan bu kişi, Gazze’de soykırım savaşı yürüten çağımızın en gerici en vahşi güçleriyle arasına bir çizgi çekemiyor. “Özgürlükçü Bilgiç”in, Beyrut’ta toplu konutların bir tonluk Amerikan yapımı bombalarla yerle bir edilmesine, “gerici Nasrallah’ı” öldürmek için yüzlerce sivilin katledilesine hiçbir itirazı yok. Ama sol hareketlerin Nasrallah’ın katledilmesine tepki göstermesini “ahlaki değerleri” kaldırmıyor. Ona göre “Hizbullah ve Hamas gibi örgütlerle dayanışma gösteren sol çevreler… etik bir sapmaya düşerler”. Soykırımcı barbarlara söz yok, buna karşı direnenlere destek vermek ise “etik sapma”. “Bilgiç yazar” etik konusunda o kadar hassas ki, F-15, F-16 hatta F-35 savaş uçaklarıyla “gerici Hizbullah ve Hamas’a” karşı yürütülen savaşa destek veriyor. Bu savaşa karşı direnenleri karaladığına göre, Amerikan emperyalizminin “teknoloji harikası” savaş uçakları ve bir tonluk bombalarından özgürlük ve cinsiyet eşitliği umuyor olmalı.
Emperyalist/Siyonist propaganda diliyle konuşmak
Sola “teorik akıl” vermeye kalkışan Bilgiç, reel politik alana gelince çapını gösteriyor. “Entelektüel çantasında” emperyalist/Siyonist medya tekellerinin savaş propagandası olarak kullandığı argümanlar dışında bir şey olmadığı görülüyor. Yani tam bir sefalet hali.
Yazara göre Husiler ve Hizbullah’ın emperyalist/Siyonist sömürgecilere karşı verdikleri mücadele, İran’ın vekalet savaşlarından öte bir anlam taşımıyor. Bilgiç, Gazze’deki soykırım savaşının durdurulması için “dayanışma cephesi” açan iki hareketi hedefe çakıyor. Hizbullah’ın, Gazze’de soykırım yapan işgalci İsrail savaş aygıtına karşı saldırılar düzenlemesi, Husilerin ise soykırımcı İsrail rejimine mal taşıyan gemilere Kızıldeniz’i kapatması, bundan dolayı ABD-İngiliz emperyalistleri ve İsrail tarafından bombalanmasının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Bilgiç’e göre “Bu grupların sadece İran’ın stratejik çıkarlarına hizmet ettiği ve otoriter yapılar kurdukları gerçeği göz ardı edilmemeli”.
Emperyalist/Siyonist savaş propagandasının argümanlarıyla konuşan Bilgiç, onların küstahlığını takınmakta da bir sakınca görmüyor. Sömürgeci emperyalist/Siyonist zihniyetin yansıması olan bu söyleme göre Lübnan ve Yemen halklarının bir iradesi yoktur. Gazze’deki vahşi soykırımı durdurmak için Filistin halkıyla dayanışma içinde olamazlar. Onlar işgalcilere, zorbalara karşı direnemezler. Onlar sadece İran’ın kullandığı vekiller. Sömürgeleştirilmiş zihnin ürünü ahlaki düşkünlük bu olsa gerek…
Şarlatanlık, cehalet ya da ikisi
“Bilgiç yazar” IŞİD ile Hizbullah’ı aynı kefeye koyarak sol hareketleri “aydınlatıyor” ve böylece “ahlaki değerlerin korunmasının önemi” konusunda uyarıyor.
Soykırım savaşında “propaganda taburu” olarak görev alan emperyalist/Siyonist medyadan aşırdığı argümanlara sığınan Bilgiç, birinin Şii diğerinin Sünni olması dışında IŞİD ile Hizbullah arasında hiçbir fark olmadığını buyuruyor. İkisinin de ideolojik kaynakları, kurmak istedikleri düzen, kullandıkları araçlar aynıdır. “IŞİD ne ise Hizbullah da odur” Bilgiç’e göre. Bu çağda şarlatanlığın bu kadarına pes denir ancak.
Bilgiç bir şarlatan mı bir cahil mi? Bilemiyoruz. Muhtemeldir ki her ikisi… Güya gazeteci olduğuna göre, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un “IŞİD’i biz kurduk” itirafından habersiz olamaz. Aynı şekilde Hizbullah’ın Lübnan’ı işgal eden İsrail’e karşı direniş için kurulduğunu bir yerlerden duymuş olmalıdır. Hizbullah’ın 2000 yılında İsrail’i 18 yıl boyunca işgal ettiği Lübnan topraklarından kovduğunu bir yerlerde okumuştur. Ne de olsa bir "teorisyen"…
Temmuz 2006’da İsrail’in başlattığı Lübnan işgali saldırısını, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, “Yeni bir Ortadoğu’nun doğum sancıları” diye tanımlamıştı. O saldırıda Hizbullah direnişinin kırılacağı, bunun ise ABD-İsrail tasarımı olan yeni bir Ortadoğu’nun doğumuna yol açacağı hesaplanıyordu. 33 gün süren savaşta Hizbullah’ın ırkçı-Siyonist rejimi hezimete uğrattığı ve işgalcilerin Lübnan topraklarından çekildiği, Bilgiç dahil kimse için bir sır değil. Gazze’deki soykırıma ağır bedeller ödemek pahasına da olsa ilk itiraz eden ve bunu işgalci İsrail ordusunun Lübnan sınırındaki mevzilerini vurarak pratik bir tutumla birleştiren de Hizbullah’tır. Az-buçuk haber izleyen ya da okuyan herkes bunları biliyor. Bu arada Bilgiç’in yazısı yayınlandığında işgalciler yine Lübnan topraklarına girmek için sınırsız bir vahşetle saldırıyor, ancak Hizbullah’ın direnişiyle engelleniyordu. Böyle bir örgütün “direnişçi” sıfatıyla anılmak için, zihni emperyalist/Siyonist propaganda aygıtları tarafından ele geçilmiş “sefil bir teorisyen”den icazet almaya ihtiyacı olmasa gerek.
Bilgiç’in Hizbullah’la aynı kefeye koyduğu IŞİD, ABD emperyalizmi ile bölgedeki işbirlikçileri tarafından kuruldu. Cihatçı terör örgütleri arasında barbarlıkta bir numaradır. Tam da onu kuranlara yakışır şeyler yaptı/yapıyor. Kendisinden olmayan herkesi tekfir eden, yani katli vacip sayan bir vahşetin temsilcisi IŞİD ile Hizbullah’ın hiçbir ortak özelliği bulunmuyor. Biri sömürgeci emperyalistlerin halklara karşı kullandığı bir ölüm makinesi. Diğeri ise işgalcilere karşı direnişin içinde kurulmuş. IŞİD mezhep ve din savaşlarını kışkırtıyor. Hizbullah ise Lübnan’da mezhep çatışmalarını önlemek için yıllardan beri büyük bir çaba harcıyor. Karşıtları bile olası bir iç çatışmayı engellemenin garantisi kabul ediyor. Kendi çizgisini Şii İslam’a dayandırsa da Lübnan’da mezhepçi bir politika izlemiyor. Nasrallah katledildiğinde binlerce modern Hristiyan kadın onun için yas tutmuş, göz yaşı dökmüştür. Siyasi rakipleri bile “Eyvah, Nasrallah öldürüldü şimdi başımıza neler gelecek?” diye kaygılanmaya başlamıştır.
Çoğaltılabilecek bu ve benzer örnekler sır değilken, “IŞİD eşittir Hizbullah” diyen Bilgiç, bu sahte denklemle kimi kandırabileceğini sanıyor? Sol hareketlerin, “sol maske” taksa da emperyalist/Siyonist soykırımcılara hizmet edenleri ayırt edebileceğini bilmiyor mu?
Ez cümle, Gazze’de, Batı Şeria’da, Lübnan’da soykırım savaşı devam ederken, savaş ateşi tüm bölgeyi yakacak şekilde harlanırken, bu barbarlığa ve faillerine dair tek söz etmeden buna karşı direnen örgütlere “bunlar islamcı” diyerek “sol kılığa” bürünüp saldırmak politik planda emperyalizmin dalkavukluğunu, düşünsel açıdan ise sefaletin dip çukurunda debelenmeyi anlatır. Emperyalist/Siyonist barbarlığa tek laf edemeyen liberal ödlekler ne zamanda beri sola “akıl verir” oldu?