Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) yargıçları, İsrail’in işgali altındaki Filistin topraklarında işlenen hukuksuzluğu araştırmakta kendilerinin yetkili olduğunu duyurdular.
Filistin yönetimi kararı sevinçle karşılarken, Siyonist İsrail’den anında kararı protesto eden sesler yükseldi.
“Bu kararla UCM, Filistin’de işlenen savaş suçlarını araştırmanın yolunu açmış oldu” deniliyor.
Tagesschau’da yer alan habere göre UCM tarafından yapılan açıklamada, “Filistin’in Roma Statüsü’ne taraf devlet olduğu ve sınırlarının 1967 yılından bu yana işgal edilen Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'ü de içerdiği” ifade edildi ve “Filistin, diğer üye ülkeler gibi UCM’ye taraftır” denildi. UCM açıklamasında, yetkinin kuruluş esaslarından ve tüzüğünden geldiği de vurgulandı.
Netanyahu’dan riyakar tepki
İsrail’in siyonist Başbakanı Benyamin Netanyahu, UCM kararına tepki göstererek şu açıklamayı yaptı: “UCM bu kararla siyasi bir kurum olduğunu hukuki bir kurum olmadığını bir kez daha kanıtladı. UCM gerçek savaş suçlarını görmezden geliyor ve bu kararla demokrasilerin teröre karşı savunma hakkını ihlal ediyor.” Paçalarından riyakarlık akan siyonist şef, Filistin halkına karşı işledikleri savaş suçlarını “demokrasinin kendisini savunması” diye sunmaya çalıştı. Oysa ırkçı-siyonist rejimin Filistin’de insanlığa karşı işlediği savaş suçlarının hadi hesabı yok.
Filistin “hukukun zaferini” memnuniyetle karşıladı
Filistinli yetkililer ise, UCM’nin kararı için "hukukun zaferi" diyerek memnuniyetlerini dile getirdi. Filistin Başbakanı Muhammed Iştiyye “hukukun zaferi” diyerek UCM’ye övgüler dizdi. Dışişleri Bakanlığı da “UCM ile çalışmaya hazırız” açıklaması yaptı.
Filistin yönetimi, mahkemeden İsrail’in 2014’te Gazze’de Filistinli direnişçilere karşı işlediği savaş suçunu soruşturmasını istedi. UCM, “Sadece İsrail’in değil, Gazze Şeridi’ni kontrol eden Hamas’ın eylemlerinin de araştırılacağını” duyurdu.
Filistin yönetimi UCM’nin bu kararıyla, İsrail’in Doğu Kudüs ve Batı Şeria’daki Filistin topraklarında korsan yerleşim yerleri inşasının önüne geçmeyi de hedefliyor.
Alınan karar sembolik açıdan anlam taşıyor. Zira daha bu sınırlarda da olsa bir karar alınmamıştı. Buna karşın Filistin yönetiminin İsrail aleyhine UCM’de bir davayı sürdürebilmesi kolay değil. Bu arada Filistin yönetimi her ne kadar Joe Biden yönetimi ile iyi ilişkiler kurabilmeyi temenni etse de, bu beklentinin de boş olacağı kesin. Çünkü deneyimler, ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki sadık bekçisi İsrail’in Uluslararası Adalet Divanı önünde savaş suçu ile yargılanmasına müsaade etmeyeceğini gösteriyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, 2002 yılından beri kendisini olası savaş suçlarını ve insanlığa karşı işlenen suçları araştırmak ve soruşturmakla mükellef sayıyor. Yasal dayanağını Roma Statüsü ile kuruluş ilkelerinden aldığını söylüyor.
Tüm AB ülkeleri dahil olmak üzere, 120'den fazla ülke anlaşmanın imzacıları arasında. İsrail, ABD, Çin ve Rusya gibi ülkeler ise anlaşmaya imza atmadılar.
İsrail, kuruluşundan bu yana Filistin halkı başta olmak üzere insanlığa karşı sayısız savaş suçu işlemiş ve Birleşmiş Milletler kararlarıyla da mahkûm edilmiştir. Batılı emperyalistlere sırtını dayayan siyonist rejim BM’nin hiçbir kararını tanımamış, buna rağmen herhangi bir somut yaptırıma tabi tutulmamış, bu korumadan güç alarak insanlığa karşı suçlar işlemeye devam etmiştir.
UCM’nin imzacıları arasında yer alan AB’nin emperyalist devletleri de ABD’yle birlikte, siyonist İsrail rejimini Ortadoğu’nun kalbine bir hançer gibi saplanmasının baş sorumlularıdır. Bu nedenle, UCM’nin bu yeni adımı ile İsrail’e yaptırım uygulanabileceğini ummak safdillik olur.
Emperyalistler İsrail’i koruyor. Bölge ülkelerinin başına çöreklenmiş, Ortaçağ artığı ABD işbirlikçisi rejimler ise, bugüne kadar Filistin direnişinin bölge halklarını kapsamasının önüne geçtiler. Bazıları İsrail’le açıkça suç ortaklığı yapıyor. Dolayısıyla İsrail’i ve siyonist politikalarını durdurabilecek tek güç, Filistin halkının meşru/militan intifadasıdır. Elbette siyonist işgale karşı direnen Filistin halkıyla enternasyonal dayanışmanın geliştirilmesi ve halkların bölgesel bir intifadaya varacak birleşik direnişlerinin örgütlenmesi de hayati önemdedir.