Sendika üye istatistikleri açıklandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın altı ayda bir yayınladığı verilere göre, Ocak 2024 itibariyle Türkiye’de 16 milyon 395 bin 275 işçi bulunuyor. Aynı istatistiğe göre toplam işçi sayısının %15,22’sine tekabül eden 2 milyon 495 bin 423 işçi herhangi bir sendikaya üye. Ocak 2023-Ocak 2024 arasında sendikalı işçi sayısında 165 bin 325 artış yaşanmış. İşkollarına göre en fazla istihdam “ticaret, büro, eğitim, güzel sanatlar” olarak ifade edilen işkolunda 4 milyon 222 bin 728 olarak gerçekleşmiş. Konaklama ve eğlence işkolunda bulunan 1 milyon 89 bin 231 işçi ile birlikte düşünüldüğünde, 5 milyonu aşkın işçi hizmet işkolunda çalışıyor. İkinci sırada 1 milyon 976 bin 475 işçi ile metal işkolu, üçüncü sırada ise 1 milyon 670 bin 363 işçi ile inşaat işkolu bulunuyor. İşkoluna göre istihdam sıralamasında 1 milyon 225 bin 669 işçi ile tekstil, 1 milyon 232 işçi ile taşımacılık, ağırlıklı belediye işçilerinden oluşan genel iş kolunda ise 942 bin işçi bulunuyor. Gıda işkolunda 711 bin 299, sağlık işkolunda 710 bin ve petrokimya işkolunda 608 bin 858 işçi çalışıyor. Liste banka, enerji, basın yayın vb. iş kollarına dair verilerle devam ediyor.
İstatistiklere göre ülkenin en büyük sendikası, 301 bin 456 üye ile Hak İş’e bağlı Hizmet İş Sendikası. İkinci sırada Türk Metal Sendikası 282 bin 715 üye ile bulunuyor. Üçüncü sıra ise 203 bin 424 üyeyle yine Hak İş’e bağlı Öz Sağlık İş’e ait.
İstatistikler üzerinden söylenebilecek ilk şey kuşkusuz işçi sınıfının büyük bir bölümünün sendikal örgütlülükten yoksun oluşudur. Toplam işçi sayısının sadece %15’inin sendikalı olması, yaşanan ekonomik ve sosyal yıkım karşısında işçi sınıfının bilinç ve örgütlülüğünün ne denli sınırlı olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte, sendikaların büyük bir bölümüne hakim olan sendikal bürokratik kastın bakışı, anlayışı ve icraatları nedeniyle işçi sınıfı saflarında sendikal örgütlenmeye dönük belirgin bir güvensizlik yaşandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Kimi iktisatçılara göre yaşanan ekonomik kriz, cumhuriyet tarihinin en ağır krizi. Dolayısıyla işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarında karşı karşıya kaldığı yıkım çok büyük. AKP-MHP iktidarının çok boyutlu saldırıları ise gün geçtikçe artıyor. Böylesi bir tabloda doğal ve kendiliğinden bir yönelişle de olsa sendikalaşma oranlarında bir artış beklenir. Ancak istatistiklere yansıyanlara bakıldığında geçen yılın ocak ayı ile bu yılın ocak ayı arasında sendikalı işçi sayısında yaşanan artış sadece 165 bin. Bu sayının büyük bir bölümünün işçilerin kendiliğinden çabaları ile, hâkim sendikal düzenin tüm olumsuz ve bozucu yaklaşımlarına rağmen gerçekleştiğini biliyoruz. Bunun bir kısmını ise, örneğin tescilli işçi düşmanı bürokratların tepesinde oturduğu Türk Metal Sendikası’nın, Vestel’de 17 bin işçiyi Zorlu Holding ile masa başı al-ver pazarlıkları ile üye yaptığı gerçeği oluşturuyor. Kısacası toplam işçi sayısına oranla var olan sendikal örgütlülük oranı, içinden geçilen ağır yıkım koşulları göz önüne alındığında çözülmeyi bekleyen derin bir çelişkiyi ifade ediyor.
Sendikal örgütlülüğün olduğu yerlerde ise diğer bir çelişki alanı sendikal bürokrasinin tahakkümü üzerinden yaşanıyor. Ekonomik, sosyal hak gasplarını durdurmak, yeni haklar kazanmak ihtiyacı yakıcı bir biçimde ortada dururken, sendikal ağalık düzeni bunun için gelişebilecek her türlü sınıf hareketliliğini engelleyen, kötürümleştiren, mevcut sınırlarda tutma çabasını öncelikli hale getiren bir yaklaşımla hareket ediyor. Sermayenin işçi sınıfı içindeki ajanları olarak, olası mücadele süreçlerini baştan baltalayan bir işlev görüyorlar. Mevcut ağır koşullar işçi sınıfı hareketliliğini geliştirebilecek potansiyeller barındırırken, aynı anlama gelmek üzere sendikal örgütlülük sayılarını olumlu anlamda etkileyebilecekken, ısrarla mevcut statüko korunmaya çalışılıyor. Bu açıdan bakıldığında ise sendikalara üye işçilerin de büyük bir bölümünün esasında “örgütsüz” olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. Ülkenin en büyük ilk üç sendikası sıralamasında bulunan sendikaların kim olduğuna bakmak bu “örgütsüzlük” halini gösteriyor. Hak İş, AKP’nin arka bahçesi durumunda. AKP’li belediyelerde yıllardır zorla başka sendikalardan istifa ettirilerek Hizmet İş’e üye yapılan işçiler gerçeğini biliyoruz. Hizmet İş’in sıradan bir sendikal işleyiş, mücadele vb. ile uzaktan yakından bir ilgisi olmadığı ise genel bir kanı. İkinci sırada Türk Metal bulunuyor ve gerek geçmişte gerekse yakın zamanda imzalanan MESS TİS süreçleri, Türk Metal bürokratları hakkında ek bir şey söylemeyi gerektirmiyor. Yine Hak İş’e bağlı Öz Sağlık İş, AKP’li yılların bir ürünü ve AKP gericiliğinin “sivil toplum kuruluşu” misyonuna daha uygun düşüyor. Aynı tanımlamaları bir dizi başka sendika açısından da ifade etmek mümkün. DİSK’in Genel-İş’ine bakın, CHP’nin kazandığı ya da kaybettiği belediyelerin listesini çıkartabilirsiniz.
İşçi sınıfının sendikalaşmasının önünde yasal ve fiili olarak bir dizi engel bulunuyor. “Anayasal bir hak” olarak ifade edilen sendikalara üye olmak, sermaye düzeninin tam desteğini arkasına alan kapitalistlerin azgın saldırılarıyla karşılanıyor; işten atma, baskı ve tehditler rutin uygulama olarak hayata geçiriliyor. Mevcut burjuva yasalar, “yasaları çiğneyen kapitalistleri” görmüyor, işçi sınıfının sıradan sendikal örgütlülüğü dahi büyük bir düşmanlığın hedefi haline geliyor. Buna işkolu barajları ve sendika değiştirme eğilimlerinde gösterilen saldırgan tutumlar ekleniyor. Özak Tekstil işçilerinin kendi iradeleriyle sendika değiştirme çabası karşısında yan yana gelen devlet, Özak sermayesi ve sarı sendika gerçeği çok şey anlatıyor. İşçi sınıfı ülkenin dört bir tarafında devlet, sermaye ve sendikal bürokrasinin cenderesi içerisine sıkıştırılmış durumda.
İşçi sınıfı ve emekçilerin bilinç geriliği, mücadelesinin, örgütlülüğünün sınırlılığı ve bir bütün olarak sermaye düzeninin çok yönlü kuşatması ne olursa olsun tepki ve öfke artıyor. Ekonomik ve sosyal saldırı dalgasıyla paralel gelişen bu öfke, açığa çıkacak bir kanal yaratabildiğinde önünde bulunan engelleri aşabilecek güçtedir. Parçalı ve dağınık da olsa lokal fabrika eylemleri, kimi fabrika ve işletmelerde ortaya çıkan tepkiler buna işaret ediyor. Var olan tepkileri hareketliliğe çevirmek için ön açıcı müdahaleler konusunda gösterilebilecek başarı, sınıf hareketinde yeni bir çıkışı yaratabilecek olanakları fazlasıyla içinde barındırıyor.