Bu toplumda uzlaşmaz iki sınıf vardır: Sermaye sınıfı ve işçi sınıfı. Bu iki sınıf uzlaşamaz, çünkü çıkarları birbirine terstir. Sermaye daha fazla kar elde etmek ister, bunun koşulu sömürüyü arttırmaktır. Bunun için her türlü saldırıyı hayata geçirmesi gerekir. İşçiler ise daha iyi yaşam koşulları ister, bunun için kapitalist düzenin ortadan kalkması gerekir.
Karl Marks’ın dediği gibi, bu iki sınıf doğrudan ya da dolaylı sürekli birbiriyle çatışır. Günümüzde sermaye sınıfı işçi sınıfına dönük saldırılarını pervasızca arttırmış ve onu örgütsüzlüğe itmiş durumdadır. Dünyanın birçok ülkesinde saldırılar benzer biçimde artsa da, hangi ülkede işçiler daha kararlı ve militanca mücadele ediyorsa, orada saldırıların diğerlerine nazaran püskürtülebildiğini görüyoruz.
Türkiye’de işçi sınıfı ne zaman sermayeye karşı militanca mücadele ettiyse, o zaman kazanım elde etmiştir. Tariş direnişine bakalım. İşçiler hakları için fabrikayı işgal etmiş, sermayenin saldırıları karşısında barikatlar kurmuş, sınıf kardeşlerinin desteğini de arkasına alarak sermayenin yasalarıyla değil kendi yasalarıyla hareket etmiştir. Benzer bir örnek Kavel direnişinde yaşanmıştır. Greve çıkmak yasak iken işçiler sermayenin yasa ve yasaklarını boşa düşürmüş, fiili olarak greve çıkmış ve yasalara grev hakkını yazdırmayı başarmıştır.
Bundan tam on sene önce Greif fabrikasında işçiler greve çıkmanın yeterli olmayacağını anlamış ve fabrikayı 60 gün boyunca işgal etmiştir. Bu işgal eylemiyle, sendikal bürokrasinin engellerine takılmadan, ona karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğini Türkiye işçi sınıfına göstermiştir. Greif işçileri bunları militanca davrandığı için başarabilmiştir.
Esenyurt’tan bir metal işçisi
(Emeğin Kurtuluşu’nun 1-15 Şubat 2024 tarihli 26. sayısından alınmıştır…)