Sermayenin bir dediğini ikiletmeyen gerici-faşist rejim, gözünü bir kez daha işçi sınıfının elde kalan son hakkı olan Kıdem Tazminatı’na dikti. AKP’nin başa geldiği ilk günden itibaren sermayenin istekleri doğrultusunda gündemine aldığı, ancak yeniden seçilme kaygısıyla gaspedemediği Kıdem Tazminatı, yeni ilan edilen üç yıllık “Orta Vadeli Program” (OVP) kapsamında hedefe çakılmış durumda.
Artan enflasyon ve zam furyalarıyla birlikte alım gücü her geçen gün daha da dip noktalara inen, açlık sınırının altında ücretlere mahkum edilen işçiler sessiz kaldıkça yeni saldırılar gündeme geliyor. Nitekim bu sefer, kısmen de olsa iş güvencesi sağlayan Kıdem Tazminatı da ellerinden alınmak isteniyor.
AKP-MHP koalisyonunun hazırladığı ve Saray beslemesi yandaş basının “çifte emeklilik” demagojileri eşliğinde topluma pazarladığı OVP’de yer alan “tamamlayıcı emeklilik sistemi” ile Kıdem Tazminatı hakkının gaspı bir kez daha gündeme geldi. İktidara geldiği günden beri Kıdem Tazminatı’nı gasp etmek için formül arayan AKP, şimdi MHP ile diğer şeriatçı-ırkçı suç ortaklarıyla birlikte bu saldırıyı gerçekleştirmeye hazırlanıyor.
İktidarını iyice pekiştiren dinci-faşist rejim kapitalistlerin yıllardır talep ettiği bu hamle için koşulların olgunlaşmış olduğunu var saymış olacak ki, saldırının startını verebildi. Ancak yerel seçimleri de atlatmak isteyen iktidarın bu planı 2024 yılının son çeyreğinde meclise taşıyacağı belirtiliyor.
AKP şefleri, işçi sınıfına yönelik gerçekleştirecekleri bu saldırıyı “işçiler tazminatlarını alamıyor” gibi demagojik argümanlar kullanarak yutturmaya çalışıyor. “İşçi celladı” suratlarını “işçilerden yana melek” kostümü ile örtmeye çalışıyorlar. Oysa ki Kıdem Tazminatı’nın gaspını isteyen işçiler değil TÜSİAD, MÜSİAD gibi kapitalist örgütlerdir. Tayyip Erdoğan’ın ekonomik saldırıların başına atadığı Mehmet Şimşek’in geçmişte sarf ettiği şu sözlere bakmak bile onların safını ve kirli niyetlerini anlamak için yeterlidir:
“Türkiye'de işgücü reform paketinin yapılması lazım. Kıdem tazminatının yeniden yapılandırılması lazım. Kısmi zamanlı esnek çalışmanın getirilmesi lazım ... Kıdem tazminatı konusunda dünyanın en yüksek yüklerinden biri Türkiye'nin üzerinde.”
Şimşek, bu saldırıya kılıf ararken de Kıdem Tazminatı’nın “işsizliğin sebebi” olduğunu iddia etmişti. Kapitalist sistemin kronik olarak ürettiği işsizliği Kıdem Tazminatı’na bağlayarak gülünç duruma düşmüştü. Zira az-buçuk ekonomiden anlayan hiç kimse bu kadar pespaye laflar etmez.
Faşist cunta dahi gasp edemedi
1980 askeri-faşist darbesinin şeflerinin dahi çok istediği ama gasp etmeye cesaret edemediği kıdem hakkı, o dönemde sadece bir tavan getirilerek sınırlandırılmıştı. 1975 yılında sermayenin isteği doğrultusunda asgari ücretin 7,5 katı olarak belirlenen, ancak 1979’da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen bu tavan uygulaması darbenin hemen ardından yeniden yürürlüğe sokulmuştu.
Cuntacıların başta olduğu 1983 yılında ise kat sayı asgari ücretten koparılarak memur maaşları esas alınacak şekilde düzenlendi. 1982’de asgari ücretin 7,5 katı olan tavan 4,7 katına düşürüldü. 2000’lerde asgari ücretin 3 katına düşürülen tavan AKP-MHP iktidarının özel çabalarıyla 1,75 kata kadar indirildi. Kat sayının bağlandığı memur maaşlarına yapılan seyyanen zamlar ve iktidar eliyle düşük gösterilen enflasyon Kıdem Tazminatı oranını da yıllar içinde iyice eritti. Sonuç itibariyle 12 Eylül darbesinden günümüze hem kıdem tavanının memur maaşlarına endekslenmesi hem de günümüzdeki gibi enflasyon rakamları üzerinden yapılan manipülasyonlar neticesinde Kıdem Tazminatı reel olarak ciddi oranda düşürüldü.
Ancak işçi sınıfının uğradığı bütün bu kayıplar sermayeye ve onu temsil eden AKP-MHP rejimine yetmemiş olacak ki cuntacıların dahi gelecek tepkilerden dolayı cesaret edemediği saldırıyı hayata geçirmek için pusuya yattılar.
İktidara yeni talan fonu!
Bu saldırı hayata geçerse en başta sınıfın iş güvencesi tamamen ortadan kalkmış olacak. İşten çıkarmanın hiçbir ek maliyeti olmayacağı için patronlar istedikleri zaman işten atma saldırılarını hayata geçirebilecek. TÜSİAD yönetiminin konuya dair geçmişte yaptığı açıklamada yer alan şu ifade niyetlerini açıkça ortaya koymaktadır:
“Ülkemizde kıdem tazminatı yükü ve işten çıkarma maliyetinin yüksekliği uluslararası karşılaştırmalarda da dikkati çekmektedir.”
İşçi sınıfı, AKP-MHP rejimine karşı direnip bu saldırıyı püskürtemezse eğer esnek ve güvencesiz çalışma da iyice tırmandırılacaktır. Zaten giriş-çıkış vb. dalaverelere baş vuran kapitalistler çoğu işçinin kıdem kazanmasına fiilen engel oluyorlar. Buna rağmen tamamen ortadan kaldırılmasını istiyorlar. Örneğin DİSK tarafından 2022’de yapılan araştırmaya göre, 2021 yılında kaydedilen 16,8 milyon işten çıkarmada 14,1 milyon işçi, patronların düzenlediği çıkış gerekçesiyle kıdem tazminatını alamadı.
Hazırlanan saldırı programı tüm ayrıntılarıyla açıklanmadı ancak işçilerin fon adı altında toplanacak parayı işten çıkarıldıklarında değil emeklilik döneminde alacakları belirtiliyor. Bu adımla gerici-faşist rejim bir taşla iki kuş vurmayı hedefliyor: Hem sermayeye istediği gibi işten atma imkanı sağlayacak hem de kendi siyasal çıkarları doğrultusunda talan edebilecekleri bir kasa daha elde edecekler.
Kıdemi savunmak; güvencesizliğe ve esnek çalışmaya dur demektir!
İktidarın Kıdem Tazminatı’nın hedefe çakması üzerine sınıfın farklı kesimlerinden bir kez daha bu hakkın gasp edilmesine sessiz kalınmayacağı yönünde vurgular yapıldı. Bireysel olarak birçok işçi bunu ifade ederken direniş ve grev alanlarında yapılan açıklamalarda da tepkiler dile getiriliyor.
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu basına yaptığı açıklamada “Kıdem tazminatı son kalemiz, kırmızı çizgimizdir, sonuna kadar savunuruz” derken; her zaman olduğu gibi Türk-İş ağaları kesin tavır koymaktan imtina ettiler; yaptıkları yazılı açıklamada “OVP'de böyle bir düzenleme teklifinin gündeme gelmesi ve tartışılması çalışma hayatının huzurunu bozmuştur” demekle yetindiler.
Sendikalar cephesinden yansıyan bu açıklamalar ister keskin olsun isterse uzlaşmacı-işbirlikçi bir muhteva taşısın, Kıdem Tazminatı konusunda son sözü geçmişte olduğu gibi bugün de işçi sınıfının alacağı tutum söyleyecektir.
İşçi sınıfının uzun süren suskunluğu, Saray rejimine bu küstahça saldırıyı gündeme getirme cesareti vermiş görünüyor. Ancak oyunun kuralları her an değiştirilebilir. İşçi sınıfı, bu son kale düştüğü oranda kendisini bekleyen geleceğin ne kadar karanlık olacağının bilinci ve önemi ile hareket etmeli; üretimden gelen gücüne güvenerek fiili-meşru mücadeleyi yükselterek saldırıyı göğüslemeye hazırlanmalıdır. Gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta daha var: O da bu kavganın bütünüyle sermayeye ve Saray rejimine karşı verilmek zorunda olduğunun bir an bile unutulmamasıdır.