AKP-MHP iktidarı sıkıştıkça saldırganlaşıyor. Tehditler, büyük yalanlar, halkla alay eden küstahlıklar rejimin temel gündemleri haline gelmiştir. Saray rejiminin şefi ise neredeyse her gün “müjde” içeren açıklamalar yapıyor. Ancak bu “müjde” ve “ekonomik şahlanma” zırvalarına artık kimse inanmıyor. Tersine, AKP şefinin akli melaikelerinin yerinde olup olmadığına dair tartışmaları tetikliyor. Zira “Cumhurbaşkanı” sıfatı taşıyan birinin bu kadar büyük yalanları bu kadar aleni bir şekilde yapması normal bulunmuyor.
İktidar, ekonomik kriz koşullarında bir yandan sermayeyi memnun etmeye çalışırken diğer yandan da “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış”, “yeni anayasa”, “laiklik karşıtlığı” vb. üzerinden kendi toplumsal tabanındaki dağılmayı durdurmaya çalışıyor.
Tepeden tırnağa mafyalaşan, çürüyen ve toplumsal desteğini yitiren AKP-MHP iktidarı tehditler savurmaya da devam ediyor. Geçtiğimiz hafta dinci-faşist rejimin şefi düzen partilerini kast ederek “Ülkenin yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını hatırlatmak istiyoruz” dedi. İYİ parti “siyasi suikastlar yapılacağı yönünde bizim da aldığımız duyumlar var” derken, yandaş gazetecilerin bile “kaybet-kaybet seçimi” olarak adlandırdıkları bir süreçte Kılıçdaroğlu “siyasi cinayet kaygısı” taşıdığını ifade etti. İktidarın Goebbels’i İletişim Bakanı Fahrettin Altun ve AKP Sözcüsü Ömer Çelik ise Erdoğan’ın tehditlerine kılıflar uydurmak için sahneye çıktılar.
Şefinin kaba tehditleri konusunda konuşan Ömer Çelik şu açıklamayı yaptı:
“CHP Genel Başkanı'nın ‘belli kişileri öldürmek’ten ve ‘siyasi cinayetler’den bahsederek Sn. Cumhurbaşkanımızı hedef göstermesi ahlaki olmayan bir tavırdır ve sorumsuzluktur. Karanlık dönemlerde planlı kurguların parçası olan bu yaklaşımın tekrar edilmesi asla kabul edilemez”
Mafyatik rejimin sözcüsü, siyasi cinayetler konusunda uyarı yapılmasının “ahlaki bir tavır olmadığını” söyleyebilecek kadar pişkindir. Oylarını arttırmak için başkentin göbeğinde IŞİD’e katliam yaptırtan bir rejimin sözcüsü, utanmadan “ahlak” kavramını telaffuz ediyor ve “karanlık dönemler”den söz edebiliyor.
AKP-MHP iktidarı çeteleşmenin doruğunda
Beş ay önce İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Rize’de sözlü saldırıya uğramasına değinen Tayyip Erdoğan şöyle demişti: “Rize’deki ders birinci, daha neler olacak neler.” İzmir’de HDP İl binasına yapılan saldırıda Deniz Poyraz’ın katledildiği ırkçı-faşist saldırının ardından ise AKP şefi, şu tehdidi savurmuştu: “7 Haziran 2015 seçimlerinin asla unutulmaması gerekiyor.”
7 Haziran’dan sonra din istismarı, açık zorbalık, şantaj, seçim rüşvetleri, AKP’nin beslediği ve donattığı IŞİD’in vahşi katliamları, çetelerin toplumsal muhalefetin üzerine salınması, Kürt illerinde yapılan katliamlar sayesinde AKP 1 Kasım’da seçimleri kazanabilmişti. Bu dönem ve sonrası; AKP iktidarının, sermaye devletinin kanlı tarihinin organik bir parçası ve devamcısı olduğunu kanıtlamıştır. Sermaye devletinin geçmişten bugüne uzanan tarihinde darbeler, katliamlar, cinayetler eksik olmadığı gibi, bu kirli ve kanlı tarih AKP iktidarı döneminde de devam etmiştir.
2021 yılının son çeyreğinde ülkenin durumuna bakıldığında, sermaye devletinin dümenindeki AKP-MHP dinci-faşist iktidar koalisyonuyla aynı zihniyetin daha pervasız bir şekilde devam ettiği görülüyor. Faşist partinin başı Devlet Bahçeli zaten tehditler, nefret ve kin kusmaktan başka bir şey yapmıyor. AKP şefi ise, tehditler savurma konusunda artık faşist ortağıyla yarışıyor.
İktidarın 2015 yılından bu yana yaşadığı zayıflama ilk defa bu kadar belirgin bir hal aldı. Rejimin ayakta kalabilmek için kaba şiddet dışında bir aracı kalmamıştır. Emperyalistlerle kurulan ilişkilerin dengesizliği, ekonomik alanda istikrarsızlık, siyasal alanda yaratılan güvensiz ortam, rant ve iktidar kavgalarının ortaya çıkardığı çeteleşme gerçeği ile giderek toplumsal desteğini yitiren mafyatik bir rejimle karşı karşıyayız.
Haklar, özgürlükler ve gelecek mücadelesini yükseltmek
Çürümüş rejimin ekonomik çöküş ve pandeminin faturasını işçi ve emekçilere ödetmesine karşı biriken tepki ve hoşnutsuzluk her geçen gün artıyor. AKP-MHP iktidarı tırmandırdığı faşist zorbalık ve tehditlerle kendisini hedef alabilecek toplumsal öfkeyi engellemeye çalışıyor. Düzen muhalefeti ise bir yandan öfkeyi sandığa hapsetmeye çalışırken diğer yandan yaratılan korku atmosferini körüklüyor.
Saray rejiminin şefinin tehditlerinin arkasında sermaye devletinin kanlı tarihi ve SADAT gibi dinci-kontra örgütler bulunuyor. Bunun yanı sıra AKP-MHP iktidarı ölüm ve açlık ikilemini emekçilere dayatan bir politika izliyor. Artan iş cinayetleri, kadın cinayetleri, sokak ortasında öldürülen avukatlar, gazeteciler iktidarın mayasında kan ve zulüm olduğunu gösteriyor. Saray rejimi tehditlerle toplumun geniş kesimlerine “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” taktiği uyguluyor. Düzen muhalefeti ise bu süreci “seçim güvenliği” derekesinde ele almaktadır. Hal böyleyken AKP-MHP rejiminin zorbalığına karşı koymanın ve düzen muhalefetinin beslediği korku atmosferini parçalamanın yolu toplumsal direnişi ve mücadeleyi büyütmekten geçiyor.