Saray rejiminden yayılan pis kokular ortalığı kapladıkça, Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) aparatına biçilen roller de artıyor. “Şeyhülislam” edasıyla ortalıkta boy gösteren DİB Başkanı, artık devlet protokolünde ön sıralarda yer alıyor. AKP şefinin vaazlarının vazgeçilmez figürü haline getirilen Diyanetin başı Ali Erbaş’ın aktif siyasete katılacağına dair iddialar bile var.
Yağma ve talan çarkından beslenen AKP-MHP rejiminin bütçeden “aslan payı” verdiği DİB, hemen her yıl 7-8 ayda bütçesini tüketiyor. Böylece resmi bütçenin en az 1.5 katını tüketiyor. Emekçilerin yoksulluk ve sefalete sürüklendiği koşullarda Diyanet’in şefleri, kişi başına günlük bin lira ödeyerek tatil organizasyonları yapıyor. Ali Erbaş başta olmak üzere, kurumun yönetici takımı, emek sömürüsü ve yağmadan kayda değer bir pay alıyor. Emekçilere “ahirete hazırlanın” vaazları veren Diyanet’in şeflerinin sergilediği lüks ve şatafat düşkünlüğü, bu kurumdaki yozlaşma ve riyakarlığın vardığı boyutu gözler önüne seriyor.
Ali Erbaş’la avanesi milyonluk makam araçlarıyla dolaşırken, Diyanet’in etkinlikleri artık beş yıldızlı otellerde düzenleniyor. Tüm enerjilerini mafyatik saray rejiminin “dünyevi” işlerine hasredince, Diyanet’in ağa takımı da “itibardan tasarruf olmaz” desturuyla hareket etmeye başladı. Bundan dolayı etkinliklerini “açık büfe” hizmet veren beş yıldızlı otellerde icra ediyorlar.
Diyanet, son olarak “Meal Yazım Stratejileri Çalıştayı”nı 5 yıldızlı Metropolitan Otel’de açık büfe yemek eşliğinde gerçekleştirmişti. Emekçileri sefalete mahkum eden sermayenin “yerli/milli” saray rejimi, Diyanet’e büyük kaynaklar bahşedip 5 yıldızlı otellerde sefahat sürme imkanı sağlıyor. Bu kepazelik eleştiri konusu edilince “incinen” Diyanetin şefleri, “fetva” yayınlayarak “şatafat helaldir” diye savunma yaptı.
Açık büfelerin haram olup olmadığını soran ANKA’dan Tamer Arda Erşin’e, Diyanet şu yanıtı veridi:
“İsraf, özellikle mal veya imkanları meşru olmayan amaçlar için saçıp savurmayı ifade eder... Maddi ve manevi imkanları Allah’ın insanlara bağışladığı birer emanet sayan İslam dini, bunları Allah’ın rızasını kazanmaya ve insanlara mutluluk getirmeye elverişli yerlerde kullanmayı emreder. Sonuç olarak; Yüce Allah'ın kendisine mali yönden geniş imkân verdiği kimselerin, otellerdeki açık büfelerden, yenmesi ve içilmesi dinen helal olan şeylerden çeşit çeşit, aşırıya kaçmadan almaları helaldir ve israf sayılmaz.”
Görünen o ki Diyanet’in şefleri kendilerini, “Yüce Allah'ın kendisine mali yönden geniş imkân verdiği kimseler” kategorisinde görüyor. Ancak Diyanet’in 5 yıldızlı otellerde har vurup harman savurduğu para allahın kendilerine sunduğu bir imkan değil, işçilerin, emekçilerin vahşi sömürü altında çalışarak ürettikleri artı-değerden kendilerine verilen paydır.
Kapitalizmin sömürü çarkından beslenen bu din istismarcısı takımına göre 5 yıldızlı otellerde harcanan büyük paralar, “insanlara mutluluk getirmeye elverişli yerlerde” kullanılmış oluyor. Bu kadar derin bir yozlaşma, ancak kokuşmuş/mafyatik rejimlerin Diyanet gibi aparatlarına yakışır…