Erdoğan iktidarı IMF’den beklediği alkışı aldı. IMF heyeti yaptığı denetimden sonra açıkladığı değerlendirmede, Erdoğan yönetiminin seçimlerden sonra uygulamaya başladığı ekonomi politikalarını takdirle karşıladığını ilan etti. Erdoğan yönetimine özetle, “doğru yoldasın, bu yoldan sapmadan devam etmelisin. Ancak bu politikaları daha da güçlendirmen lazım” dedi.
Böylece seçimlerden sonra yapılan U dönüşüyle hayata geçirilen yeni ekonomi politikasının “IMF’siz bir IMF programı” olduğu en yetkili ağızdan, bizzat IMF tarafından tescil edilmiş oldu.
IMF’nin takdirle karşıladığı politikalar, ekonomiyi içine sürüklendiği açmazdan çıkarmak için bütün yükü emekçi halkın sırtına yıkmayı hedefliyor.
Örneğin seçimlerden sonra yapılan vergi artışı, IMF’nin takdirini kazanan işlerin başında geliyor. Erdoğan yönetiminin seçimlerden sonra yaptığı ilk iş KDV ve ÖTV’de fahiş artışlar oldu. Bu artışlar, emekçi halkın tükettiği temel malların hepsinde fiyatların artmasını getirdi, Özellikle akaryakıtta ÖTV’nin fahiş düzeyde artırılması, zincirleme olarak iğneden ipliğe herşeye ek zamlar yapılmasının yolunu açtı.
Buna karşın sermaye sınıfına tanınan vergi istisnalarına dokunulmadı. Vergi gelirlerini zenginlerden alınacak servet vergisiyle artırmak hiç akıllarına bile gelmedi. KDV ve ÖTV’nin artırılması ise vergi gelirlerinin en adaletsiz yolla artırılması anlamına geliyor. KDV ve ÖTV’deki artış zenginlerden çok emekçi halkı vuruyor. Çünkü bu yolla emekçiler gelirlerine oranla zenginlerden çok daha yüksek vergi ödemiş oluyorlar.
IMF faiz artışlarını da takdir ediyor ve daha da artırılmasını istiyor. Erdoğan yönetimi burada da yükü hayat pahalılığı ile baş edemeyen emekçi sınıflara yıkıyor. Şirketlere verilen kredilerde faiz artışı sınırlı tutulurken, tüketici kredisi ve kredi kartları faiz artışının en yüksek olduğu alanlar oldu. Geçim sıkıntısı içindeki emekçiler, buı sıkıntıları geçici olarak hafifletebilmek için kredi kartı kullanıyorlar. Kredi kartı ve tüketici kredisi faizlerindeki yüklü artış, öncelikle dar gelirli emekçilerin geçim koşullarını daha da ağırlaştıran bir sonuç yaratacak.
Öte yandan IMF, ekonominin en büyük kamburlarından birisi haline gelen kur korumalı mevduat sisteminden çıkmakta aceleci davranmayın diyor. Ekonomi yönetimi de zaten IMF’nin bu tavsiyesine uygun bir hareket çizgisi izliyor. Bu da mevduatın yarıdan fazlasına sahip olan küçük bir azınlığa milyarlarca lira kaynak aktarmaya devam edilmesi anlamına geliyor.
IMF, gelirler politikasının hedeflenen enflasyona göre ayarlanmasını istiyor. Bunun anlamı, ücret artışlarının iktidarın enflasyon hedefi ile sınırlı tutulması ve enflasyon farkı uygulamasına son verilmesi. Buna göre asgari ücret, emekli maaşı ve memur maaşlarında yapılacak artışların iktidarın enflasyon hedefi kadar olması gerekecek. Yani iktidarın 2024 enflasyon hedefi yüzde 33 olduğu için, yüzde 100’ü aşan mevcut enflasyona rağmen maaş artışları yüzde 33’le sınırlanacak. Aynı zamanda enflasyon yüzde 33’ü aşsa bile maaşlara enflasyon farkı zammı yapılmayacak.
Bunu Mehmet Şimşek zaten bir süredir her fırsatta dile getiriyor. Ayrıca bu husus Orta Vadeli Program’da (OVP) da yer alıyor.
IMF, Erdoğan yönetiminin OVP’de ortaya koyduğu ekonomik politika çerçevesini olumlu buluyor. IMF’siz bir IMF programı niteliği taşıyan OVP, emekçi sınıfları hedef alan bir dizi saldırı hazırlığını içeriyor. Bunların başında “tamamlayıcı emeklilik sistemi”, “ikinci emekli maaşı” gibi göz boyama amaçlı ifadelerin ardına gizlenen kıdem tazminatı planı geliyor.
Buna göre tüm çalışanlar tamamlayıcı emeklilik sistemine zorunlu olarak katılacak. Kıdem tazminatı da bu sistemin bir parçası haline getirilecek. İşten çıkarmalarda kıdem tazminatını bu tamamlayıcı emeklilik sistemi ödeyecek. Bu sistemde prim yükünü esas olarak çalışanlar üstlenecek. Mevcut uygulamada her yıl için bir maaş kıdem tazminatı ödemekle yükümlü olan kapitalistler maaşın yüzde 8.3’ü kadar kıdem tazminatı fonu ayırmakla yükümlü. Tamamlayıcı emeklilik sisteminde ise kapitalistlerin sadece yüzde 3’lük bir katkı yapması planlanıyor. Böylece kapitalistlerin kıdem tazminatı yükü neredeyse üçte iki azalmış olacak. Üstelik kıdem tazminatını ödemekten kurtulacakları için, işten çıkarmalar daha da kolaylaşmış olacak.
OVP’de yer alan planlardan birisi uzaktan çalışma, kısmi ve geçici süreli çalışma gibi düzenlemeler getirmek. Bu uygulamaların hepsi, emekçilerin yüz yüze olduğu güvencesiz çalışma koşullarının daha da ağırlaştırılması ve yaygınlaştırılmasını hedefliyor.
Özetle OVP zaten krizin yükünü emekçi halkın sırtına yıkmayı amaçlayan katı bir IMF programı niteliğindeydi. İçeride sermayenin karlarını garanti altına alırken uluslararası sermayeye de karlı fırsatlar sunmayı hedefleyen bu programla Erdoğan yönetimi, aynı zamanda hem IMF’nin hem de küresel sıcak para fonlarının takdirini kazanmayı amaçlıyordu.
IMF kendisine göre hazırlanmış bu programı takdirle karşılamakta tereddüt etmedi. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de IMF’den “takdir belgesini” alır almaz ABD’ye uçtu ve New York bankerlerinden para bulmak için toplantılar yaptı. Ardından Londra’ya giderek orada da küresel sıcak para fonlarını Türkiye gelmeleri için ikna etmeye çalıştı. Bunu yıllık IMF toplantılarını değerlendirmek için yaptığı Fas gezisi izledi. Bu kez ABD ve Avrupa ülkelerinin ekonomi bakanları ve merkez bankası başkanlarına, Türkiye’ye para getirmeleri halinde her türlü fırsatı sunmaya hazır olduklarını anlattı. Sırada Körfez ülkelerine yapılacak yeni ziyaret var.
Mehmet Şimşek’in kapı kapı dolaşarak ikna etmeye çalıştığı küresel sıcak para fonları, yeni ekonomi politikalarını olumlu bulmalarına rağmen, Türkiye’ye para getirmek konusunda şimdilik çok istekli gözükmüyorlar. Bunun nedeni ekonominin son derece kırılgan hale gelmiş olması ve döviz rezervlerinin tamtakır olması. Bu yüzden Türkiye’ye girme niyeti olan uluslararası sermaye çevreleri bile kurların daha da yükselmesini ve böylece Türkiye’de alacakları varlıkların fiyatının iyice ucuzlamasını ve faizlerin daha da yükseltilerek kar potansiyellerinin artmasını bekliyorlar.
Küresel sermaye ve kaynak vaadinde bulunan Körfez ülkeleri ayak sürüdükçe, Erdoğan iktidarı onları ikna edebilmek için emek düşmanı politikalarını daha da şiddetlendirmeyi tercih edecektir. Özellikle yerel seçimler geçtikten sonra, “IMF’siz IMF programı” en sert haliyle uygulamaya girecektir. Eğer yeterli döviz girişi sağlanamazsa doğrudan IMF’li bir program da gündeme gelebilecektir.
CHP ve ittifak ortakları, kendileri de neoliberal ekonomi politikalarını rehber edindikleri için, Erdoğan iktidarının emek düşmanı planlarını takdirle veya sessizce izliyorlar. Bu durum iktidarın daha pervasız davranmasını kolaylaştırıyor.
Bu koşullar altında Erdoğan iktidarının giderek daha da şiddetlenecek emek düşmanı saldırılarına karşı emekçilerin kendi birlik, örgütlenme, dayanışma ve mücadelesinden başka bir çıkış yolu yok.