Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek son günlere telaş içinde televizyon televizyon gezerek veya doğrudan kendi sosyal medya hesaplarından mesajlar yayınlayarak açıklamalar yapıyor. Ekonomide her şeyin iyi gittiği yalanını tekrarlayıp duruyor. Şimşek’in bu telaşının nedeni, seçime sayılı günler kala döviz fiyatlarında hızlanan artış. Merkez Bankası’nın el altından milyarlarca dolar satarak müdahale etmesine rağmen döviz büfelerinin önünde uzayan kuyrukların önü alınamıyor ve kurlardaki artış durmuyor.
Çünkü Merkez Bankası artık aylık enflasyon artışı yüzde 3’ün altına inecek, hesaplarınızı buna göre yapın demesine rağmen, Şubat ayı enflasyonu yüzde 4.53’e çıktı. TÜİK’e göre bile yıllık enflasyon yüzde 70’e yaklaştı. Böylece Merkez Bankası’nın ve Saray yönetiminin yıl sonunda enflasyon yüzde 36’ya düşecek sözünün hiçbir inanırlığı kalmadı. Bu durum piyasaların karışmasına yetti.
Şimşek’in açıklamaları da, Merkez Bankası’nın döviz müdahaleleri de, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in Türkiye’nin kredi notunu yükseltmesi de işe yaramadı. Fitch, Türkiye’nin kredi notunu hala dünyanın en riskli ülkeleri ile aynı düzeyde tutmaya devam etmesine rağmen minik bir not artışı yaptı ve saray yönetiminin planlarının küresel sıcak para fonları için iyi yolda atılmış adımlar olduğunu ilan etti. Ayrıca mevcut politikalardan dönüş olmayacağına, saray yönetiminin genel seçim sonrası yöneldiği yeni ekonomi programını uygulamaya devam edeceğine inandığını da vurguladı. Fitch yayınladığı değerlendirme notunda tam da bakan Şimşek’in duymak istediği görüşleri dile getirmiş oldu.
Saray yönetimi, bakan Şimşek ve Merkez Bankası yönetimi, bunun için aylardır küresel sıcak para fonlarını, uluslararası sermaye çevrelerini ikna etmeye çabalıyordu. Şimşek ve Merkez Bankası’nın çalışmaları yeterli olmayınca, bizzat Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz küresel fonlarla görüşmek için Londra’ya gitti. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın son ABD ziyaretinde de ekonomi konusunun gündemin ana maddelerinden birisi olduğu söyleniyor.
Bu görüşmelerde uluslararası sermaye çevrelerine, başlatılan “IMF’siz IMF programı”nın yerel seçimlerden sonra daha da ağırlaştırılarak sürdürüleceği sözü verildi. Bunun sonucunda saray yönetiminde, yerel seçimlerin ardından küresel sıcak para fonlarının Türkiye’ye para sokmaya başlayacağı “umudu” doğdu. Bakan Şimşek de son açıklamalarında Nisan ayından itibaren sıcak para girişinin canlanacağını tekrarlamaya başladı.
Bakan Şimşek, İngilizce olarak yayınladığı sosyal medya mesajında, sıcak para fonlarına taahhütlerini yineledi. Merkez Bankası’nın sıkı para politikası izlemeye devam edeceğini, seçimlerden sonra buna Maliye’nin de katılacağını ve bu yıl bütçe açığının, deprem harcamaları da dahil gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 3’ünün de altına indirileceğini, gelirler politikasının da bunlara destek olacağını söyledi. Şimşek son olarak, Türkiye’nin önünde 4 yıllık seçimsiz bir dönem olacağını, bu yüzden ekonomi programlarını çok daha güçlü uygulama şanslarının olduğunu vurguladı.
Şimşek’in söylediklerinin tek bir anlamı var: Saray yönetimi seçimlerden hemen sonra emekçi halkın boğazını sıkan ekonomi programını daha da azgınlaştırmaya hazırlanıyor. İzlenen “IMF’siz IMF programı”, artan hayat pahalılığı, reel olarak düşen ücretler, artan işsizlik ve azalan sosyal destekler yolu ile krizin yükünü emekçi halkın sırtına yıkarak sermayenin karlarını garanti altına almayı hedefliyor.
Saray yönetimi için bütçe açığını deprem harcamalarına rağmen azaltmanın yolu vergi artışları, kamu zamları ve sosyal desteklerin kısılmasından geçiyor. Kamu çalışanları ve emekli maaşlarındaki artışlar enflasyonun çok gerisinde tutulacak. Asgari ücret ve genel olarak ücretlerdeki artış da enflasyonun çok altında kalacak. Sosyal yardımlar törpülenirken kamu hizmetleri daha pahalı hale gelecek. Sağlık harcamalarında katkı payı artacak...
Sermaye sınıfının en azgın sözcülerinden olan İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekip Avdagiç, Şimşek’in hemen ardından sermaye sınıfının neler istediğini madde madde sıraladı: Asgari ücretin yıl içinde tekrar artırılmamasını istiyor. Çalışma yasalarında işten çıkarmayı kolaylaştıracak, güvencesizliği artıracak değişiklikler yapılmasını talep ediyor. Kıdem tazminatından, işverenlerin işsizlik sigortası payından yakınıyor. İşten çıkartmalarda ödenmesi gereken tazminatların kaldırılmasını istiyor.
Saray yönetimi tam da Avdagiç’in sermaye sınıfı adına dillendirdiği bu değişiklikleri hayata geçirmek için hazırlıklarını tamamlamış durumda. Seçimlerden hemen sonra çalışma yasalarında değişiklik içeren yasa tasarısı meclis gündemine getirilecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ocak ayında Türkiye İşverenler Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) toplantısında bu değişiklikleri yapmak için hazırlık içinde olduklarını duyurmuştu.
Esnek çalışma, uzaktan çalışma, geçici süreli çalışma vb. uygulamalarla çalışma hayatının tamamen güvencesiz hale getirilmesi amaçlanıyor. Bu değişiklikler işten çıkarmaları kolaylaştıracak, geçici süreli sözleşmelerle işçilerin kıdem tazminatı hakkını fiilen uygulamadan kaldıracak, uzaktan çalışma adı altında çalışmanın gereği olan harcamaları da emekçilerin sırtına yıkacak, emeklilik için gerekli çalışma süresini uzatacak, örgütlenme ve dayanışma olanaklarını kısıtlayacak.
Bunların ikinci adımı olarak, tamamlayıcı sigorta adı altında işçilere yeni bir sigorta yükü getirilecek. İkinci emeklilik adı altında cilalanan bu plan ile emekli aylıklarının iyice kuşa çevrilmesinin zemini hazırlanacak.
Bunlara ek olarak kıdem tazminatı fonu adıyla bir fon oluşturarak, hem emekçilerin alacağı kıdem tazminatı miktarı azaltılacak, hem de mevcut kıdem tazminatı hakları ortadan kaldırılacak. Böylece kıdem tazminatından kurtulan patronlar işçileri daha kolay ve keyfi bir şekilde işten atabilecekler.
Saray yönetim, seçimlerden hemen sonra emekçileri daha da yoksullaştıran, güvencesiz hale getiren yeni bir saldırı dalgasına hazırlanıyor. Saray yönetiminin emekçilere saldırısı bu kez sadece emekçilerin enflasyon karşısında ezilmesi ve daha da yoksullaştırmakla sınırlı kalmayacak, kazanılmış haklarını ortadan kaldırmaya, emekçileri uzun vadede daha güvencesiz hale getirmeye yönelik adımları da içerecek.
Saray yönetiminin sermaye sınıfının ve küresel sıcak para fonlarının istekleri doğrultusunda hazırlandığı bu saldırı dalgası karşısında, hangi belediyeyi hangi parti kazanacak sorusunun bir anlamının olmadığı, seçimler biter bitmez bütün yakıcılığıyla ortaya çıkacak. Bu saldırı dalgası karşısında işçi sınıfının her düzeyde birliğini ve örgütlülüğünü güçlendirerek mücadeleyi yükseltmekten başka bir yol yok.