3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü gazetecilerin hapishanelerde olduğu, eylemlerde darp edildiği, “genelgelerle” engellenmeye çalışıldığı, haber sitelerinin kapatıldığı bir dönemde karşılıyoruz.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 03 Mayıs 2021
  • 08:00

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü gazetecilerin hapishanelerde olduğu, eylemlerde darp edildiği, “genelgelerle” engellenmeye çalışıldığı, haber sitelerinin kapatıldığı bir dönemde karşılıyoruz.

Basın özgürlüğü tarihi

Basın özgürlüğü birçok anayasada, uluslararası bildiri ve sözleşmede düşünceyi açıklama özgürlüğü ile birlikte ele alınmıştır. İlk olarak 1776'da yayınlanan Virginia İnsan Hakları Bildirgesi’nin 12. maddesinde, basın özgürlüğünün özgürlüğün en güçlü kalelerinden biri olduğunu ve sadece despot hükümetler tarafından engellenebileceği ilan edilmiştir.

1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi, düşünce özgürlüğüyle birlikte düşüncelerin yayımlanmasına dair ifadeler barındırarak, basın özgürlüğünü işaret eden belgelerden biri olmuştur. 11. maddesinde “Düşüncelerin, fikir ve kanaatlerin başkalarına serbestçe söylenmesi, insanın en değerli haklarındandır. Her vatandaş serbestçe konuşabilir, yazabilir ya da yayın yapabilir” denilmektedir.

Düşünce ve basın özgürlüğü, ikinci emperyalist paylaşım savaşından sonra, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948 günü Paris'te ilan ettiği İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 18. maddesinde açık bir dille ifade edilmiştir. 1993 yılında ise Birleşmiş Milletler tarafından 3 Mayıs, Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak ilan edilmiştir.

Basına yönelik güncel saldırılar

Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün dünyadaki 180 ülkenin basın özgürlüğü karnesini mercek altına aldığı 2021 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre Türkiye, 153. sırada yer alıyor. 12 bine yakın gazeteci işsiz, 43 gazeteci hapishanelerde. Yazdıkları ve düşündükleri nedeniyle insanlara açılan binlerce dava var. Medya kuruluşlarının yaklaşık yüzde 95’i özelleştirmeler ve el değiştirmeler sonucunda iktidarın denetiminde. Geriye kalanlar ise kapatma cezaları, davalar, tehditler altında hedef gösterilmektedir. Böylelikle haber alma kaynaklarında adım adım tek ses hakim kılınmıştır. İktidarın görüşü dışında hiçbir sese yer verilmemektedir.

Son dönemde kadınlara, gençlere, işçi ve emekçilere yönelik saldırılara paralel olarak basına saldırılar da tırmandı. 2013 yılında Haziran Direnişi’nde gazetecilere sarı basın kartı sorulmaya, olmayanlar gözaltına alınmaya ve “sarı basın kartı” zorunluluğu dayatılmaya başlandı. Ardından 2016 yılında LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’nde basın açıklamasına izin verilmedi ve eylemde gazetecilerin kimlikleri tek tek kontrol edildi. Gazetecilik öğrencileri ile serbest çalışan gazeteciler engellendi. 2018 yılında ise tek adam rejiminin kalıcılaştırılması adımları ile Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü de Cumhurbaşkanlığı İletişim Daire Başkanlığı’na bağlandı. Sistem değişikliğinin ardından Basın Kartı Komisyonu 13 ay toplanmadı ve basın kartları “turkuaz”a dönüştü. AKP yanlılarından oluşan yeni bir komisyon kuruldu ve basın kartlarına “yenileme” şartı getirildi. Bu arada yüzlerce gazetecinin kartı iptal edildi. Böylelikle gazetecilerin basın kartı alabilmesi ya da kartlarının iptal edilebilmesi doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın inisiyatifine bırakılmış oldu.

Pandeminin fırsata dönüştürülmesi ile getirilen eylem ve etkinlik yasağı çerçevesinde gazeteciler de saldırılara uğradılar. Eylemlerde gazeteciler engellendi, darp edildi ve gözaltına alındılar. Gazetecilerin teknik ekipmanları kırılarak, görüntüleri silmeleri istendi. Son olarak da 1 Mayıs’a üç gün kala çıkarılan genelge ile eylemlerde ses ve görüntü almak “yasaklandı”. 1 Mayıs günü boyunca polisler hiçbir hukuki yanı olmayan genelgeyi dayanak göstererek basın emekçilerine saldırılarını sürdürdüler.

AKP-MHP iktidarı saltanatını korumak adına başta işçi ve emekçiler olmak üzere toplumun tüm kesimlerine yönelik saldırılarını artırıyor. Baskı ve saldırganlığını açıkça uygulamaktan çekinmeyen iktidar bu politikalarını yasal kılıflarla güvence altına almaya da çalışıyor. İktidar politikalarını eleştiren, fikir beyan eden, sosyal medyada paylaşım yapan onlarca kişi mesleklerinden ihraç edildi, tutuklandı, baskı ve tehditle karşı karşıya kaldı.

İfade özgürlüğünün olmadığı bir zamanda basın özgürlüğünden söz etmek gülünç olacaktır. Basın özgürlüğü anayasal bir haktır. Ancak anayasada olan pek çok hak gibi basın özgürlüğü için de saldırılara karşı mücadele edilmeli, direnmeli ve örgütlü olunmalıdır…