Irkçı partiyi engellemek için daha fazla ırkçılık!

Avrupa'nın Gündemi'nde bu hafta Almanya'da ırkçı AfD'yi engellemek iddiasıyla ırkçılıkta onunla yarışan mülteci politikalarını destekleyen siyasiler ve İngiltere'de sağlık sistemindeki sorunlar var.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 15 Eylül 2024
  • 22:30

Almanya’ya göç gündemi bitmiyor. Tartışma “iş piyasasına gerekli ‘yabancı iş gücüne kolaylık’ sağlanması” ile savaştan, yıkımdan, açlıktan kaçan insanların sınırdan geri çevrilmesi önerileri arasında sürdürülüyor. Tartışma büyük, küçük tüm partilerin desteğini alıyor. Halk en büyük düşmanının mülteci ve göçmenler olduğuna ikna ediliyor. Sonunda ırkçı AfD partisinin oy oranını artırması iddiası adına daha ırkçı bir politika hedefleniyor. Almanya’dan seçtiğimiz makalede, “Başbakan ‘Kimin bize gelmesine izin verilip kime verilmeyeceğini’ seçmemiz gerektiğini açıkladığında, sadece ‘biz’e yararlı olanların gelmesine izin verileceğini söylüyor. Ey bizden olmayanlar; iyiliğinizi, yararlılığınızı ve acınızı ‘biz’ belirliyoruz” deniyor.

İngiltere’de ise ulusal sağlık sistemi olan NHS’nin özelleştirilmesi tartışması yıllardır sürüyor. Eski Sağlık Bakanı Lord Darzi bu hafta İngiltere’de NHS’nin içinde bulunduğu durumu gösteren bir rapor yayımladı. Rapor kötü durumu tüm açıklığıyla göz önüne serdiği için oldukça tartışıldı. The Guardian’dan Polly Toynbee raporu analiz etti.

Göç: Kundakçılar her zaman iş başında

Ulrike WAFENER
Neues Deutschland

Federal hükümetin mülteci ve göçmenler konusundaki ırkçı tutumu nüfusun üçte birine doğrudan bir saldırıdır.

Koalisyon hükümeti, federal cumhuriyet tarihindeki en sert göç politikasını izliyor. Irkçı Almanya için Alternatif AfD’nin Thüringen ve Saksonya’daki seçim başarıları ve Solingen’deki şüpheli İslamcı saldırının ardından, federal hükümetin sığınmacıların ve göçmenlerin temel haklarını kısıtlamaya hazır olduğu ortada. Salı öğleden sonraki “göç zirvesinden” ve parlamentodaki oturumdan sonra, şimdi Hristiyan Demokrat ve Hristiyan Sosyal Birliğin sınırlarda sığınmacıları reddetme taleplerinin yasal olarak uygulanıp uygulanamayacağını “kontrol etmek” istiyor. FDP Maliye Bakanı Christian Lindner bir videoda, göç politikasında düşünce yasaklarını kınadı ve Alman anayasası ile Avrupa yasasını değiştirmek istediğini belirtti.

Liberal bir partinin bir temsilcisinin, temel insan haklarına saygı gösterilmesi konusundaki ısrarın “düşünce yasağı” olduğunu ilan etmesi herkesi ürpertiyor. Federal Başkan Frank-Walter Steinmeier (SPD) bile pazar günü Solingen saldırısı kurbanları için düzenlenen anma töreninde “yasa dışı göçün” engellenmesi çağrısında bulundu.

Ancak sınır dışı etmeler ve ırkçı ajitasyon, İslamcılık ve terörle mücadelede yararlı araçlar değil. Federal Dini Aşırılık Çalışma Grubuna göre ergenlerin ve genç yetişkinlerin güçlendirilmesi, sosyal tanınma ve sadakat bu türden uçlaşma ve saldırıları önleme açısından önemli. Şu anda yaşananlar tam tersidir.

Almanya’daki insanların üçte biri göç geçmişine sahip. AfD’den, Birlik partilerinden, SPD’den Yeşillere kadar politikacılar göçü “tüm sorunların anası”olarak ilan ettiklerinde, nüfusun üçte birine şunu söylüyorlar: Burada istenmiyorsunuz! Bu insanlar, ırkçılığın normal olduğu bir topluma, sokakta insanlara saldıran, mültecilerin evlerini ateşe veren Neonazilere teslim ediliyor. Koruma ve güvenlik vaadi onlar için geçerli değil. Hanau’daki ırkçı terör saldırısından neredeyse beş yıl sonra, hayatta kalan Said Etris Hashemi, Almanya’da bir sahnede şöyle diyor: “Yine genel şüpheli görünmekteyim.”

AfD’nin seçim başarısıyla birlikte etnik düşünce, “Alman halkının” beyaz, Hristiyan bir topluluk olduğu ve sözde “ötekiler”, kültürel geri kalmış insanlar, yani siyah ve Müslümanların saldırısına uğradığı fikri şeklindeki ana akıma geri döndü. Bu imaj kölelik ve sömürgecilik tarihine kadar uzanır. O dönemde de ırkçı şiddet, farklı ten renklerine, dinlere ve kültürlere sahip insanların oluşturduğu iddia edilen tehlikeyle meşrulaştırılıyordu; dış etkilerden arındırılması gereken üstün beyaz ırk yapısı yaratılmıştı.

Belki Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in kastettiği bu değil. Ancak Afganistan, Suriye ve İran’dan gelen mültecileri durdurulması gereken -ki bu şiddet olmadan yapılamaz- “yasa dışı göçmenler” olarak ilan eden herkes tam olarak bunu yapıyor: Tüm insanlarda, “biz” (beyaz, Hristiyan Almanlar), potansiyel tehlike oluşturan ve bize, buraya ait olmayan şimdilik sadece “yasa dışı göçmenler” düşüncesi oluşturuluyor. Ve başbakan “Kimin bize gelmesine izin verilip kime verilmeyeceğini” seçmemiz gerektiğini açıkladığında, sadece “bize” yararlı olanların gelmesine izin verileceğini söylüyor. Ey bizden olmayanlar; iyiliğinizi, yararlılığınızı ve acınızı “biz” belirliyoruz.

Alman toplumu sömürge döneminin soykırımlarından ya da holokosttan bir şey öğrenmedi. Türkiye ve İtalya’dan gelenlerin dikkat çekmeden Alman ekonomisini iş gücüyle canlandırmalarının beklendiği, aile bulduğu, kreşe yerleştiği ve yaşadığı dönemden bu yana da bir şey öğrenmedi.

Ancak Almanya’da göç geçmişi olan yaklaşık 24 milyon robot çalışmıyor. Onlar insan! Korunmaları ve ve güvenliklerinin sağlanmasının Alman siyasetinde rol oynamamasının sonuçları olacaktır. Pek çok insan zaten kendini istenmeyen ve güvensizlik içinde hissediyor. Afganistan, Suriye ve İran’dan gelen mülteciler savaşa ve zulme maruz kalmaktan korktukları kadar Naziler tarafından öldürülmekten de korkuyor. Irkçı şiddet yalnızca AfD’nin ilçe yöneticisi olduğu ilçelerde artış göstermiyor. Şiddet yanlısı Neonaziler, politikacıların bu tür eylemlerden cesaret aldıklarını düşünerek eylemlerini radikalleştirerek arttırıyor.

Irkçı ajitasyon ve dışlama giderek büyüyen bir terör. Yavaş ama istikrarlı bir şekilde korku ve terör yayıyor. Bunun sonuçları ise kronik stres, travma ve travma sonrası stres bozuklukları, yabancılaşma ve izolasyon. Nüfusun üçte birinin sistematik olarak dışlanmasının toplum açısından ne gibi sonuçları olur? Koruma ve güvenlik vaadi, ülke içindeki tüm insanlar için eşit şekilde geçerli olmalıdır.

Çeviren: Semra Çelik

İngiltere: NHS kritik durumda, ancak doğru bakımla iyileşme sağlanabilir

Polly TOYNBEE
The Guardian

Eski Sağlık Bakanı Lord Darzi’nin İngiltere’deki NHS ile ilgili hükmü: Kırıldı ama yenilmedi. “NHS’deki meslektaşlarım her zamankinden daha çok çalışıyor ama verimliliğimiz düştü” diye yazıyor ve sözlerini şöyle bitiriyor: “NHS kritik bir durumda.” Rapor NHS’nin krizde olduğunu herkes zaten bilmiyor olsaydı, kamuoyunu derinden sarsacak sayfalarca yürek parçalayıcı ayrıntı içeriyor. Muhafazakar Partililer bu yüzden bu kadar kararlı bir şekilde kovuldu. NHS’nin sağlığı, ulusun sağlığı ve herhangi bir hükümetin yönetmeye uygunluğu için bir sembol olarak duruyor. Ama şu an bulunduğumuz yerdeyiz. Darzi’nin raporunun bir amacı da elbette suçu ait olduğu yere atmaktır: Muhafazakarların hızla artan, yaşlanan ve çok daha fazla hastalanan bir nüfus için kişi başına eşi benzeri görülmemiş bir şekilde yetersiz finansman sağlaması.

Kamuoyu, Andrew Lansley’in 2012’de NHS’yi yeniden yapılandırmasının yıkıcı etkilerini uzun süre önce unutmuş olabilir ancak Darzi, eski sağlık bakanının sağlık reformuna yönelik “yakıp yıkma” yaklaşımının derin yaralar bıraktığını tespit etmişti. Kovid-19 salgını, benzer ülkelere kıyasla daha az dirençli ve daha az yatağa sahip bir sağlık hizmetini vurarak felakete katkıda bulundu. Ülkenin hastaları fark edilebilir bir iyileşme beklerken ne kadar sabırlı olacaklar? Bu raporun en önemli görevi budur: NHS’nin 2010 yılındaki bekleme sürelerine dönmesinin neden uzun yıllar alacağını açıklamak.

Rapor, yıldan yıla kaydedilen ilerlemenin değerlendirileceği bir başlangıç noktası olarak paha biçilmez bir ölçüt görevi görmektedir. Başbakan Keir Starmer NHS için “reform ya da ölüm” dedi. “Reform” kelimesi, Muhafazakarların NHS finansman modelini ortadan kaldırıp yerine hiçbir zaman tanımlanmayan bir tür özel sigortayı getirme kodu olarak algılayan İngilizlerin tüylerini diken diken etme eğiliminde, çünkü hiçbir özel finansal model daha iyi sonuç vermeyecektir.

Darzi, krizin kamu finansman sistemiyle ilgili bir sorundan değil, özellikle sermaye (Yani ücretler gibi düzenli maliyetlerin aksine tek seferlik altyapı maliyetlerine yapılan harcamalar) olmak üzere finansman eksikliğinden kaynaklandığını açıkça ortaya koyuyor. Darzi, Starmer ve Sağlık Bakanı Wes Streeting’in “reform” ile neyi kastettikleri, ilkbahar için hazırlanan 10 yıllık planda çok açık bir şekilde ifade edilecek. Bu plan, ne yazık ki, bir başka Lansley tarzı yönetimsel düzensizlikle ilgili değil. Kaynakları ve hastaları hastaneden topluma, akut bakımdan önlemeye kaydırmakla ilgili. Bu iyi bir fikir, ancak herkes bunu her zaman yapmak istedi. Peki yeni olan ne? İyi bir krizi asla boşa harcamayın: Bu kriz değişimi zorunlu kılıyor. NHS’nin bu yıl 2.2 milyar sterlin borcu var ve bu miktarın her yıl sonunda kanunen silinmesi gerekiyor. Sermaye kesintileri bu krizin büyük bir kısmına neden oldu ve sağlık personelinin eskimiş bilgisayarların çalışması için yarım saat beklemelerine ve güncel olmayan tarayıcılar ve BT sistemleri kullanarak zamanlarını boşa harcamalarına neden oldu. Darzi’ye göre günde 13 hastane ciddi bakım arızaları nedeniyle üretkenliğini kaybediyor. Yine de hastaneler toplum hizmetlerinden giderek daha fazla para emiyor: 2006’da NHS bütçesinin yüzde 47’sini alıyorlardı; 2022’de bu oran yüzde 58’e yükseldi.

Kamuoyu NHS’yi büyük ölçüde ameliyat listelerinin uzunluklarını ve bekleme sürelerini gösteren manşetlere göre değerlendirecektir, bu nedenle hastane bütçelerini kesmek mantıksız görünüyor. Nakit sıkıntısı çeken bir NHS, bir yandan bekleme listelerini temizlerken bir yandan da insanların hastaneye gitmesini engelleyen toplum, aile hekimliği ve ruh sağlığı hizmetlerini genişleterek “çifte çalışma” yapmanın bir yolunu bulabilir mi? Bulabilir, yeter ki finansmanı olsun. Politikacıların ve NHS yöneticilerinin söyleyemeyeceği şeyler vardır ama NHS İngiltere’nin açık sözlü başkanı yüksek sesle konuşmaya cesaret ediyor.

Bir bankacı ve TSB’nin eski başkanı olan Richard Meddings, bu hafta bir NHS meclisi toplantısından sonra benimle konuşurken yatak sıkıntısı sorununu ortaya koydu: 2010 yılında 122 bin olan hastane yatağı sayısı şu anda 97 bine düşmüş durumda. Bu yataklarda kimler yatıyor? “Dörtte üçü 65 yaş üstü insanlar, yüzde 25’i bunama hastası” dedi: “Birçoğu erken yakalanıp evde tedavi edilmesi gereken idrar yolu ve göğüs enfeksiyonları nedeniyle orada bulunuyor.”

Servislerdeki hastaların yaklaşık yüzde 13’ü tıbbi olarak taburcu edilmeye uygun durumda ancak evde bakımın organize edilmesini bekliyor. Meddings yaşamın sonu konusunda kamuoyunda geniş bir tartışma yapılmasını istiyor: “Ölümlerin yarısı hastanede gerçekleşiyor, ölmek için doğru yer değil, ancak insanlar ölmeden önce hastanede ortalama 45 gün geçiriyor. Hastanelerin ne işe yaradığı ve orada kimlerin bulunması gerektiği konusunda ulusal bir tartışma yapılması gerekiyor.” (...)

NHS için çözümün daha fazla yatak olması pek olası değil. Daha fazla yatak sağlayın ve bunlar her zaman dolacaktır. Sosyal bakım Darzi’nin görev alanının bir parçası değildi, ancak (iktidardaki) İşçi Partisinin vadettiği ulusal bakım hizmetinin hızlı bir şekilde hayata geçirilmesi NHS için hastanelere yapılan harcamalardan daha fazlasını, daha ucuza yapacaktır.

Rachel Reeves, Muhafazakarların İngiltere’deki insanların sosyal bakım harcamalarına 86 bin sterlinlik bir sınır getirme vaadini iptal etmekte ve NHS kariyer yolundaki personelin kaliteli bakımına öncelik vermekte haklıydı. İşçi Partisinin NHS içindeki kaynakları yeniden dağıtma planı, şu anda tüm bakımın yüzde 90’ını sağlayan ancak 2019-2023 yılları arasında iş yükleri yüzde 20 artarken bütçeleri son sekiz yılın en düşük payına düşen pratisyen hekimlere daha fazla fon aktaracaktır. Paha biçilmez bölge hemşireleri, okul hemşireleri ve sağlık ziyaretçilerinin nesli neredeyse tükendi ve geri getirilmeli.

Biraz daha geriye gidelim ve NHS’nin gerçekten ulusun sağlığını belirleyip belirlemediğini soralım. Yoksulluk, eşitsizlik, güvensizlik, kötü konutlar ve yoksul okullar daha önemli ve bunu kanıtlayan dosyalar dolusu araştırma var. Şeker, tuz ve aşırı işlenmiş gıdaların düzenlenmesi, tıpkı geçmişte temiz su, temiz hava ve sigaranın azaltılmasının en çok hayat kurtardığı gibi, hastalıkların önlenmesine yardımcı olacaktır. Financial Times bu hafta Darzi raporuyla ilgili haberini tesadüfen başka bir raporun yanında yayımladı: “Okul öncesi finansmanı OECD ülkeleri arasında en alt sıralarda yer aldı.” Burada durun. Aile sorunlarını doğumdan itibaren tespit eden ve tüm çocukların okula hazır olmasını sağlayan Sure Start merkezlerine geri dönmek, ülkenin refahı ve sağlığı için, orada olmaması gereken yaşlı insanlarla hastane yataklarını doldurmaya para harcamaktan daha iyi bir yatırım olmaz mı?

Çeviren: Sarya Tunç

Evrensel / 15.09.24