Fatma öğretmenim merhaba… İnsan olmak, insanlara inanmak, emeğin korunması mücadelesinin mütevazı dostu olmak anlayışıyla örülü yaşam çizginde hep pozitif baktın hayata… Göğüs kanseriyle uğraşırken bile son derece sakindin. Paniklemedin. Gülen yüzün bir an olsun solmadı.
Çok başarılı bir operasyon geçirdin. Tedavin başarıyla tamamlandı. Alevilerin yakıldığı memleketin Sivas'a gitmek istedin. Sivas’tan döndükten sonra fenalaştın. Yoğun bakıma alındın. Zatüre olmuştun. Umutla yoğun bakımdan çıkmanı bekledik. Olmadı, ölümsüzler kervanında onurlu yerini aldın.
Tabutunun başında konuşurken sözcükler boğazımda düğüm düğümdü. Hüzün içimi kapladı. Kolay değildi. Korku duvarlarının yükseldiği, emeğin kurtuluş mücadelesinin özneleri olan bizlere selam vermenin bile bedele dönüştüğü koşullarda, dostluğunu bizden esirgemeyen Fatma öğretmeni kısa da olsa anlatmak… Kolay değildi, eşiyle birlikte her daim, içerde, dışarıda bizi sahiplenen seni anlatmak…
Ardından yazılacak ve konuşulacak insanlar vardır. Seninle ilgili olarak tarihe not düşmek önemliydi benim için… Ölümsüzleşmenin ardından bunu her yapmaya çalıştığımda bir şeyleri eksik bırakırım da sana haksızlık yapmış olurum diye düşündüm. Bu nedenle demlenmek, geçmişten bugüne paylaşımlarımız üzerine biraz düşünmek istedim.
İnsani duruşun öğrencilerinle, dostlarınla olan ilişkinde öne çıkıyordu. Gemisini kurtaranın kaptan sayıldığı, her şeyin metalaştığı, bireyciliğin alıp başını gittiği dünyada insan kalabilmek, aynı zamanda akıntının tersine yüzmeyi bilmekti. Bu nedenle sen hep biz duygusuyla örülü hayat çizginde, emeğin toplumsal kurtuluşu mücadelesi cephesinde yer aldın.
Her zaman emeğin korunması mücadelesinin bir mütevazı bir neferi oldun. Özelde eğitim emekçilerinin sendikal hak ve özgürlükleri, genelde emeğin kurtuluş mücadelesinde hep yerini aldın. Bir an olsun sarsılmadan, sendelemeden yürüdün inandığın yolda…
Eşinle birlikte yaklaşık 40 yıl süren harcı emek olan evliliğini de, biz duygusuyla, eşitinle birlikte yürüttün. Her daim toplumsal düşünürdün. Kendini karşıdaki insanın yerini koyar, empati yapardın. Bu nedenle kolay kolay insanlardan ümidini kesmezdin. Pozitif, iyimser kişiliğin hemen her yerde hissedilirdi.
İnsanlara emek vermek sen ve eşitin için sıradan işlerdendi. Ankara’ya yolu düşen herkesin mutlaka konaklamak istediği evlerden biri, sizin evinizdi. Zira insanlar sizin evinizde, rahat ve mutlu hissederlerdi kendilerini… Ve en önemlisi de anılarla örülü doyumsuz sohbetlerinize ortak olmanın mutluluğunu yaşarlardı.
Hayat çizgin biz duygusuyla örülüydü. Her zaman öfke duymuştun bencilliğe, sömürüye, yağmaya, emek hırsızlığına… İnsan olma çizgisinde ısrar etmeyi büyük bir doğallıkla sevinçle kabullenmiştin. Dedikodu, yalan, rekabet, bencillik vb. yaklaşımlarla kan uyuşmazlığı içindeydin.
Eşin de, sen de insanlara inanırdınız. Hele söz konusu olan dostum dediğin insanlarsa… Elbette sizi hayal kırıklığına uğratan, görüntüsüyle, gerçeği farklı insanlar da vardı. Buna rağmen insanlara inanmaktan vazgeçmediniz.
Sevginin kaynağı emek ise, emekle örülmüş bir yaşam çizgisini bilerek tercih eden sizdiniz. Bunca verilen emeğe rağmen emeğin değerini bilmeyen yaklaşımlara öfkelenseniz de acıları içinize gömerdiniz. Belki de bu nedenle bir yanınız hep hüzündü.
Emeğin korunduğu, insanlığın güzel geleceği olan sosyalizm için mücadele eden biri olarak benim yaşayabileceklerimi, daha doğrusu ödeyeceğim bedellerin kaygısını hep taşıdın yüreğinde… Ama tek bir sohbetimizde bile mücadelemize duyduğun saygının dışında bir tek cümle kurduğunu görmedim.
Seni, senin biz duygusuyla örülü, insan olma noktasında ısrarın adı olan yaşamını unutmayacağız. Senden, özü özeti insanlık olan hayat çizginden çok şey öğrendik. Sakın hüzünlenme ben duygusuna kendini kaptırmış cücelerin sana yaşattıklarına…
Hacıbektaş’a kilometrce uzaktan seni uğurlamak için gelen dostların, emek verdiğin öğrencilerin her daim seni yaşatacaklar. Sana söz, yarin yanağından gayrı her şeyin paylaşıldığı Türkiye’yi kazanacağız. Ve sanırım sana verilecek en büyük hediye budur. Gözün arkada kalmasın, toplumsal düşünen ve biz duygusu ve bilinciyle yaşayan, bencilliği ayakları altına alıp çiğneyen işçi ve emekçiler geleceği kazanacaklar.
Haydar Baran