Çok yönlü açmazlar içinde bulunan AKP-MHP iktidarı ayakta kalabilmek için saldırganlığını artırarak sürdürüyor. Toplumun direnen, mücadele eden, hak arayan kesimlerine gözü dönmüş bir şekilde saldıran faşist AKP-MHP iktidarı, gerçekleri yazan, görüntüleyen gazetecilere dönük de aynı yöntemlerle saldırıyor.
Gençlik Örgütleri’nin Suruç Katliamı’nın 6. yıl dönümü vesilesiyle yapmak istediği yürüyüşe saldıran polis, gazetecilere fiziki ve sözlü saldırılarda bulunarak çekim yapmalarını engelledi.
DokuzSekiz Haber Muhabiri Fatoş Erdoğan, Gazeteci Emre Orman, BirGün muhabiri Meral Danyıldız, Özgür Gelecek muhabiri Taylan Öztaş, AFP Stringer Fotoğrafçısı Yasin Akgül yaşadıkları polis şiddetini Kızıl Bayrak’a anlattılar.
“Yaşananlar iktidarın kendisine biat etmeyen basınla kurduğu ilişkidir”
BirGün muhabiri Meral Danyıldız “gazeteci yazmazsa kimse duymaz, çekmezse belgelenmez” diyerek saldırıyı şu şekilde anlattı:
“Alanda yaşadıklarımız tam anlamıyla iktidarın kendisine biat etmeyen basınla kurduğu ilişkinin özetiydi. Biz yalnızca yaşananları belgelemek, kamuoyuna duyurmakla yükümlüyüz. Ancak geldiğimiz noktada ne yazık ki işimizi yapamayacak hale geldik. Haber yapmak isterken fiziksel, sözlü şiddete maruz bırakıldık. Önce basın toplu olarak alan dışına çıkarıldı, ardından plastik mermilerle gaz sıkıldı. Tek derdi fotoğraf ve video çekmek olan bir avuç gazeteci idik bazılarımız yaralandı. Bu saldırganlığa istisnasız herkesin tepki göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü meslektaşlarımızın haberini yapmak kötü bir durumdur.
Biz olayların yarısında neler yaşandığını bilmiyoruz. Çünkü orada değildik. Normal şartlarda her şeye rağmen çekmeye, yazmaya devam etsek de dün öyle bir imkân bile tanınmadı. Basın özgür değilse kimse özgür değil. Dün Bülent Kılıç, dünden önce bir başkası, bugün, yarın daha başkaları…
Gazeteci yazmazsa kimse duymaz. Gazeteci çekmezse hiçbir şey belgelenmez. Gazeteci paylaşmazsa gündem belirlenmez. Bu anlamda canımız pahasına yaptığımız bu mesleğin ayaklar altına alınmasına karşı çıkıyoruz. Tüm bunlara rağmen yazmaya, gazetecilik yapmaya devam edeceğiz.”
“Yakın mesafeden gaz ve plastik mermi sıkıldı”
Polis saldırısı sırasında yaralanarak hastaneye kaldırılan Dokuz Sekiz Haber Muhabiri Fatoş Erdoğan yaşadıklarını şu ifadelerle anlattı:
“Suruç eylemini izlemek için Halitağa’daydık. Polis saldırısı sonucu onlarca kişi darp edilerek gözaltına alındı. Polis, o sırada alanda bulunan gazetecilere dönük de saldırganca davrandı. Çekim yapmamız engellendi, darp edildik, hakarete uğradık. Yakın mesafeden gaz ve plastik mermi sıkıldı. Ekipmanlarımız zarar gördü. Ben alanın dışına fırlatıldım. Kalkanlarla TOMA arasına sıkıştırıldık. Bu sırada parmağımda ezilme meydana geldi, ambulansa bile kavga ederek binmek zorunda kaldım. Darp raporu aldım ve polislerden şikayetçi oldum.”
“Mutlaka ama mutlaka yargılanacaklar”
Gazeteci Emre Orman basına dönük saldırıların son dönemde arttığına dikkat çekerek şunları ifade etti:
“Dün Suruç katliamı anmasında polisin ağır bir saldırısı vardı. Bizzat Kadıköy ilçe emniyet müdürünün talimatıyla saldırı gerçekleştirildi. Polis müdahale etmedi, aksine savaşmaya gelmiş gibiydiler. Biz de bu şiddeti belgelemeye çalışırken ağır bir saldırıya maruz kaldık. Beni TOMA’nın önünde kalkanlarla sıkıştırıp yumrukladılar, Fatoş'un parmağı ezildi, birçok arkadaşımıza plastik mermi isabet etti. Polis artık yaptığı suçların belgelenmemesi adına her yola başvuruyor. Gezi Direnişi’nden beri ilk kez basına böyle topyekün saldırı gerçekleşti. Bu şekilde bizi kıracaklarını sanıyorlar. Ama boyun eğmediğimizi gördüler. Suçlarını yüzlerine haykırdık. Darp raporlarımızı da aldık. O suç işleyen polisler hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Mutlaka ama mutlaka yargılanacaklar.”
“Polis genelgeye dayanarak basına dönük şiddeti artırıyor”
Uluslararası haber ajansı olan AFP Stringer Fotoğrafçısı Yasin Akgül de saldırı sırasında yakın mesafeden sıkılan plastik mermi nedeniyle yaralandı. Akgül, genelgeye dayanarak gazetecilere yönelik şiddetin arttığını belirterek şunları ifade etti:
“20 Temmuz 2021 tarihinde ‘Suruç için adalet herkes için adalet’ eylemi için toplanan Suruç’ta yakınlarını kaybeden aileler 6. Yıl anmasını gerçekleştirdikten sonra yürümek istedi. Polis yürüyüşe sert bir saldırıda bulundu. İlk müdahale anında polis basın mensuplarına müdahalede bulunmadı. Daha sonra sert bir biçimde yerde sürükleyerek gözaltı işlemine başlayınca biz gazeteciler çekim yaparken Kadıköy ilçe emniyet müdürü ‘basını çıkartın’ dedi. Daha sonra teker teker bizleri dışarı atmaya başladılar. 2 erkek polisin bir kadının üstünü yırtarak gözaltına aldığı anı fotoğraflarken ilçe emniyet müdürü kolumu tutarak ‘kimsin sen’ demeye başladı. Gazeteci olduğumu söylediğimde bir çevik bir sivil beni dışarı atmaya çalışırken diğer gazetecileri de tartaklamaya kalkanlarla vurup itmeye çalışıyordu. Beni dışarı fırlatırken bir polis yakın mesafeden 2 tane plastik mermi ayağıma sıktı. 1 Mayıs’tan önce yayınlanan emniyet müdürlüğü genelgesine dayanarak basın çalışanlarının görevlerini yapmasını fiziksel şiddet uygulayarak engellemeye çalışan polis güçleri gitgide bu saldırı ve engellemeyi artırıyor.
Kısa süre önce yine benim çalıştığım kurumda gazetecilik yapan Bülent Kılıç nefessiz bırakılarak gözaltına alınmıştı. Buna göstermiş olduğumuz tepkiden dolayı şu an gözaltı yapmayıp sahada ne yaparsak kardır mantığı ile bize saldırıyor polisler. Nasıl onlar kendi görevleri kapmasında müdahale ve gözaltı yapıyorlarsa bizim de görüntü almak görevimiz. Birçok gazeteci çeşitli yerlerinden aynı şekilde yaralandı.”
“Saldırılara karşı alanları terk etmiyoruz”
Özgür Gelecek muhabiri Taylan Öztaş da polis saldırısını şu ifadelerle anlattı:
“Dün Kadıköy’deki Suruç Katliamı anmasına yönelik yaşanan polis saldırısı ve işkence, esasta faşizmin ne derece boyutlandığının göstergesidir. Anma yapan kitleye yönelen polis işkencesi biz devrimci basın emekçilerine de yöneldi. Hali hazırda basın emekçileri olarak devletin soruşturmalarına, gözaltı ve tutuklamalarına maruz kalıyoruz. Dün yaşanan işkence ise tamamen basının nefesini kesmeye ve bizi alandan kovmaya yönelikti.
Dün yaşananlara ilişkin şunları söyleyebilirim. IŞİD çeteleri eliyle yaşamlarından koparılan 33 genci anmak için oraya gelen kitlenin etrafı tamamen ablukaya alınarak kapatıldı. İlk açıklamanın ardından kitlenin yürümek istemesine büyük bir saldırı ve işkenceyle karşılık verildi. Halitağa Caddesi üzerinde yaşanan ilk saldırıda polisin plastik mermi ve biber gazlı saldırısına uğradık. Burada kitleyle birlikte gazeteciler de yoğun saldırıya maruz kaldı. Daha sonra HDP Kadıköy İlçe örgütü önünde toplananlara saldırı ve işkencenin boyutu daha da arttırıldı. Biz basın emekçileri de bu yaşananları kayıt altına almak için oraya geçtik. Ancak polis, bu işkenceyi görüntülememizi engellemek için bize de saldırarak alandan uzaklaştırmaya çalıştı. Fatoş Erdoğan’ın parmağı neredeyse kırıldı, Emre Orman yumruklandı. Ben de gözaltı aracının yanındaki işkenceyi çekmek isterken telefonum yere fırlatıldı. Eğilip telefonu almak istediğim zaman 4 polisin tekmeli yumruklu saldırısına maruz kaldım.
Bize yaşatılan tüm bu saldırılara ve işkencelere karşın biz devrimci basın emekçileri o alanı terk etmiyoruz. Halkın doğru haber alma hakkını savunduğumuz gibi, alanda eylemcilere yönelik işkenceyi de teşhir etmeye devam edeceğiz. İşimizin başındayız.”
TGC: “Kınıyoruz”
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), polis şiddetini kınayarak gazetecilerin uğradığı saldırıya ilişkin şu açıklamayı yaptı:
“Gazetecilik suç değildir. Güvenlik güçlerinin görevi gazetecileri engellemek değil, görevlerini yaparken can güvenliğini sağlamaktır. Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünün, bu ülkede her görüşten insanın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkının teminatı olduğunu hatırlatıyoruz. Gazetecilere şiddet uygulayan ve suç işleyen güvenlik güçlerini kınıyor ve en kısa sürede cezalandırılmalarını istiyoruz.”
Kızıl Bayrak / İstanbul