Tarih yaprakları 1960 yılını gösterdiğinde, 10 yıldır iktidarda olan Adnan Menderes yönetimindeki Demokrat Parti’ye karşı gizli bir parola ile örülmüş 555K eylemi gerçekleştirildi: “5. ayın 5. gününde saat 5’de Kızılay’a!” On kişi dahi yan yana gelse üzerine ateş açılmasının serbest olduğu, tüm gösteri ve yürüyüşlerin yasaklandığı bir dönemde öğrenci gençlik tarafından gizlice örgütlendi bu kitlesel eylem. O döneme dair anlatımlara göre eylemi düzenleyenler, toplanma alanında biriktiklerinde, gelen kişilerin eylem için gelip gelmediklerini dahi bilmiyorlardı.
‘‘Olur mu böyle olur mu?
Kardeş kardeşi vurur mu?
Kahrolası diktatörler.
Bu dünya size kalır mı?
Kızılırmak akmam diyor.
Etrafını yıkmam diyor.’’
Eylemin günü, yeri ve saati belliydi ancak Kızılay’ın tam olarak hangi noktasında başlayacağına dair bir netlik yoktu. Islık ile başlatılan ve sözleri değiştirilmiş olan marş bir işarete dönüştü. Kızılay Meydanı’nda toplanan öğrenciler, sözlerini değiştirdikleri Plevne Marşı’nı ıslıkla çalmaya başladıklarında, bir anda aynı amaç uğruna yüzlerce kişi olarak çoktan toplanmış olduklarını, kulaktan kulağa iletilen eylemin ne denli yaygınlaştığını anladılar. Öğrenciler gerçekleştirecekleri bu eylem ile hem Demokrat Parti’nin anti-demokratik uygulamalarına karşı tepkilerini göstermeyi hedefliyor hem de katledilen arkadaşlarını anmak istiyorlardı.
555K eylemine giden süreç
1950-1960 arası yıllar Türkiye’de kapitalizmin geliştiği, emperyalistler ile olan ilişkilerin ise hız kazandığı bir süreçtir. Sermaye düzeni, işçi ve emekçiler başta olmak üzere tüm toplum üzerinde, bu süreçte baskıyı arttırmıştır. Bu dönemde ilerici, devrimci ve muhalif kişiler baskı ve şiddet ile susturulmaya çalışılıyor, devlet tarafından gözaltı ve tutuklama terörü estiriliyordu. Ayrıca tahkikat komisyonu kuran Demokrat Parti yönetimi, sadece kendi milletvekillerinden oluşturduğu bu komisyon ile “soruşturma” adı altında basını susturmak istiyor, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine kısıtlamalar getiriyor, siyasi faaliyetleri yasaklıyordu.
Tüm bu gelişmeler, mayalanan öfkenin patlamasını hızlandırıyordu. 555K eyleminin hemen öncesinde öğrenciler için bardağı taşıran son damla, Turan Emeksiz’in İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde polis tarafından katledilmesi oldu. 28 Nisan tarihinde kampüs içerisinde eylem gerçekleştirmek isteyen öğrencilere saldıran polis, kampüs içerisine girip öğrencilere ateş etmeye başladı. Orman Fakültesi öğrencisi 20 yaşındaki Turan Emeksiz, Türkiye’de devlet tarafından katledilen ilk öğrenci olarak orada ölümsüzleşti. Bu olayların da birikimi ile öğrenci gençlik tek bir talep ile, “Hürriyet” şiarıyla Kızılay’da bir araya gelme kararı aldı. Toplumun dinamik kesimleri de sürekli bir öfke birikmekte ve sokaklara taşmaktaydı zaten. Yaşanan gelişmeler, 555K eyleminden tam 3 hafta sonra Menderes iktidarının düşmesine yol açtı.
Tarihten öğreniyor, geleceğe yürüyoruz!
Demokrat Parti’nin o dönem 555K eylemlerini doğuran saldırgan icraatları, aslında bugünün güncel tablosuyla neredeyse birebir örtüşüyor. Eylemlerin ardından hayata geçirilen icraatlar o kadar tanıdık ki... 555K eylemi üzerine Ankara’da 10 kişiden fazla kişinin toplanması tamamen yasaklandı. Yayın yasakları getirildi. Eylemlere katılan öğrenciler tespit edildikten sonra gözaltına alındı. Asker ve polisler üniversitelere yığıldı. Eylemler hakkında haber ve fotoğrafların yayımlanmasına doğrudan yasak getirildi. “Eylemlerin arkasında ne olduğu belirsiz karanlık odaklar var” denildi. Eyleme katılan öğrenciler “İşsiz güçsüz” hatta “Çapulcu” gençler olarak nitelendirilerek, karalama kampanyaları başlatıldı. Menderes öğrencilerin cezalandırılması için nutuklar çekmeye başladı. Kendisine karşı yapılan eylemlerin “Milli iradeye karşı” yapıldığını söyledi! 555K eylemlerinin ardından tam 61 sene geçti ama iktidar cephesinden demagojik saldırgan söylemlerin neredeyse hiç değişmediğini görüyoruz.
İçerisinden geçtiğimiz dönemin baskı ve yasak koşulları ise Demokrat Parti’nin yarattığı koşulları ikiye katlar nitelikte. Ekonomik krizlerin faturaları işçi ve emekçiler başta olmak üzere tüm topluma kesiliyor. İktidarın karşısında olan her kesim baskı ve zorbalığa maruz bırakılıyor. İlerici-devrimci basın baskı ve yasaklar ile susturulmak isteniyor. Kardeş halkalara türlü zulümler uygulanıyor. Gençlik tüm özgürlüğünün kısıtlandığı, işsizlik ile dolu zifiri bir geleceksizliğe sürükleniyor. Fakat her zaman olduğu gibi tüm bu haksızlıklara karşı elbette ki susulmuyor. Kimi zaman devrimci öznelerin müdahaleleri ile kimi zaman geniş kesimlerce bu dönemde de öfke sokaklara taşabiliyor. Kadınlar, işçiler ve gençlik hakları ve gelecekleri için on yıllardır olduğu gibi mücadele etmeye devam ediyorlar.
Boğaziçi Direnişi sermaye devletinin gençliği dinsel gericilik ideolojisi ile zehirlemeye çalıştığı, üniversiteleri anti-bilimsel ve anti-demokratik uygulamalar ile zapturapt altına almaya çalıştığı bir dönemde başladı. Boğaziçi Üniversitesi üzerinden gelişen süreç, sermaye devletinin üniversiteler özelinde yaratmak istediği “Dikensiz gül bahçelerini” öyle kolay bir şekilde elde edemeyeceğini gösterdi. Gelişen eylemlilikler 2013 yılının Türkiye’sini sarsan Haziran Direnişi ile özdeşleştirildi. Eylemlerin ardından tıpkı 1960 yılında söylenen sözlere benzer kelimeler sarf edildi. Bu dönemin özgün bir koşulu olarak pandemi bahanesi ile en ufak eylemler dahi yasaklandı. Ev baskınları ve tutuklama terörü başlatıldı.
“Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.”
555K eylemleri Türkiye tarihinin ilk devrimci gençlik eylemlerinden biridir. Dönemin koşullarının kitlelerde yarattığı öfke birikimi, eylemin örgütlenme biçimi ve yarattığı etki bakımından dersler çıkarmamız gereken nitelikte bir deneyimdir. Tarihten ders alıp geleceğe yürüyoruz diyoruz. Hareketli süreçlerden geçiyoruz. Takvim yaprakları farklı tarihleri gösterse de var olan bu eylemleri daha da ileriye taşımak, sokaklara taşan öfkeyi düzene karşı topyekûn bir tepkiye dönüştürmek, örgütlülüğün ve harekete geçebilmenin kalıcı zeminlerini yaratabilmek o dönemde olduğu gibi bu dönemde de önemli bir ihtiyaçtır. Tarihten öğrenmek, ders almak, deneyimlerimizi daha da ileriye taşıyarak geleceğe yürümek bizlerin ellerinde. Türkiye tarihi nice geniş kitlesel gençlik eylemlerine sahne olmuştur. Gençlik cephesi önemli bir mücadele dinamiğidir. Önemli olan, şartlar bu süreçlere evrildiğinde devrimci öznelerin ortak talepler ekseninde birleşik, kitlesel bir gençlik hareketini var edebilmesidir. Bugünün ihtiyacı olan şey budur.
555K eylemlerini yaratanlar, 6. Filo’yu denize dökenler, okulların özelleştirilmesine karşı eylemler yapanlar, har(a)ç karşıtı eylemler düzenleyenler... Onlar bizlere hiç silinmeyecek bir mücadele mirası bıraktılar. Devrimci gençlik hareketi tarihimiz yalnızca akademik talepler için yan yana gelenlerin değil, sosyal-siyasal talepler uğruna mücadele örenlerin tarihidir. Bizim tarihimiz 555K eylemlerinden 10 sene sonra “Düzene karşı devrim!” bakış açısı ile düzenden uzlaşmaz biçimde kopanların tarihidir. Bu gelenek kesintisizce sürmektedir…
M. Nevra