Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 38 yıl önce 12 Eylül askeri faşist darbesinin ardından gençliği abluka altına almak için kuruldu. ‘80 Faşist askeri darbesi toplumun üzerinden bir silindir gibi geçerken, YÖK de gençlik mücadelesinin önüne çekilmek istenen bir bariyer olarak gündeme getirildi.
38 yıl boyunca üniversitelerin birer ticarethane haline getirilmesi ve öğrenci gençlik mücadelesinin bastırılması için aralıksız çalışan YÖK ve YÖK düzeni, aynı misyonu üzerinden varlığını sürdürüyor. AKP iktidarı ise, sözde vesayet rejimini kaldırma söylemleri eşliğinde üniversitelerde baskı ve zorbalığın en temel aygıtı olan YÖK'ü daha da tahkim etti. Özellikle 15 Temmuz sonrası ilan edilen OHAL ile üniversitelerde ilerici öğrencilere siyaset yasakları uygulandı, bizzat devlet eliyle dinci-faşist çeteler palazlandırıldı. Çeteler-rektörlük ve polis işbirliği ile üniversiteler adeta birer hapishaneye dönüştürüldü. Ayrıca, yine OHAL ve YÖK işbirliği ile binlerce ilerici akademisyen üniversitelerden ihraç edildi. İhraç edilen akademisyenlerin yerine rektör ve dekan akrabalıkları ile yeni akademisyenler atanırken, zaten paralı ve niteliksiz olan eğitim daha da niteliksizleştirildi. Yani sermaye düzenin kuruluşundan bugüne üniversiteleri ve gençliği hedef alan saldırıları bitmedi. Kuşkusuz bu saldırılar sermaye düzenin gençliğe “kindar, dindar ve biatkar” bir nesil gömleğini giydirmeye çalıştığı müddetçe devam edecektir. Çünkü gençlik başta toplumsal sorunlar olmak üzere bir dizi sorun karşısında duyarlılık taşımaktadır. YÖK ve diğer baskı araçları ile yapılmak istenen de bu dinamiği zayıflatmak, sindirmektir.
Bugün yakıcı olarak “ekonomik kriz ve savaş” olgusu tüm toplumu etkisi altına almıştır. İşçi ve emekçiler işten atma, hak gaspları ve sömürü koşullarının giderek ağırlaşması altında eziliyor ve sindirilmeye çalışılıyor. Başta Suriye olmak üzere, Ortadoğu'da emperyalistler ve işbirlikçisi devletler eliyle savaş tırmandırılıyor, kardeş halkların kazanımları yok edilmeye çalışılıyor. Gençlik de her kademesi paralı olan niteliksiz bir eğitim sisteminde eğitimini sürdürmeye çalışıyor veya giderek büyüyen genç işsizler ordusunun bir parçası oluyor. Sermaye düzeni yaşadığı çok yönlü krizleri işçilere, emekçilere ve gençliğe fatura ederek, kirli savaşı tırmandırarak aşmaya çalışmaktadır. Örneğin kriz koşullarında yurtlardan, yemekhanelere, ulaşımdan okul materyallerine dek her şey neredeyse % 50'leri geçecek şekilde zamlandı. Öte yandan bizlere “bedavacılığa alışmayın, burs almayın” denilmektedir. Bizler bedavacı değiliz, en temel haklarımızdan olan “parasız eğitim hakkımızı” istiyoruz.
Üniversite mezunları arasında işsizlik %30’ları geçerken, atanamayan onlarca sıra arkadaşımız yaşamına son verirken, Tayyip Erdoğan “her üniversite mezunu iş bulacak diye bir şey yok” açıklamasını yapmakta bir sakınca görmüyor. Yine üniversitelerimizin bir kısmını bölerek ya da depremi fırsata çevirerek taşımak, kampüslerimizi ranta ve talana açmak istiyorlar.
Bütün bu karanlık, baskı ve zorbalığın arttığı tablo gençliğe büyük bir geleceksizlik dayatmaktadır. Oysa daha geçen senelerde üniversitelerin bölünmesine karşı gelişen eylemlilikler, ODTÜ Kavaklık’ta yaşanan direniş, atanmış rektörlere karşı oluşan eylemlilikler göstermektedir ki, bu karanlık tabloyu yıkıp parçalamak ellerimizdedir. 38 yıl önce gençliği zapturapt altına almak için kurulan YÖK ve YÖK düzeni bugün birçok kurumu ile hala yerli yerinde durmakta, gençliğin üstünde parçalanması gereken bir baskı aracı olarak durmaktadır.
6 Kasım’da özgürlüğümüz ve geleceğimiz için YÖK ve YÖK düzenine karşı mücadeleyi büyütmek için alanlarda olacağız!
(Devrimci Gençlik Birliği bülteni Geleceğin Sesi’nin Ekim 2019 tarihli sayısından alınmıştır.)